O, bu iki kısımdan da değildir. Şaşılacak bir şeydir o. Bunu anlatmak edepten dışarıdır
نیست زین دو هر دو هست آن بوالعجب ** شرح این گفتن برونست از ادب
Bu örnek de sudan oldu, hiç uymadı. Fakat duygu âleminde bundan güzel bir örnek de bulunamaz.
این مثال آمد رکیک و بیورود ** لیک در محسوس ازین بهتر نبود
Şehzadelerin büyüğünün ölümü, küçükleri hasta olduğundan ortanca kardeşin, ağabeylerinin cenazesine gelmesi. Padişahın ona da iltifatta bulunması, onun da padişahın ihsanına kapılması ve tapıda kalması, Padişahın devleti ve bakışı sayesinde yüz binlerce görünür ve görünmez nimetler elde etmesi vesaire.
متوفی شدن بزرگین از شهزادگان و آمدن برادر میانین به جنازهی برادر کی آن کوچکین صاحبفراش بود از رنجوری و نواختن پادشاه میانین را تا او هم لنگ احسان شد ماند پیش پادشاه صد هزار از غنایم غیبی و غنی بدو رسید از دولت و نظر آن شاه مع تقریر بعضه
Küçükleri hastaydı. Yalnız ortanca kardeşleri, ağabeylerinin cenazesine geldi.
کوچکین رنجور بود و آن وسط ** بر جنازهی آن بزرگ آمد فقط
Padişah, onu gördü, tanıdı. Fakat mahsustan bu kimdir? Bu da o denizden olacak; bu da bir balık dedi.4635
شاه دیدش گفت قاصد کین کیست ** که از آن بحرست و این هم ماهیست
Muarrif, dedi ki: Bu da o babanın oğlu. Bu, onun küçük kardeşi.
پس معرف گفت پور آن پدر ** این برادر زان برادر خردتر
Padişah, sen bize ondan armağansın dedi. Bu soruşla onu da avladı.
شه نوازیدش که هستی یادگار ** کرد او را هم بدان پرسش شکار
O yanıp kebap olan şehzadenin bedeninde, padişahın iltifatı üzerine evvelki candan başka bir can belirdi.
از نواز شاه آن زار حنیذ ** در تن خود غیر جان جانی بدیذ
Gönlünde öyle yüce bir feyiz gördü ki sofi, onu yüzlerce çileye bile elde edemez.
در دل خود دید عالی غلغله ** که نیابد صوفی آن در صد چله
Ören, duvar, dağdaki madenler.... Her şey, onun önünde nar gibi yanlıyordu.4640
عرصه و دیوار و کوه سنگبافت ** پیش او چون نار خندان میشکافت
Her şey, anbean ona karşı zerre zerre yarılmada, kubbeler gibi yarılıp ona yüzlerce kapı açılmadaydı.
ذره ذره پیش او همچون قباب ** دم به دم میکرد صدگون فتح باب
Kapı, gah pencere haline gelmede, gah nur halini almadaydı. Toprak, gah buğday oluyordu, gâh kile.
باب گه روزن شدی گاه شعاع ** خاک گه گندم شدی و گاه صاع
Gözlere pek köhne, pek kuru bir halde görünen gök; onun gözü önünde her an yeni bir surette yarılmadaydı.
در نظرها چرخ بس کهنه و قدید ** پیش چشمش هر دمی خلق جدید
Güzelim ruh, kalıptan kurtulunca insana takdir, böyle bir göz verir elbet.
روح زیبا چونک وا رست از جسد ** از قضا بی شک چنین چشمش رسد
Gayb âlemine ait yüz binlerce şey, gözünün önünde aşikâr oldu. Mahremlerin gözü neleri görüyorsa onun gözü de gördü.4645
صد هزاران غیب پیشش شد پدید ** آنچ چشم محرمان بیند بدید
Kitaplarda okumuş olduğu şeyler, suretlere bürünüp gözüne görünmeye başladı.
آنچ او اندر کتب بر خوانده بود ** چشم را در صورت آن بر گشود
O er, padişahın atının tozundan gözüne kadri yüce bir sürme çekmişti.
از غبار مرکب آن شاه نر ** یافت او کحل عزیزی در بصر
Böyle bir gül bahçesinde eteğini sürmede, her cüzü, daha yok mu diye naralar atmadaydı.
برچنین گلزار دامن میکشید ** جزو جزوش نعره زن هل من مزید
Yeşilliklerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe bir an içindir. Fakat akıldan meydana gelen gül bahçesi, daimî olarak yeşildir, güzeldir, hoştur.