English    Türkçe    فارسی   

6
4255-4279

  • Ansızın o adamı sokakta bekçi yakaladı. Dayanamadı, bir hayli yumrukladı, sopayla dövdü. 4255
  • ناگهانی خود عسس او را گرفت  ** مشت و چوبش زد ز صفرا تا شکفت 
  • O karanlık gecelerde halk, hırsızlardan çok zarar görmüştü.
  • اتفاقا اندر آن شب‌های تار  ** دیده بد مردم ز شب‌دزدان ضرار 
  • Bekçi, o korkunç ve menhus gecelerde hırsızları iyiden iyiye araştırmadaydı.
  • بود شب‌های مخوف و منتحس  ** پس به جد می‌جست دزدان را عسس 
  • Halife, geceleyin kimi sokaklarda dolaşıyor görürseniz benim adamlarından, akrabalarımdan bile olsa yakalayıp elini kesin demişti.
  • تا خلیفه گفت که ببرید دست  ** هر که شب گردد وگر خویش منست 
  • Padişah, bekçiyi iyice tehdit etmiş, neden demişti, hırsızlara böyle merhamet etmektesiniz?
  • بر عسس کرده ملک تهدید و بیم  ** که چرا باشید بر دزدان رحیم 
  • Neden onların yalanlarına kanıyorsunuz, yahut neden onlardan rüşvet alıyorsunuz? 4260
  • عشوه‌شان را از چه رو باور کنید  ** یا چرا زیشان قبول زر کنید 
  • Hırsızlara ve her menhus adama acımak, zayıfları vurmak ve onlara merhamet etmektir.
  • رحم بر دزدان و هر منحوس‌دست  ** بر ضعیفان ضربت و بی‌رحمیست 
  • Kendine gel de bu sıkıntı yüzünden öc almadan vazgeçme. O sıkıntıya, o eziyete pek bakma da umumi sıkıntıyı, umumi eziyeti gör.
  • هین ز رنج خاص مسکل ز انتقام  ** رنج او کم بین ببین تو رنج عام 
  • Şerri defetmek için ısırılan parmağı kes at. Bedeninin helak olacağına, zulme uğrayacağına bak.
  • اصبع ملدوغ بر در دفع شر  ** در تعدی و هلاک تن نگر 
  • Tesadüf bu ya; o günlerde hırsızlar pek çoğalmıştı. Pişkin, ham bir çok hırsız belirmişti.
  • اتفاقا اندر آن ایام دزد  ** گشته بود انبوه پخته و خام دزد 
  • İşte bekçi, o adamı böyle bir zamanda yakalamış sayısız kötek atmış, sopayla iyice dövmüştü. 4265
  • در چنین وقتش بدید و سخت زد  ** چوب‌ها و زخمهای بی‌عدد 
  • O yoksul dövme doğruyu söyleyeceğim diye bar bar bağırmaya başlamıştı.
  • نعره و فریاد زان درویش خاست  ** که مزن تا من بگویم حال راست 
  • Bekçi dedi ki: Peki mühlet verdim, söyle. Neden geceleyin sokağa çıktın?
  • گفت اینک دادمت مهلت بگو  ** تا به شب چون آمدی بیرون به کو 
  • Sen buralı değilsin, yabancısın, belli. Doğru söyle, ne hileye çattın bakalım?
  • تو نه‌ای زینجا غریب و منکری  ** راستی گو تا بچه مکر اندری 
  • Divan ehli, bekçiyi kınamışlar, neden hırsızlar bu zaman çoğaldılar?
  • اهل دیوان بر عسس طعنه زدند  ** که چرا دزدان کنون انبه شدند 
  • Bu çokluk senin ve senin gibilerin yüzünden. Önce çirkin ve pis arkadaşlarını göster. 4270
  • انبهی از تست و از امثال تست  ** وا نما یاران زشتت را نخست 
  • Yoksa hepsinin öcünü senden alırız. Bu suretle her mal sahibinin altını da emin olsun demişlerdi.
  • ورنه کین جمله را از تو کشم  ** تا شود آمن زر هر محتشم 
  • Adam ağız dolusu yeminlerden sonra ben ne ev yakan birisiyim, ne yankesici.
  • گفت او از بعد سوگندان پر  ** که نیم من خانه‌سوز و کیسه‌بر 
  • Ben ne hırsızım, ne zalim. Ben Mısır’da garip bir Bağdatlıyım dedi.
  • من نه مرد دزدی و بیدادیم  ** من غریب مصرم و بغدادیم 
  • ”Yalan insana şüphe verir, doğruysa inanç” hadisi
  • بیان این خبر کی الکذب ریبة والصدق طمانینة 
  • Rüyasını, rüyada hatifin kendisine bir define haber verdiğini söyledi. Bekçinin gönlü rahatlaştı, adamın doğru söylediğini anladı.
  • قصه‌ی آن خواب و گنج زر بگفت  ** پس ز صدق او دل آن کس شکفت 
  • Yemininden doğruluk kokusu gelmekteydi. Sözünden, içinin çörekotu gibi yandığı anlaşılıyordu. 4275
  • بوی صدقش آمد از سوگند او  ** سوز او پیدا شد و اسپند او 
  • Gönül doğru sözden huzur ve sükun bulur, susuzun suyla hararetini teskin etmesi gibi.
  • دل بیارامد به گفتار صواب  ** آنچنان که تشنه آرامد به آب 
  • Ancak bir illete tutulmuş olan mahcup gönül, doğruyu anlamaz. O, peygamberlerle ahmak bir adamı bile ayırdedemez.
  • جز دل محجوب کو را علتیست  ** از نبیش تا غبی تمییز نیست 
  • Yoksa mahallinden kopup gelen o haber, aya bile gelse onu ikiye böler.
  • ورنه آن پیغام کز موضع بود  ** بر زند بر مه شکافیده شود 
  • Ay ikiye bölünür de o hicap altında kalmış gönül bölünmez. Çünkü o, sevgili değildir, onu Tanrı reddetmiştir.
  • مه شکافد وان دل محجوب نی  ** زانک مردودست او محبوب نی