English    Türkçe    فارسی   

6
4582-4606

  • Artık böyle bir can, nasıl olur da bedene lâyık olur? Kendine gel de ey beden, bu candan iki elini de yuğ!
  • این چنین جانی چه درخورد تنست  ** هین بشو ای تن ازین جان هر دو دست 
  • Ey cana bucak olan beden, yeter artık! Deniz, bir matraya ne kadar sığabilir ki?
  • ای تن گشته وثاق جان بسست  ** چند تاند بحر درمشکی نشست 
  • Ey insandaki binlerce Cebrail! Ey âdi bir kalıpta gizli Mesih'ler!
  • ای هزاران جبرئیل اندر بشر  ** ای مسیحان نهان در جوف خر 
  • Ey kilisede gizli binlerce Kabe! Ey ifriti, iblisi yanıltan, yanlışlara sevkeden! 4585
  • ای هزاران کعبه پنهان در کنیس  ** ای غلط‌انداز عفریت و بلیس 
  • Sen mekân ilinde mekânsızlık secdegâhısın. İblislerin dükkânı senin yüzünden yıkılmıştır.
  • سجده‌گاه لامکانی در مکان  ** مر بلیسان را ز تو ویران دکان 
  • Şeytan, neden ben bu toprağı tapı kılayım? Neden bir surete din adını takayım? dedi.
  • که چرا من خدمت این طین کنم  ** صورتی را نم لقب چون دین کنم 
  • Halbuki bu suret değildir, gözünü iyice ov da bak. Bak da ululuk nurunun kalkınmasını gör!
  • نیست صورت چشم را نیکو به مال  ** تا ببینی شعشعه‌ی نور جلال 
  • Şehzadenin, padişah tapısında kalması
  • باز آمدن به شرح قصه‌ی شاه‌زاده و ملازمت او در حضرت شاه 
  • Şehzade, padişahın huzurunda buna hayran oldu. Yedi göğü de bir avuç toprakta gördü.
  • شاه‌زاده پیش شه حیران این  ** هفت گردون دیده در یک مشت طین 
  • Hiçbir bahiste ağız açmanın imkânı yoktu. Fakat, can, canla bir an bile konuşmadan kalmıyordu. 4590
  • هیچ ممکن نه ببحثی لب گشود  ** لیک جان با جان دمی خامش نبود 
  • Hatırına pek gizli olarak şöyle bir şey geldi: Bunlar, hep mâna işi peki, suret nedir?
  • آمده در خاطرش کین بس خفیست  ** این همه معنیست پس صورت ز چیست 
  • Bu suret, öyle bir suret ki seni suretten usandırır. Bu öyle bir uyuyandır ki her uyuyanı uyandırır.
  • صورتی از صورتت بیزار کن  ** خفته‌ای هر خفته را بیدار کن 
  • Sözün, insanı sözden kurtarır. Hastalığın, hastalıkları giderir.
  • آن کلامت می‌رهاند از کلام  ** وان سقامت می‌جهاند از سقام 
  • Aşk illeti, sıhhatin bile canıdır. Aşkın eziyetleri, her rahatın hasret çektiği eziyetlerdir.
  • پس سقام عشق جان صحتست  ** رنجهااش حسرت هر راحتست 
  • Ey beden, artık elini candan yıka. Yıkayamı-yorsan bu candan başka bir can ara. 4595
  • ای تن اکنون دست خود زین جان بشو  ** ور نمی‌شویی جز این جانی بجو 
  • Hâsılı padişah, ona iyice iltifatta bulundu. Şehzade, o güneşten ay gibi yanıp yakılmadaydı.
  • حاصل آن شه نیک او را می‌نواخت  ** او از آن خورشید چون مه می‌گداخت 
  • Fakat âşıkların yanıp yakılması bir gelişmedir. Nitekim ay da yanıp yakılarak taze bir yüz kazanır.
  • آن گداز عاشقان باشد نمو  ** هم‌چو مه اندر گدازش تازه‌رو 
  • Bütün hastalar, iyileşmeyi umarlar. Halbuki aşk hastası, amanın; derdimi artırın diye sızıldanır.
  • جمله رنجوران دوا دارند امید  ** نالد این رنجور کم افزون کنید 
  • Bu zehirden daha güzel, daha hoş bir şerbet görmedim. Bu hastalıktan daha iyi bir sıhhat olamaz.
  • خوش‌تر از این سم ندیدم شربتی  ** زین مرض خوش‌تر نباشد صحتی 
  • Bu suçtan daha iyi bir ibadet yoktur. Yıllar bile bu ane nispet edilirse bir andan ibarettir. 4600
  • زین گنه بهتر نباشد طاعتی  ** سالها نسبت بدین دم ساعتی 
  • Bir müddet padişahın huzurunda gönlü kebap olmuş, canını tabağa koymuş bir halde kaldı.
  • مدتی بد پیش این شه زین نسق  ** دل کباب و جان نهاده بر طبق 
  • Padişah, herkesin başını bir kere keser. Bense padişaha her an yeniden yeniye kurbanım.
  • گفت شه از هر کسی یک سر برید  ** من ز شه هر لحظه قربانم جدید 
  • Ben altın cihetinden yoksulum, fakat baş bakımından zenginim. Başım, yüz binlerce başa bedeldir dedi.
  • من فقیرم از زر از سر محتشم  ** صد هزاران سر خلف دارد سرم 
  • Aşk âleminde iki ayakla koşulup gelinmez. Bir başla aşk oyununa girişilmez.
  • با دو پا در عشق نتوان تاختن  ** با یکی سر عشق نتوان باختن 
  • Herkesin iki ayağı vardır, bir başı. Binlerce baş ve ayağa sahibolan nadirdir. 4605
  • هر کسی را خود دو پا و یک‌سرست  ** با هزاران پا و سر تن نادرست 
  • Bu sebeple vakalar, hâdiseler, tamamiyle heder olur gider. Fakat bu aşk; her an biraz daha kızışır.
  • زین سبب هنگامه‌ها شد کل هدر  ** هست این هنگامه هر دم گرم‌تر