- Solup sararmamak için defalarca ekmek yedin; işte bu hep ekmek… Nasıl olur da usanmazsın?
- بارها خوردی تو نان دفع ذبول ** این همان نانست چون نبوی ملول
- Mizacındaki itidal yüzünden yine acıkırsın. Bu açlıkla da senin hazımsızlığın yanar gider.
- در تو جوعی میرسد تو ز اعتلال ** که همیسوزد ازو تخمه و ملال
- Kimde açlık derdi varsa bedeninin her cüzü, diğer cüzüyle bağdaşır yenileşir. 4295
- هرکه را درد مجاعت نقد شد ** نو شدن با جزو جزوش عقد شد
- Lezzet açlıktan gelir, yeni bir yemekten değil. Açlıkla yenen arpa ekmeği, şekerden lezzetlidir.
- لذت از جوعست نه از نقل نو ** با مجاعت از شکر به نان جو
- O usangaçlık da sözün tekrarından değildir, aç olmadan ve hazımsızlıktandır.
- پس ز بیجوعیست وز تخمهی تمام ** آن ملالت نه ز تکرار کلام
- Dükkandan, baç, ve haraç almadan, dedikodudan halkı aldatmadan usanmazsın.
- چون ز دکان و مکاس و قیل و قال ** در فریب مردمت ناید ملال
- Altmış yıl gıybette bulunsan, insanların etini yesen yine doymazsın.
- چون ز غیبت و اکل لحم مردمان ** شصت سالت سیریی نامد از آن
- Kadınları avlamak için işvelerde bulunursun, defalarca güzel sözler söylersin de yine bir türlü usanç gelmez. 4300
- عشوهها در صید شلهی کفته تو ** بی ملولی بارها خوش گفته تو
- Son söylediğin sözü, ondan öncekinden daha yanarak, daha çevik bir halde ve ilk söylediğinden yüzlerce daha hararetli olarak söylersin.
- بار آخر گوییش سوزان و چست ** گرمتر صد بار از بار نخست
- Dert, eski ilacı yeniler. Dert, her usanmış, bezmiş dalı kırar.
- درد داروی کهن را نو کند ** درد هر شاخ ملولی خو کند
- Eskileri yenileyen kimya, derttir. Nerede dert varsa orada usanç ne gezer?
- کیمیای نو کننده دردهاست ** کو ملولی آن طرف که درد خاست
- Kendine gel de usançtan soğuk soğuk ah etme. Dert ara, dert ara, dert ara dert!
- هین مزن تو از ملولی آه سرد ** درد جو و درد جو و درد درد
- Abes ilaçlar, derde derman aramak için hile düzerler. Yol kesicidirler, baç diye para almaya kalkışırlar. 4305
- خادع دردند درمانهای ژاژ ** رهزنند و زرستانان رسم باژ
- Acı su, içildiği zaman soğuktur, hoş gelir ama susuzluğu kesmez.
- آب شوری نیست در مان عطش ** وقت خوردن گر نماید سرد و خوش
- Yalnız bir hiledir düzer, yüzlerce yeşillik bitiren tatlı suyu araştırmaya mani olur.
- لیک خادع گشته و مانع شد ز جست ** ز آب شیرینی کزو صد سبزه رست
- Her kalp altın da tıpkı bunun gibi nerede iyi ve güzel altın varsa onu araştırmaya mani kesilir.
- همچنین هر زر قلبی مانعست ** از شناس زر خوش هرجا که هست
- Ey mürit, senin muradın benim, beni al diye hileyle kolunu kanadını keser.
- پا و پرت را به تزویری برید ** که مراد تو منم گیر ای مرید
- Senin derdini ben çekerim der ama o dert değildir, tortudur. Görünüşte sana tabidir ama hakikatte seni alt eder. 4310
- گفت دردت چینم او خود درد بود ** مات بود ار چه به ظاهر برد بود
- Yürü yalancı dermandan kaç da derdin, sana derman olsun, iyileşsin, miskler saçsın.
- رو ز درمان دروغین میگریز ** تا شود دردت مصیب و مشکبیز
- Bekçi, evet; sen ne hırsızsın ne kötü bir adam. İyi adamsın ama aptalsın, ahmaksın.
- گفت نه دزدی تو و نه فاسقی ** مرد نیکی لیک گول و احمقی
- Bir rüyaya inanmış, bir hayale kapılmış, bu kadar yol aşıp buralara gelmişsin. Aklın yok galiba.
- بر خیال و خواب چندین ره کنی ** نیست عقلت را تسوی روشنی
- Ben yıllardır biteviye Bağdat’ta bir define var,
- بارها من خواب دیدم مستمر ** که به بغدادست گنجی مستتر
- Filan yerde, filan mahallede gömülüdür diye görürüm, der demez adam kendine geldi. Çünkü bekçi, kendisinin mahallesini söylüyordu. 4315
- در فلان سوی و فلان کویی دفین ** بود آن خود نام کوی این حزین
- Bekçi sözüne devam etti: Yürü derler, filanın evinde o define. Adam büsbütün ayıldı. Çünkü o düşman, kendisinin evini ve adını söylemekteydi.
- هست در خانهی فلانی رو بجو ** نام خانه و نام او گفت آن عدو
- Bekçi söylüyordu: Ben defalarca bu rüyayı gördüm. Bağdat’ta böyle bir define var dediler de,
- دیدهام خود بارها این خواب من ** که به بغدادست گنجی در وطن