- Şehirlerdeki köylü pazarına benzer adeta. Etraftan alışveriş için hep oraya gelirler.
- چون یپنلو در میان شهرها ** از نواحی آید آنجا بهرها
- Kusurlu kumaşla, adamın kesesini berbadeden kalp akça ve inci gibi değerli ve pahalı kumaş, hep oradadır.
- کالهی معیوب قلب کیسهبر ** کالهی پر سود مستشرف چو در
- Bu köylü pazarından kim, daha ziyade ticaretten anlar, geçer akçayla kalp akçayı görür, tanırsa kar eder. 4285
- زین یپنلو هر که بازرگانترست ** بر سره و بر قلبها دیدهورست
- Köylü pazarı, bu çeşit adama kar yeri olur. Başkasına da körlüğü yüzünden suç ve zarar yeridir.
- شد یپنلو مر ورا دار الرباح ** وآن گر را از عمی دار الجناح
- Alem cüzülerinden her biri, teker teker aptala düğümdür, ustaya düğüm açmak.
- هر یکی ز اجزای عالم یک به یک ** بر غبی بندست و بر استاد فک
- Birine şekerdir, öbürüne zehir. Birine lütuftur, öbürüne kahır.
- بر یکی قندست و بر دیگر چو زهر ** بر یکی لطفست و بر دیگر چو قهر
- Her cansız şey, peygambere hikayeler söyler. Kabe, hacıya tanıklık eder, söz söyler.
- هر جمادی با نبی افسانهگو ** کعبه با حاجی گواه و نطقخو
- Mescit de namaz kılana tanıklık verir, ta uzak yollardan bana gelirdi der. 4290
- بر مصلی مسجد آمد هم گواه ** کو همیآمد به من از دور راه
- Ateş, Halil’e gül ve reyhan kesilir, Nemrud ’a uyanlaraysa ölümdür derttir.
- با خلیل آتش گل و ریحان و ورد ** باز بر نمرودیان مرگست و درد
- A güzelim, bunu defalarca söyledim, fakat söylemeye doyamıyorum ki.
- بارها گفتیم این را ای حسن ** مینگردم از بیانش سیر من
- Solup sararmamak için defalarca ekmek yedin; işte bu hep ekmek… Nasıl olur da usanmazsın?
- بارها خوردی تو نان دفع ذبول ** این همان نانست چون نبوی ملول
- Mizacındaki itidal yüzünden yine acıkırsın. Bu açlıkla da senin hazımsızlığın yanar gider.
- در تو جوعی میرسد تو ز اعتلال ** که همیسوزد ازو تخمه و ملال
- Kimde açlık derdi varsa bedeninin her cüzü, diğer cüzüyle bağdaşır yenileşir. 4295
- هرکه را درد مجاعت نقد شد ** نو شدن با جزو جزوش عقد شد
- Lezzet açlıktan gelir, yeni bir yemekten değil. Açlıkla yenen arpa ekmeği, şekerden lezzetlidir.
- لذت از جوعست نه از نقل نو ** با مجاعت از شکر به نان جو
- O usangaçlık da sözün tekrarından değildir, aç olmadan ve hazımsızlıktandır.
- پس ز بیجوعیست وز تخمهی تمام ** آن ملالت نه ز تکرار کلام
- Dükkandan, baç, ve haraç almadan, dedikodudan halkı aldatmadan usanmazsın.
- چون ز دکان و مکاس و قیل و قال ** در فریب مردمت ناید ملال
- Altmış yıl gıybette bulunsan, insanların etini yesen yine doymazsın.
- چون ز غیبت و اکل لحم مردمان ** شصت سالت سیریی نامد از آن
- Kadınları avlamak için işvelerde bulunursun, defalarca güzel sözler söylersin de yine bir türlü usanç gelmez. 4300
- عشوهها در صید شلهی کفته تو ** بی ملولی بارها خوش گفته تو
- Son söylediğin sözü, ondan öncekinden daha yanarak, daha çevik bir halde ve ilk söylediğinden yüzlerce daha hararetli olarak söylersin.
- بار آخر گوییش سوزان و چست ** گرمتر صد بار از بار نخست
- Dert, eski ilacı yeniler. Dert, her usanmış, bezmiş dalı kırar.
- درد داروی کهن را نو کند ** درد هر شاخ ملولی خو کند
- Eskileri yenileyen kimya, derttir. Nerede dert varsa orada usanç ne gezer?
- کیمیای نو کننده دردهاست ** کو ملولی آن طرف که درد خاست
- Kendine gel de usançtan soğuk soğuk ah etme. Dert ara, dert ara, dert ara dert!
- هین مزن تو از ملولی آه سرد ** درد جو و درد جو و درد درد
- Abes ilaçlar, derde derman aramak için hile düzerler. Yol kesicidirler, baç diye para almaya kalkışırlar. 4305
- خادع دردند درمانهای ژاژ ** رهزنند و زرستانان رسم باژ
- Acı su, içildiği zaman soğuktur, hoş gelir ama susuzluğu kesmez.
- آب شوری نیست در مان عطش ** وقت خوردن گر نماید سرد و خوش
- Yalnız bir hiledir düzer, yüzlerce yeşillik bitiren tatlı suyu araştırmaya mani olur.
- لیک خادع گشته و مانع شد ز جست ** ز آب شیرینی کزو صد سبزه رست