- Fakat nerden sağlam bir örnek bulayım? Onun eşi ne gelir, ne de gelmiştir.
- از کجا آرم مثالی بیشکست ** کفو آن نه آید و نه آمدست
- Yüz binlerce er, bir kişide gizlidir. Yüzlerce yayla ok, bir oka sığmış, bir oka gizlenmiştir.
- صد هزاران مرد پنهان در یکی ** صد کمان و تیر درج ناوکی
- "Attığın zaman sen atmadın, Tanrı attı" sözü, bir imtihandır. Yüz binlerce harman, bir avuç buğdaydadır.
- ما رمیت اذ رمیتی فتنهای ** صد هزاران خرمن اندر حفنهای
- Bir güneş, bir zerre içinde gizlidir. Derken ansızın o zerre ağzını açar. 4580
- آفتابی در یکی ذره نهان ** ناگهان آن ذره بگشاید دهان
- O güneşin huzurunda gizlendiği yerden sıçradı mı göklerde zerre zerre olur, yeryüzü de.
- ذره ذره گردد افلاک و زمین ** پیش آن خورشید چون جست از کمین
- Artık böyle bir can, nasıl olur da bedene lâyık olur? Kendine gel de ey beden, bu candan iki elini de yuğ!
- این چنین جانی چه درخورد تنست ** هین بشو ای تن ازین جان هر دو دست
- Ey cana bucak olan beden, yeter artık! Deniz, bir matraya ne kadar sığabilir ki?
- ای تن گشته وثاق جان بسست ** چند تاند بحر درمشکی نشست
- Ey insandaki binlerce Cebrail! Ey âdi bir kalıpta gizli Mesih'ler!
- ای هزاران جبرئیل اندر بشر ** ای مسیحان نهان در جوف خر
- Ey kilisede gizli binlerce Kabe! Ey ifriti, iblisi yanıltan, yanlışlara sevkeden! 4585
- ای هزاران کعبه پنهان در کنیس ** ای غلطانداز عفریت و بلیس
- Sen mekân ilinde mekânsızlık secdegâhısın. İblislerin dükkânı senin yüzünden yıkılmıştır.
- سجدهگاه لامکانی در مکان ** مر بلیسان را ز تو ویران دکان
- Şeytan, neden ben bu toprağı tapı kılayım? Neden bir surete din adını takayım? dedi.
- که چرا من خدمت این طین کنم ** صورتی را نم لقب چون دین کنم
- Halbuki bu suret değildir, gözünü iyice ov da bak. Bak da ululuk nurunun kalkınmasını gör!
- نیست صورت چشم را نیکو به مال ** تا ببینی شعشعهی نور جلال
- Şehzadenin, padişah tapısında kalması
- باز آمدن به شرح قصهی شاهزاده و ملازمت او در حضرت شاه
- Şehzade, padişahın huzurunda buna hayran oldu. Yedi göğü de bir avuç toprakta gördü.
- شاهزاده پیش شه حیران این ** هفت گردون دیده در یک مشت طین
- Hiçbir bahiste ağız açmanın imkânı yoktu. Fakat, can, canla bir an bile konuşmadan kalmıyordu. 4590
- هیچ ممکن نه ببحثی لب گشود ** لیک جان با جان دمی خامش نبود
- Hatırına pek gizli olarak şöyle bir şey geldi: Bunlar, hep mâna işi peki, suret nedir?
- آمده در خاطرش کین بس خفیست ** این همه معنیست پس صورت ز چیست
- Bu suret, öyle bir suret ki seni suretten usandırır. Bu öyle bir uyuyandır ki her uyuyanı uyandırır.
- صورتی از صورتت بیزار کن ** خفتهای هر خفته را بیدار کن
- Sözün, insanı sözden kurtarır. Hastalığın, hastalıkları giderir.
- آن کلامت میرهاند از کلام ** وان سقامت میجهاند از سقام
- Aşk illeti, sıhhatin bile canıdır. Aşkın eziyetleri, her rahatın hasret çektiği eziyetlerdir.
- پس سقام عشق جان صحتست ** رنجهااش حسرت هر راحتست
- Ey beden, artık elini candan yıka. Yıkayamı-yorsan bu candan başka bir can ara. 4595
- ای تن اکنون دست خود زین جان بشو ** ور نمیشویی جز این جانی بجو
- Hâsılı padişah, ona iyice iltifatta bulundu. Şehzade, o güneşten ay gibi yanıp yakılmadaydı.
- حاصل آن شه نیک او را مینواخت ** او از آن خورشید چون مه میگداخت
- Fakat âşıkların yanıp yakılması bir gelişmedir. Nitekim ay da yanıp yakılarak taze bir yüz kazanır.
- آن گداز عاشقان باشد نمو ** همچو مه اندر گدازش تازهرو
- Bütün hastalar, iyileşmeyi umarlar. Halbuki aşk hastası, amanın; derdimi artırın diye sızıldanır.
- جمله رنجوران دوا دارند امید ** نالد این رنجور کم افزون کنید
- Bu zehirden daha güzel, daha hoş bir şerbet görmedim. Bu hastalıktan daha iyi bir sıhhat olamaz.
- خوشتر از این سم ندیدم شربتی ** زین مرض خوشتر نباشد صحتی
- Bu suçtan daha iyi bir ibadet yoktur. Yıllar bile bu ane nispet edilirse bir andan ibarettir. 4600
- زین گنه بهتر نباشد طاعتی ** سالها نسبت بدین دم ساعتی
- Bir müddet padişahın huzurunda gönlü kebap olmuş, canını tabağa koymuş bir halde kaldı.
- مدتی بد پیش این شه زین نسق ** دل کباب و جان نهاده بر طبق