- Tabiat, iş ve söz bakımından cüzüler arasındaki savaş, pek korkunç bir savaştır.
- جنگ طبعی جنگ فعلی جنگ قول ** در میان جزوها حربیست هول
- Fakat bu âlem, şu savaşla durmadadır. Unsurlara bak da anla.
- این جهان زن جنگ قایم میبود ** در عناصر در نگر تا حل شود
- Dört unsur, dört kuvvetli direktir. Dünyanın tavanı, onlarla düz durmada.
- چار عنصر چار استون قویست ** که بدیشان سقف دنیا مستویست
- Her direk, öbürünü kırar. Su direği, ateş direğini yıkar.
- هر ستونی اشکنندهی آن دگر ** استن آب اشکنندهی آن شرر
- Halkın yapısı, zıtlar üstüne kurulmuş. Hâsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımından da. 50
- پس بنای خلق بر اضداد بود ** لاجرم ما جنگییم از ضر و سود
- Ahvalin, birbirine aykırı. Tesir dolayısıyla her biri öbürüne zıt.
- هست احوالم خلاف همدگر ** هر یکی با هم مخالف در اثر
- Her an kendi yolumu vurup durmadayım, artık başkasına nasıl bir çare bulabilirim?
- چونک هر دم راه خود را میزنم ** با دگر کس سازگاری چون کنم
- Bana gelen hal askerlerinin dalgalarına bak; her biri, öbürüyle savaşmada, her biri, öbürüne kin gütmede.
- موج لشکرهای احوالم ببین ** هر یکی با دیگری در جنگ و کین
- Kendindeki şu müthiş savaşa bak. Başkalarının savaşı ile ne meşgul olup durursun?
- مینگر در خود چنین جنگ گران ** پس چه مشغولی به جنگ دیگران
- Meğer ki Allah, seni bu savaştan çeke de sulh âleminde bir tek renge boyanasın. 55
- یا مگر زین جنگ حقت وا خرد ** در جهان صلح یک رنگت برد
- O âlem, ancak bâkidir, mamurdur, başka türlü olmasına imkân yok. Çünkü terkibi, zıt olan şeylerden değil.
- آن جهان جز باقی و آباد نیست ** زانک آن ترکیب از اضداد نیست
- Bu yok olma, bitme, zıddın zıddını yok etmesinden ileri gelir. Zıt olmadı mı ebedilikten başka bir şey olamaz.
- این تفانی از ضد آید ضد را ** چون نباشد ضد نبود جز بقا
- O eşsiz, örneksiz Allah, cennetten zıddı giderdi. Orada güneş de yoktur, zıddı olan zemheri de.
- نفی ضد کرد از بهشت آن بینظیر ** که نباشد شمس و ضدش زمهریر
- Renklerin asılları, renksizliktir... Savaşların aslı, barışlardır.
- هست بیرنگی اصول رنگها ** صلحها باشد اصول جنگها
- Bu gamlarla dolu olan bucağın aslı, o âlemdir. Her ayrılığın aslı, buluşmadır. 60
- آن جهانست اصل این پرغم وثاق ** وصل باشد اصل هر هجر و فراق
- Hocam, neden biz bu aykırılıklar içindeyiz? Neden birlik bu sayıları doğuruyor?
- این مخالف از چهایم ای خواجه ما ** واز چه زاید وحدت این اعداد را
- Çünkü biz fer’iz, bu birbirine zıt olan dört asıl, feride kendi huyunu işliyor.
- زانک ما فرعیم و چار اضداد اصل ** خوی خود در فرع کرد ایجاد اصل
- Halbuki can cevheri, ayrılıkların ötesinden. Onun huyu bu değil, onun huyu, ulu Allah’nın huyu.
- گوهر جان چون ورای فصلهاست ** خوی او این نیست خوی کبریاست
- Savaşlara da bak. O savaşlar, barışların asılları. Allah uğrunda savaşan Peygamber gibi hani.
- جنگها بین کان اصول صلحهاست ** چون نبی که جنگ او بهر خداست
- O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki. 65
- غالبست و چیر در هر دو جهان ** شرح این غالب نگنجد در دهان
- Irmak suyunu tamamıyla içmenin imkânı yok. Yok ama susuzluğu giderecek kadar içmenin de imkânı yok.
- آب جیحون را اگر نتوان کشید ** هم ز قدر تشنگی نتوان برید
- Mâna denizine susamışsan Mesnevi adasından o denize bir ark aç.
- گر شدی عطشان بحر معنوی ** فرجهای کن در جزیرهی مثنوی
- O arkı o derece aç ki her an Mesneviyi, ancak ve ancak mâna denizi göresin.
- فرجه کن چندانک اندر هر نفس ** مثنوی را معنوی بینی و بس
- Yel, derenin üzerindeki saman çöplerini temizledi mi su, tek renkliliğini meydana çıkarır.
- باد که را ز آب جو چون وا کند ** آب یکرنگی خود پیدا کند
- Sen Mesnevide ter-ü taze mercan dallarını gör, can suyundan bitmiş meyveleri seyret. 70
- شاخهای تازهی مرجان ببین ** میوههای رسته ز آب جان ببین