- Padişah, onu gördü, tanıdı. Fakat mahsustan bu kimdir? Bu da o denizden olacak; bu da bir balık dedi.   4635
 
		    - شاه دیدش گفت قاصد کین کیست  ** که از آن بحرست و این هم ماهیست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Muarrif, dedi ki: Bu da o babanın oğlu. Bu, onun küçük kardeşi.
 
		    - پس معرف گفت پور آن پدر  ** این برادر زان برادر خردتر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Padişah, sen bize ondan armağansın dedi. Bu soruşla onu da avladı.
 
		    - شه نوازیدش که هستی یادگار  ** کرد او را هم بدان پرسش شکار 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O yanıp kebap olan şehzadenin bedeninde, padişahın iltifatı üzerine evvelki candan başka bir can belirdi.
 
		    - از نواز شاه آن زار حنیذ  ** در تن خود غیر جان جانی بدیذ 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gönlünde öyle yüce bir feyiz gördü ki sofi, onu yüzlerce çileye bile elde edemez.
 
		    - در دل خود دید عالی غلغله  ** که نیابد صوفی آن در صد چله 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Ören, duvar, dağdaki madenler.... Her şey, onun önünde nar gibi yanlıyordu.   4640
 
		    - عرصه و دیوار و کوه سنگبافت  ** پیش او چون نار خندان میشکافت 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Her şey, anbean ona karşı zerre zerre yarılmada, kubbeler gibi yarılıp ona yüzlerce kapı açılmadaydı.
 
		    - ذره ذره پیش او همچون قباب  ** دم به دم میکرد صدگون فتح باب 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kapı, gah pencere haline gelmede, gah nur halini almadaydı. Toprak, gah buğday oluyordu, gâh kile.
 
		    - باب گه روزن شدی گاه شعاع  ** خاک گه گندم شدی و گاه صاع 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gözlere pek köhne, pek kuru bir halde görünen gök; onun gözü önünde her an yeni bir surette yarılmadaydı.
 
		    - در نظرها چرخ بس کهنه و قدید  ** پیش چشمش هر دمی خلق جدید 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Güzelim ruh, kalıptan kurtulunca insana takdir, böyle bir göz verir elbet.
 
		    - روح زیبا چونک وا رست از جسد  ** از قضا بی شک چنین چشمش رسد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Gayb âlemine ait yüz binlerce şey, gözünün önünde aşikâr oldu. Mahremlerin gözü neleri görüyorsa onun gözü de gördü.   4645
 
		    - صد هزاران غیب پیشش شد پدید  ** آنچ چشم محرمان بیند بدید 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kitaplarda okumuş olduğu şeyler, suretlere bürünüp gözüne görünmeye başladı.
 
		    - آنچ او اندر کتب بر خوانده بود  ** چشم را در صورت آن بر گشود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O er, padişahın atının tozundan gözüne kadri yüce bir sürme çekmişti.
 
		    - از غبار مرکب آن شاه نر  ** یافت او کحل عزیزی در بصر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Böyle bir gül bahçesinde eteğini sürmede, her cüzü, daha yok mu diye naralar atmadaydı.
 
		    - برچنین گلزار دامن میکشید  ** جزو جزوش نعره زن هل من مزید 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yeşilliklerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe bir an içindir. Fakat akıldan meydana gelen gül bahçesi, daimî olarak yeşildir, güzeldir, hoştur.
 
		    - گلشنی کز بقل روید یک دمست  ** گلشنی کز عقل روید خرمست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Topraktan biten güller, mahvolur gider. Gönülde biten güller daimîdir ve ne hoştur!   4650
 
		    - گلشنی کز گل دمد گردد تباه  ** گلشنی کز دل دمد وافر حتاه 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bizim öğrendiğimiz o tatlı bilgiler, bil ki o gül bahçesinden bir, iki, üç demetten ibarettir.
 
		    - علمهای با مزهی دانستهمان  ** زان گلستان یک دو سه گلدسته دان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gül bahçesinin kapısını kendimize kapatmışızdır da onun için bu iki üç demete zebun olmuşuzdur.
 
		    - زان زبون این دو سه گل دستهایم  ** که در گلزار بر خود بستهایم 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yazıklar olsun, öyle bir bahçenin anahtarları, ekmek yüzünden elimizden düşüp gidiyor.
 
		    - آنچنان مفتاحها هر دم بنان  ** میفتد ای جان دریغا از بنان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir an olsa da seni ekmek derdinden kurtarsalar, o vakit de çarşafların etrafında dönüp dolaşmaya başlar, kadın sevdasına düşersin.
 
		    - ور دمی هم فارغ آرندت ز نان ** گرد چادر گردی و عشق زنان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Derken birden iştahın açılır, dilek denizin dalgalanmaya başlar. O vakit de ekmekle ve kadınla dolu bir şehir gerek sana.   4655
 
		    - باز استسقات چون شد موجزن  ** ملک شهری بایدت پر نان و زن 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yılandın, galiba ejderha oldun. Bir başın vardı, şimdi yedi başın var!
 
		    - مار بودی اژدها گشتی مگر  ** یک سرت بود این زمانی هفتسر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yedi başlı ejderha cehennemdir. Hırsın tanedir, cehennemse tuzak.
 
		    - اژدهای هفتسر دوزخ بود  ** حرص تو دانهست و دوزخ فخ بود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tuzağı yırt, taneyi yak. Bu evin kapılarını aç. 
 
		    - دام را بدران بسوزان دانه را  ** باز کن درهای نو این خانه را 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mademki ey erkek, yoksun, âşık değilsin; dağ gibi habersizce ses verip durursun.
 
		    - چون تو عاشق نیستی ای نرگدا  ** همچو کوهی بیخبر داری صدا