- Bu, emin bir surette geçip giden aynı yeldir. Ekinin caniydi, ölümü oldu işte.
- این همان بادست که امن میگذشت ** بود جان کشت و گشت او مرگ کشت
- Bir adamın elini öpersin. Fakat kızdı mı o öptüğün el, bir topuz kesilir.
- دست آن کس که بکردت دستبوس ** وقت خشم آن دست میگردد دبوس
- Hâsılı, yelin kötülüğünü gören yarabbi, yarabbi; ey yardımı dilenen Tanrı, sen bu yeli defet; sen bu diş ağrısını dindir demeye koyulur.
- یا رب و یا رب بر آرد او ز جان ** که ببر این باد را ای مستعان
- Ey ağız, bu geçip giden yelden haberin bile yoktu. Şimdi anladın ya, dişlerini sık da istiğfar et bakalım.
- ای دهان غافل بدی زین باد رو ** از بن دندان در استغفار شو
- Dişi ağrıyanın keskin gözlerinden yağmur gibi gözyaşları akar. Dert inkâr edenlere aman Allah dedirtir. 4690
- چشم سختش اشکها باران کند ** منکران را درد اللهخوان کند
- Erden, erlerin sözünü kabul etmedin, bari şimdi derde düştün, Tanrı vahyini kabul et.
- چون دم مردان نپذرفتی ز مرد ** وحی حق را هین پذیرا شو ز درد
- Yel der ki: Ben Tanrı elçisiyim. Gah hayır haber getiririm, gah şer haber.
- باد گوید پیکم از شاه بشر ** گه خبر خیر آورم گه شوم و شر
- Başıma buyruk değilim, Tanrı emrine tabiim. Ben senin gibi padişahımdan gaafil değilim ki.
- ز آنک مامورم امیر خود نیم ** من چو تو غافل ز شاه خود کیم
- Süleyman'a benzersin, onun haliyle hallenirsen seni Süleyman gibi başımda taşırım.
- گر سلیمانوار بودی حال تو ** چون سلیمان گشتمی حمال تو
- Ben sana iğreti olarak gelir, mal olurum; seni kendime, sırlarıma vâkıf ederim. 4695
- عاریهستم گشتمی ملک کفت ** کردمی بر راز خود من واقفت
- Fakat isyan ettin, düşmanlığa kalkıştın mı sana ancak üç dört günceğiz hizmet ederim.
- لیک چون تو یاغیی من مستعار ** میکنم خدمت ترا روزی سه چار
- Sonra seni Ad gibi başaşağı eder, düşmancasına ordunun içine dalar çıkarım.
- پس چو عادت سرنگونیها دهم ** ز اسپه تو یاغیانه بر جهم
- Bu suretle de iman, gam mayası olduğu zaman, gayba imanın kuvvetleşir.
- تا به غیب ایمان تو محکم شود ** آن زمان که ایمانت مایهی غم شود
- O zaman zaten herkes inanır, mümin olur. Bütün baş çekenler, baş eğerler.
- آن زمان خود جملگان مؤمن شوند ** آن زمان خود سرکشان بر سر دوند
- O zaman herkes ağlar, sızlar, yoksulluğunu söyler. Hırsızla yol kesicinin darağacının altında imana gelip sızıldanması gibi hani. 4700
- آن زمان زاری کنند و افتقار ** همچو دزد و راهزن در زیر دار
- Fakat daha önce gayb âlemine iman edersen, o âleme sahibolursan iki cihanı da elde eder, kendi başına buyruk olursun.
- لیک گر در غیب گردی مستوی ** مالک دارین و شحنهی خود توی
- İki günlük iğreti ve bozuk düzen bir surette değil, ebedî olarak şahlık ve padişahlık elde edersin.
- شحنگی و پادشاهی مقیم ** نه دو روزه و مستعارست و سقیم
- Savaştan, gürültüden kurtulur, kendi işine sahibolursun. Padişah kesilir, kendi davulunu döversin.
- رستی از بیگار و کار خود کنی ** هم تو شاه و هم تو طبل خود زنی
- Bize bu âlem, boğaz gibi dar gelmede. Keşke boğaz ve ağız, toprak yeseydi!
- چون گلو تنگ آورد بر ما جهان ** خاک خوردی کاشکی حلق و دهان
- Zaten bu ağız toprak yer. Fakat renklerle bezenmiş, çeşitli suretlere girmiş toprağı yer. 4705
- این دهان خود خاکخواری آمدست ** لیک خاکی را که آن رنگین شدست
- Oğul, bu kebap, bu şarap, bu şeker, bezenmiş, boyanmış topraktır.
- این کباب و این شراب و این شکر ** خاک رنگینست و نقشین ای پسر
- Onları yedin de onlar et ve deri oldu mu et rengine girerler, fakat onların aslı; topraktır.
- چونک خوردی و شد آن لحم و پوست ** رنگ لحمش داد و این هم خاک کوست
- Hem topraktan türlü türlü şeyler yapar, hem de yine hepsini ufalar, toprak haline sokar.
- هم ز خاکی بخیه بر گل میزند ** جمله را هم باز خاکی میکند
- Hintli; Kıpçak; Rum ülkesinin halkı ve Habeş... Hepsi de mezarlarında hoş bir halde aynı renktedir.
- هندو و قفچاق و رومی و حبش ** جمله یک رنگاند اندر گور خوش
- Buna dikkat et de o rengin, o güzelliğin tamamiyle bir yüz örtüsünden ibaret olduğunu, iğreti bir şey bulunduğunu bil. 4710
- تا بدانی کان همه رنگ و نگار ** جمله روپوشست و مکر و مستعار