- Başıma buyruk değilim, Tanrı emrine tabiim. Ben senin gibi padişahımdan gaafil değilim ki.
- ز آنک مامورم امیر خود نیم ** من چو تو غافل ز شاه خود کیم
- Süleyman'a benzersin, onun haliyle hallenirsen seni Süleyman gibi başımda taşırım.
- گر سلیمانوار بودی حال تو ** چون سلیمان گشتمی حمال تو
- Ben sana iğreti olarak gelir, mal olurum; seni kendime, sırlarıma vâkıf ederim. 4695
- عاریهستم گشتمی ملک کفت ** کردمی بر راز خود من واقفت
- Fakat isyan ettin, düşmanlığa kalkıştın mı sana ancak üç dört günceğiz hizmet ederim.
- لیک چون تو یاغیی من مستعار ** میکنم خدمت ترا روزی سه چار
- Sonra seni Ad gibi başaşağı eder, düşmancasına ordunun içine dalar çıkarım.
- پس چو عادت سرنگونیها دهم ** ز اسپه تو یاغیانه بر جهم
- Bu suretle de iman, gam mayası olduğu zaman, gayba imanın kuvvetleşir.
- تا به غیب ایمان تو محکم شود ** آن زمان که ایمانت مایهی غم شود
- O zaman zaten herkes inanır, mümin olur. Bütün baş çekenler, baş eğerler.
- آن زمان خود جملگان مؤمن شوند ** آن زمان خود سرکشان بر سر دوند
- O zaman herkes ağlar, sızlar, yoksulluğunu söyler. Hırsızla yol kesicinin darağacının altında imana gelip sızıldanması gibi hani. 4700
- آن زمان زاری کنند و افتقار ** همچو دزد و راهزن در زیر دار
- Fakat daha önce gayb âlemine iman edersen, o âleme sahibolursan iki cihanı da elde eder, kendi başına buyruk olursun.
- لیک گر در غیب گردی مستوی ** مالک دارین و شحنهی خود توی
- İki günlük iğreti ve bozuk düzen bir surette değil, ebedî olarak şahlık ve padişahlık elde edersin.
- شحنگی و پادشاهی مقیم ** نه دو روزه و مستعارست و سقیم
- Savaştan, gürültüden kurtulur, kendi işine sahibolursun. Padişah kesilir, kendi davulunu döversin.
- رستی از بیگار و کار خود کنی ** هم تو شاه و هم تو طبل خود زنی
- Bize bu âlem, boğaz gibi dar gelmede. Keşke boğaz ve ağız, toprak yeseydi!
- چون گلو تنگ آورد بر ما جهان ** خاک خوردی کاشکی حلق و دهان
- Zaten bu ağız toprak yer. Fakat renklerle bezenmiş, çeşitli suretlere girmiş toprağı yer. 4705
- این دهان خود خاکخواری آمدست ** لیک خاکی را که آن رنگین شدست
- Oğul, bu kebap, bu şarap, bu şeker, bezenmiş, boyanmış topraktır.
- این کباب و این شراب و این شکر ** خاک رنگینست و نقشین ای پسر
- Onları yedin de onlar et ve deri oldu mu et rengine girerler, fakat onların aslı; topraktır.
- چونک خوردی و شد آن لحم و پوست ** رنگ لحمش داد و این هم خاک کوست
- Hem topraktan türlü türlü şeyler yapar, hem de yine hepsini ufalar, toprak haline sokar.
- هم ز خاکی بخیه بر گل میزند ** جمله را هم باز خاکی میکند
- Hintli; Kıpçak; Rum ülkesinin halkı ve Habeş... Hepsi de mezarlarında hoş bir halde aynı renktedir.
- هندو و قفچاق و رومی و حبش ** جمله یک رنگاند اندر گور خوش
- Buna dikkat et de o rengin, o güzelliğin tamamiyle bir yüz örtüsünden ibaret olduğunu, iğreti bir şey bulunduğunu bil. 4710
- تا بدانی کان همه رنگ و نگار ** جمله روپوشست و مکر و مستعار
- Bâkir renk ancak Tanrı rengidir. Ondan başka renkler, bil ki çan gibi iğreti ve bağlantıdır.
- رنگ باقی صبغة الله است و بس ** غیر آن بر بسته دان همچون جرس
- İbadet edenlerdeki doğruluk, takva ve yakîn rengi, ebediyen bakidir.
- رنگ صدق و رنگ تقوی و یقین ** تا ابد باقی بود بر عابدین
- Şüphe, küfran ve nifak rengi de âsiler için ebedîdir.
- رنگ شک و رنگ کفران و نفاق ** تا ابد باقی بود بر جان عاق
- Asi Firavun' un yüz karası gibi hani. Bedeni geçip gitmiştir ama rengi bakidir.
- چون سیهرویی فرعون دغا ** رنگ آن باقی و جسم او فنا
- Doğruların güzel yüzlerindeki nur, bedenleri yok olsa da kıyamet gününe kadar kalır. 4715
- برق و فر روی خوب صادقین ** تن فنا شد وان به جا تو یومن دین
- İşte ancak güzel o güzeldir, çirkin o çirkin. Daima o günler durur, buysa somurtur kalır.
- زشت آن زشتست و خوب آن خوب و بس ** دایم آن ضحاک و این اندر عبس
- Tanrı, toprağa bir renk, bir parlaklık verir, onu mücevher haline getirir. Çocuk tabiatlı olanları da onlara düşürür, savaşa sokar.
- خاک را رنگ و فن و سنگی دهد ** طفلخویان را بر آن جنگی دهد