- Ey temiz adam, bu yüzden cehennem; âşıkın ateşinden zayıflar, söner.
- زآتش عاشق ازین رو ای صفی ** میشود دوزخ ضعیف و منطقی
- Cehennem der ki: Ey ulu er, çabuk geç. Yoksa ateşlerinden ateşim sönecek.
- گویدش بگذر سبک ای محتشم ** ورنه ز آتشهای تو مرد آتشم
- Cehennemin kükürdü, ancak küfürden hele bak; bu soluk, onu bile söndürmede! 4610
- کفر که کبریت دوزخ اوست و بس ** بین که میپخساند او را این نفس
- Sen de hemencecik kükürdünü bu sevdaya bırak da ne cehennem sana saldırsın, ne ateş!
- زود کبریت بدین سودا سپار ** تا نه دوزخ بر تو تازد نه شرار
- Cennet de ona, yel gibi geç, yoksa neyim varsa mahvolup gidecek.
- گویدش جنت گذر کن همچو باد ** ورنه گردد هر چه من دارم کساد
- Sen harman sahibisin, ben başak toplayıcı. Ben bir putum, sen Çin illeri der.
- که تو صاحبخرمنی من خوشهچین ** من بتیام تو ولایتهای چین
- Ondan cehennem de titrer, cennetler de. Ondan ne buna aman vardır, ne ona.
- هست لرزان زو جحیم و هم جنان ** نه مر این را نه مر آن را زو امان
- Ömrü geçip gitti de bir fırsat bulamadı gitti. Sabır, pek yakıcıydı, candaysa tahammül yoktu. 4615
- رفت عمرش چاره را فرصت نیافت ** صبر بس سوزان بدت وجان بر نتافت
- Bir müddettir dişlerini sıkarak bunu bekledi durdu. Fakat ömrü bitti, ona nail olamadı.
- مدتی دندانکنان این میکشید ** نارسیده عمر او آخر رسید
- Derken sevgilinin sureti, ondan gizlendi, o da sevgilinin rnânasiyle eş oldu.
- صورت معشوق زو شد در نهفت ** رفت و شد با معنی معشوق جفت
- Elbise ister şüster kumaşı olsun, ister kıldan örme. Onu çırçıplak koçmak daha hoş.
- گفت لبسش گر ز شعر و ششترست ** اعتناق بیحجابش خوشترست
- Ben, bedenden soyundum, o hayalden soyundu. Vuslat makamlarının en ilerisinde salınmaktayım dedi.
- من شدم عریان ز تن او از خیال ** میخرامم در نهایات الوصال
- Bu bahisler buraya kadar söylenebilir. Bundan sonra ne zuhura gelirse gizlenmesi gerektir. 4620
- این مباحث تا بدینجا گفتنیست ** هرچه آید زین سپس بنهفتنیست
- Söylersen de faydasız. Yüz binlerce cehtetsen de anlatmaya çalışsan yine açığa çıkmaz.
- ور بگویی ور بکوشی صد هزار ** هست بیگار و نگردد آشکار
- At ve üzengi, deniz kıyısına kadar gider. Ondan sonra sana tahtadan bir at gerek.
- تا به دریا سیر اسپ و زین بود ** بعد ازینت مرکب چوبین بود
- Tahtadan at, karada yürümez. Fakat denizdekilere kılavuzdur.
- مرکب چوبین به خشکی ابترست ** خاص آن دریاییان را رهبرست
- Bu sükût da tahtadan attır. Sükût; denizdekilere telkindir.
- این خموشی مرکب چوبین بود ** بحریان را خامشی تلقین بود
- Seni usandıran her sükût o âlemin aşk naralarını atmadadır. 4625
- هر خموشی که ملولت میکند ** نعرههای عشق آن سو میزند
- Sen acaba neden susmada dersin ama o, acaba kulağı nerde ki duymuyor?
- تو همیگویی عجب خامش چراست ** او همیگوید عجب گوشش کجاست
- Ben nâra ata ata sağır oldum, onun haberi bile yok der. Zaten iyi işitenler, kulakları delik olanlar bile bunu duyamazlar, sağırdırlar.
- من ز نعره کر شدم او بیخبر ** تیزگوشان زین سمر هستند کر
- Birisi rüyada nâra atar. Yüz binlerce bahislerde bulunur, sözler söyler.
- آن یکی در خواب نعره میزند ** صد هزاران بحث و تلقین میکند
- Yanı başında oturanın haberi bile olmaz. Hakikatte o gürültüden haberi olmayan uyanık yok mu? Asıl uykuda olan odur.
- این نشسته پهلوی او بیخبر ** خفته خود آنست و کر زان شور و شر
- Tahtadan atı da kırılana gelince: O, tamamiyle denize garkolur, balık kesilir. 4630
- وان کسی کش مرکب چوبین شکست ** غرقه شد در آب او خود ماهیست
- Artık o, ne sükût eder, ne söyler. Onun, misli, âdeta yoktur. Hali sözle anlatılamaz.
- نه خموشست و نه گویا نادریست ** حال او را در عبارت نام نیست
- O, bu iki kısımdan da değildir. Şaşılacak bir şeydir o. Bunu anlatmak edepten dışarıdır
- نیست زین دو هر دو هست آن بوالعجب ** شرح این گفتن برونست از ادب