- Bir zerrecik yel, dağ kesilir, dağ kadar ağırlaşır. Diş ağırısı, insanı hasta ve perişan bir hale sokar, ağlatıp inletmeye başlar.   4685
 
		    - کوه گردد ذرهای باد و ثقیل  ** درد دندان داردش زار و علیل 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu, emin bir surette geçip giden aynı yeldir. Ekinin caniydi, ölümü oldu işte.
 
		    - این همان بادست که امن میگذشت  ** بود جان کشت و گشت او مرگ کشت 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir adamın elini öpersin. Fakat kızdı mı o öptüğün el, bir topuz kesilir.
 
		    - دست آن کس که بکردت دستبوس  ** وقت خشم آن دست میگردد دبوس 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hâsılı, yelin kötülüğünü gören yarabbi, yarabbi; ey yardımı dilenen Tanrı, sen bu yeli defet; sen bu diş ağrısını dindir demeye koyulur.
 
		    - یا رب و یا رب بر آرد او ز جان  ** که ببر این باد را ای مستعان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey ağız, bu geçip giden yelden haberin bile yoktu. Şimdi anladın ya, dişlerini sık da istiğfar et bakalım.
 
		    - ای دهان غافل بدی زین باد رو  ** از بن دندان در استغفار شو 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Dişi ağrıyanın keskin gözlerinden yağmur gibi gözyaşları akar. Dert inkâr edenlere aman Allah dedirtir.   4690
 
		    - چشم سختش اشکها باران کند  ** منکران را درد اللهخوان کند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Erden, erlerin sözünü kabul etmedin, bari şimdi derde düştün, Tanrı vahyini kabul et.
 
		    - چون دم مردان نپذرفتی ز مرد  ** وحی حق را هین پذیرا شو ز درد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yel der ki: Ben Tanrı elçisiyim. Gah hayır haber getiririm, gah şer haber.
 
		    - باد گوید پیکم از شاه بشر  ** گه خبر خیر آورم گه شوم و شر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Başıma buyruk değilim, Tanrı emrine tabiim. Ben senin gibi padişahımdan gaafil değilim ki.
 
		    - ز آنک مامورم امیر خود نیم  ** من چو تو غافل ز شاه خود کیم 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Süleyman'a benzersin, onun haliyle hallenirsen seni Süleyman gibi başımda taşırım.
 
		    - گر سلیمانوار بودی حال تو  ** چون سلیمان گشتمی حمال تو 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Ben sana iğreti olarak gelir, mal olurum; seni kendime, sırlarıma vâkıf ederim.   4695
 
		    - عاریهستم گشتمی ملک کفت  ** کردمی بر راز خود من واقفت 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat isyan ettin, düşmanlığa kalkıştın mı sana ancak üç dört günceğiz hizmet ederim.
 
		    - لیک چون تو یاغیی من مستعار  ** میکنم خدمت ترا روزی سه چار 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sonra seni Ad gibi başaşağı eder, düşmancasına ordunun içine dalar çıkarım.
 
		    - پس چو عادت سرنگونیها دهم  ** ز اسپه تو یاغیانه بر جهم 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu suretle de iman, gam mayası olduğu zaman, gayba imanın kuvvetleşir.
 
		    - تا به غیب ایمان تو محکم شود  ** آن زمان که ایمانت مایهی غم شود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O zaman zaten herkes inanır, mümin olur. Bütün baş çekenler, baş eğerler.
 
		    - آن زمان خود جملگان مؤمن شوند  ** آن زمان خود سرکشان بر سر دوند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - O zaman herkes ağlar, sızlar, yoksulluğunu söyler. Hırsızla yol kesicinin darağacının altında imana gelip sızıldanması gibi hani.   4700
 
		    - آن زمان زاری کنند و افتقار  ** همچو دزد و راهزن در زیر دار 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat daha önce gayb âlemine iman edersen, o âleme sahibolursan iki cihanı da elde eder, kendi başına buyruk olursun.
 
		    - لیک گر در غیب گردی مستوی  ** مالک دارین و شحنهی خود توی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İki günlük iğreti ve bozuk düzen bir surette değil, ebedî olarak şahlık ve padişahlık elde edersin.
 
		    - شحنگی و پادشاهی مقیم  ** نه دو روزه و مستعارست و سقیم 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Savaştan, gürültüden kurtulur, kendi işine sahibolursun. Padişah kesilir, kendi davulunu döversin.
 
		    - رستی از بیگار و کار خود کنی  ** هم تو شاه و هم تو طبل خود زنی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bize bu âlem, boğaz gibi dar gelmede. Keşke boğaz ve ağız, toprak yeseydi!
 
		    - چون گلو تنگ آورد بر ما جهان  ** خاک خوردی کاشکی حلق و دهان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Zaten bu ağız toprak yer. Fakat renklerle bezenmiş, çeşitli suretlere girmiş toprağı yer.   4705
 
		    - این دهان خود خاکخواری آمدست  ** لیک خاکی را که آن رنگین شدست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Oğul, bu kebap, bu şarap, bu şeker, bezenmiş, boyanmış topraktır.
 
		    - این کباب و این شراب و این شکر  ** خاک رنگینست و نقشین ای پسر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onları yedin de onlar et ve deri oldu mu et rengine girerler, fakat onların aslı; topraktır.
 
		    - چونک خوردی و شد آن لحم و پوست  ** رنگ لحمش داد و این هم خاک کوست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hem topraktan türlü türlü şeyler yapar, hem de yine hepsini ufalar, toprak haline sokar.
 
		    - هم ز خاکی بخیه بر گل میزند  ** جمله را هم باز خاکی میکند 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hintli; Kıpçak; Rum ülkesinin halkı ve Habeş... Hepsi de mezarlarında hoş bir halde aynı renktedir.
 
		    - هندو و قفچاق و رومی و حبش  ** جمله یک رنگاند اندر گور خوش