English    Türkçe    فارسی   

6
4601-4625

  • Bir müddet padişahın huzurunda gönlü kebap olmuş, canını tabağa koymuş bir halde kaldı.
  • Padişah, herkesin başını bir kere keser. Bense padişaha her an yeniden yeniye kurbanım.
  • Ben altın cihetinden yoksulum, fakat baş bakımından zenginim. Başım, yüz binlerce başa bedeldir dedi.
  • Aşk âleminde iki ayakla koşulup gelinmez. Bir başla aşk oyununa girişilmez.
  • Herkesin iki ayağı vardır, bir başı. Binlerce baş ve ayağa sahibolan nadirdir. 4605
  • Bu sebeple vakalar, hâdiseler, tamamiyle heder olur gider. Fakat bu aşk; her an biraz daha kızışır.
  • Aşk mekansızlık âleminde kızgınlık madenidir. cehennem, onun kıvılcımından bir dumandır.
  • Sırat köprüsü, cehennemin üstüne gerilmiştir. Mümin geçerken cehennem der ki: "Çabuk geç ki nurunun parlaklığı, ateşimizi söndürecek!"
  • Ey temiz adam, bu yüzden cehennem; âşıkın ateşinden zayıflar, söner.
  • Cehennem der ki: Ey ulu er, çabuk geç. Yoksa ateşlerinden ateşim sönecek.
  • Cehennemin kükürdü, ancak küfürden hele bak; bu soluk, onu bile söndürmede! 4610
  • Sen de hemencecik kükürdünü bu sevdaya bırak da ne cehennem sana saldırsın, ne ateş!
  • Cennet de ona, yel gibi geç, yoksa neyim varsa mahvolup gidecek.
  • Sen harman sahibisin, ben başak toplayıcı. Ben bir putum, sen Çin illeri der.
  • Ondan cehennem de titrer, cennetler de. Ondan ne buna aman vardır, ne ona.
  • Ömrü geçip gitti de bir fırsat bulamadı gitti. Sabır, pek yakıcıydı, candaysa tahammül yoktu. 4615
  • Bir müddettir dişlerini sıkarak bunu bekledi durdu. Fakat ömrü bitti, ona nail olamadı.
  • Derken sevgilinin sureti, ondan gizlendi, o da sevgilinin rnânasiyle eş oldu.
  • Elbise ister şüster kumaşı olsun, ister kıldan örme. Onu çırçıplak koçmak daha hoş.
  • Ben, bedenden soyundum, o hayalden soyundu. Vuslat makamlarının en ilerisinde salınmaktayım dedi.
  • Bu bahisler buraya kadar söylenebilir. Bundan sonra ne zuhura gelirse gizlenmesi gerektir. 4620
  • Söylersen de faydasız. Yüz binlerce cehtetsen de anlatmaya çalışsan yine açığa çıkmaz.
  • At ve üzengi, deniz kıyısına kadar gider. Ondan sonra sana tahtadan bir at gerek.
  • Tahtadan at, karada yürümez. Fakat denizdekilere kılavuzdur.
  • Bu sükût da tahtadan attır. Sükût; denizdekilere telkindir.
  • Seni usandıran her sükût o âlemin aşk naralarını atmadadır. 4625