- Tanrı, toprağa bir renk, bir parlaklık verir, onu mücevher haline getirir. Çocuk tabiatlı olanları da onlara düşürür, savaşa sokar.
- خاک را رنگ و فن و سنگی دهد ** طفلخویان را بر آن جنگی دهد
- Hamurdan deve ve aslan şekillerinde çörekler pişirirler. Çocuklar, onları görünce hırslarından ellerini dişlerler.
- از خمیری اشتر وشیری پزند ** کودکان از حرص آن کف میگزند
- Fakat ağızda aslan da ekmek olur, deve de. Fakat çocuklara bu söz, tesir etmez ki.
- شیر و اشتر نان شود اندر دهان ** در نگیرد این سخن با کودکان
- Çocuk, bilgisizlik, zan ve şüphe içindedir. Allaha şükürler olsun ki kuvveti azdır yoksa. 4720
- کودک اندر جهل و پندار و شکیست ** شکر باری قوت او اندکیست
- Şükürler olsun ki hilesi ve gücü yoktur. Yoksa çocuğun yüzlerce savaşı ve âfeti vardır.
- طفل را استیزه و صد آفتست ** شکر این که بیفن و بیقوتست
- Eyvah bu, kuvvetleriyle her rakibe belâ kesilen edepsiz koca bebeklerden!
- وای ازین پیران طفل ناادیب ** گشته از قوت بلای هر رقیب
- Silâhla bilgisizlik bir araya gelince Firavun, sitemle bütün dünyayı yakar yandırır.
- چون سلاح و جهل جمع آید به هم ** گشت فرعونی جهانسوز از ستم
- Ey yoksul, yoksullukla Firavunluktan, kâfirlikten kurtuldun, şükret.
- شکر کن ای مرد درویش از قصور ** که ز فرعونی رهیدی وز کفور
- Şükret ki mazlumsun, zâlim değilsin. Firavunluktan ve sınanmadan eminsin. 4725
- شکر که مظلومی و ظالم نهای ** آمن از فرعونی و هر فتنهای
- Boş karın, Allahlık lâfına giremez. Onun ateşine odun yardım edemez.
- اشکم تی لاف اللهی نزد ** که آتشش را نیست از هیزم مدد
- Boş karın, şeytanın zindanıdır. Çünkü ekmek derdi, onun hilesine, düzenine mânidir.
- اشکم خالی بود زندان دیو ** کش غم نان مانعست از مکر و ریو
- Dolu karın, bil ki şeytanın pazarıdır. Şeytan tacirleri orada gürültü eder dururlar.
- اشکم پر لوت دان بازار دیو ** تاجران دیو را در وی غریو
- Hiçbir şey satmayan büyücü tacirler, gürültüyle akılları bulandırır, berbadederler.
- تاجران ساحر لاشیفروش ** عقلها را تیره کرده از خروش
- Geceleyin büyü yaparak küpü at gibi yürütürler. Ay ışığıyla sabaha karşı olan karanlığı kumaş haline getirirler. 4730
- خم روان کرده ز سحری چون فرس ** کرده کرباسی ز مهتاب و غلس
- İbrişim gibi toprağı örerler; temyiz sahibinin gözüne toprak serperler.
- چون بریشم خاک را برمیتنند ** خاک در چشم ممیز میزنند
- Kokusuz yaban ağacına ödağacı rengini verirler. Taş ve toprak parçasını bize hoş gösterirler, bizi hasetçi yaparlar.
- چندلی را رنگ عودی میدهند ** بر کلوخیمان حسودی میدهند
- Noksan sıfatlardan temizdir o Tanrı ki toprağa bir renk verir, çocuk gibi bizi ona kaptırır, birbirimize düşürür.
- پاک آنک خاک را رنگی دهد ** همچو کودکمان بر آن جنگی دهد
- Eteğimizi çocuklar gibi toprakla doldururuz. Bizim gözümüzle o toprak, madenden çıkmış altın görünür.
- دامنی پر خاک ما چون طفلکان ** در نظرمان خاک همچون زر کان
- Çocuğun, yetişmiş erlere karşı bir mecali yoktur. Tanrı çocuğu erkeklerle bir araya koymaz, bir derecede tutmaz ki. 4735
- طفل را با بالغان نبود مجال ** طفل را حق کی نشاند با رجال
- Meyva, eski olsa bile ham buludukça, olmadıkça ona koruk derler.
- میوه گر کهنه شود تا هست خام ** پخته نبود غوره گویندش به نام
- O ham ve ekşi meyva, yüz yıllık bile olsa fikri çevik ve keskin kişiye nazaran yine çocuktur, yine koruktur.
- گر شود صدساله آن خام ترش ** طفل و غورهست او بر هر تیزهش
- Saçı, sakalı ağarsa bile yine korku ve ümit çocukluğundan kurtulmamıştır.
- گرچه باشد مو و ریش او سپید ** هم در آن طفلی خوفست و امید
- Der ki: Acaba olgunlaşır mıyım, yoksa böyle olgunlaşmadan ham mı kalırım? Acaba Tanrı' nın keremi, beni kızdırır, olgun bir hale getirir mi?
- که رسم یا نارسیده ماندهام ** ای عجب با من کند کرم آن کرم
- Yoksa böyle kabiliyetsiz bir halde, bu uzaklık âleminde mi kalırım? Yahut da Tanrı bu koruğu üzüm haline getirir mi? 4740
- با چنین ناقابلی و دوریی ** بخشد این غورهی مرا انگوریی
- Hiçbir yandan ümidim yok. Yalnız o kerem sahibi "Meyus olmayın" der.
- نیستم اومیدوار از هیچ سو ** وان کرم میگویدم لا تیاسوا