- Miras malının zaten vefası yoktur. Geçip gider, fayda etmez, geçip gider; sahibi, ondan ayrılıverir.
- مال میراثی ندارد خود وفا ** چون بناکام از گذشته شد جدا
- Mirasa konan malın kadrini bilmez çünkü kolay buldu. Dileyip savaşmadı pek o kadar zahmet çekmedi ki.
- او نداند قدر هم کاسان بیافت ** کو بکد و رنج و کسبش کم شتاف
- Sana da Tanrı bu canı bedava verdi de o yüzden canının kadrini bilmiyorsun.
- قدر جان زان میندانی ای فلان ** که بدادت حق به بخشش رایگان
- Adamın elindeki para da gitti, kumaş da gitti, evler de gitti. Yıkık yerlerde baykuşlar gibi kalakaldı. 4210
- نقد رفت و کاله رفته و خانهها ** ماند چون چغدان در آن ویرانهها
- Dedi ki: Yarabbi mal, mülk ekmek azık verdin, hepsi gitti. Ya lütfet bir geçim ver, yahut da ölümümü yolla.
- گفت یا رب برگ دادی رفت برگ ** یا بده برگی و یا بفرست مرگ
- Gönlünden her şey boşalınca yarabbi, yarabbi demeye koyuldu. “Rabbim beni kurtar, bana yardım et” demeye başladı.
- چون تهی شد یاد حق آغاز کرد ** یا رب و یا رب اجرنی ساز کرد
- Peygamber “İnanan, kamışa benzer” demiştir. İçi boş olunca feryat eder.
- چون پیمبر گفته مومن مزهرست ** در زمان خالیی ناله گرست
- Fakat kamışın içi dolu oldu mu çalgıcı onu elinden atar. Sakın dolu olma. Onun elinden gelen zarar da hoştur.
- چون شود پر مطربش بنهد ز دست ** پر مشو که آسیب دست او خوشست
- Boş ol da Tanrı’nın iki parmağı arasında hoş bir hale gel. Çünkü bütün alem yokluk şarabından sarhoştur. 4215
- تی شو و خوش باش بین اصبعین ** کز می لا این سرمستست این
- O mirasyedinin de azgınlığı gitti, gözlerinden yaş boşandı. Gözyaşları, din mahsulüne su verdi.
- رفت طغیان آب از چشمش گشاد ** آب چشمش زرع دین را آب داد
- Müminin duasının geç kabul edilmesindeki sebep
- سبب تاخیر اجابت دعای مومن
- Nice ihlas sahibi vardır ki ağlar, sızlar, dua eder. Duasındaki ihlas dumanı da göğe kadar gider.
- ای بسا مخلص که نالد در دعا ** تا رود دود خلوصش بر سما
- Suçluların sızlanmasından bir öd ağacı kokusu, bu güzelim gök kubbenin ta yücelerine kadar varır.
- تا رود بالای این سقف برین ** بوی مجمر از انین المذنبین
- Bunun üzerine melekler Tanrı’ya sızlanmaya başlarlar: Ey her duayı kabul eden, ey sığınılan Tanrı!
- پس ملایک با خدا نالند زار ** کای مجیب هر دعا وی مستجار
- Mümin kulun yalvarmada. Onun senden başka dayandığı yok. 4220
- بندهی مومن تضرع میکند ** او نمیداند به جز تو مستند
- Sen yabancılara bile ihsanda bulunursun. Her iştah sahibi, dileğini senden diler.
- تو عطا بیگانگان را میدهی ** از تو دارد آرزو هر مشتهی
- Tanrı buyurur ki: bu onu horlamak için değil. Ona geç ihsan etmem, onun faydasınadır.
- حق بفرماید که نه از خواری اوست ** عین تاخیر عطا یاری اوست
- İhtiyacı onu gafletten ayılttı, bana çevirdi; saçından tuttu, çeke, çeke benim tarafıma getirdi.
- حاجت آوردش ز غفلت سوی من ** آن کشیدش مو کشان در کوی من
- Dileğini verirsem yine döner, o oyuncağa kapılır gaflete gark olur gider.
- گر بر آرم حاجتش او وا رود ** هم در آن بازیچه مستغرق شود
- Gerçi ey sığınılan en düşkünlere yardım eden Tanrı diye gönlü kırık, perişan bir halde ağlayıp sızlanmada ama ko ağlasın, sızlasın. 4225
- گرچه مینالد به جان یا مستجار ** دل شکسته سینهخسته گو بزار
- Bana onun sesi hoş gelmede. O yarabbi demesi, sırlarını söylemesi hoşuma gidiyor.
- خوش همیآید مرا آواز او ** وآن خدایا گفتن و آن راز او
- Yalvararak başından geçenleri anlatarak beni her çeşit aldatmada.
- وانک اندر لابه و در ماجرا ** میفریباند بهر نوعی مرا
- Dudu kuşlarıyla bülbülleri, seslerinin güzelliği yüzünden kafese koyarlar.
- طوطیان و بلبلان را از پسند ** از خوش آوازی قفس در میکنند
- Fakat kuzgunla baykuşu hiç kafese korlar mı? Böyle bir şey hiç işitilmemiştir.
- زاغ را و چغد را اندر قفس ** کی کنند این خود نیامد در قصص
- Güzel seven bir ekmekçinin yanına iki kişi gelse, bir tanesi ihtiyar, bir tanesi de güzel bir delikanlı olsa. 4230
- پیش شاهد باز چون آید دو تن ** آن یکی کمپیر و دیگر خوشذقن
- İkisi de ekmek isteseler ekmekçi hemen bir somun kapıp al der, ihtiyara verir.
- هر دو نان خواهند او زوتر فطیر ** آرد و کمپیر را گوید که گیر