- O makamdan hırs ve hasedin bulunduğu yere kadar yüzlerce çöl, yüzlerce ova vardır. Fakat kem göz, ta oraya gelip çatmadaydı. 4770
- صد بیابان زان سوی حرص و حسد ** تا بدانجا چشم بد هم میرسد
- Her suyun dönüp gittiği yer olan padişahın denizi, nasıl olur da selde, ırmakta bulunanı bilmez?
- بحر شه که مرجع هر آب اوست ** چون نداند آنچ اندر سیل و جوست
- Onun el dokunmamış fikrinde doğmuş olan küfran yüzünden padişahın gönlü dertlendi.
- شاه را دل درد کرد از فکر او ** ناسپاسی عطای بکر او
- Dedi ki: Ey edepsiz aşağılık adam! Şaşılacak şey, benim yaptığım iyiliklere karşı lâyığım bu muydu?
- گفت آخر ای خس واهیادب ** این سزای داد من بود ای عجب
- Ben sana bunca nefis hazineler verdim. Aşağılık huyunla sen, bana neler yaptın?
- من چه کردم با تو زین گنج نفیس ** تو چه کردی با من از خوی خسیس
- Ben senin kucağına öyle bir ay verdim ki kıyamet gününe kadar gurubu yoktur. 4775
- من ترا ماهی نهادم در کنار ** که غروبش نیست تا روز شمار
- Sen o parlak nura karşılık benim yüzüme toz toprak serptin, diken hatırdın ha.
- در جزای آن عطای نور پاک ** تو زدی در دیدهی من خار و خاک
- Ben göğe çıkman için sana merdiven kurdum. Sen benimle savaşmak için oka, yaya sarıldın.
- من ترا بر چرخ گشته نردبان ** تو شده در حرب من تیر و کمان
- Padişahta bir gayret derdidir peydahlandı. Padişahın derdinin aksi, ona vurdu.
- درد غیرت آمد اندر شه پدید ** عکس درد شاه اندر وی رسید
- Dargınlığı yüzünden devlet kuşu çırpınmaya başladı. O rahat bucağında oturan şehzadenin perdesini yırttı.
- مرغ دولت در عتابش بر طپید ** پردهی آن گوشه گشته بر درید
- O güzelim şehzade, yaptığı kötülüğün eserini derhal içinde duydu. 4780
- چون درون خود بدید آن خوشپسر ** از سیهکاری خود گرد و اثر
- O lütuf ve nimet vazifesi azaldı. Neşe yurdu gamla doldu.
- از وظیفهی لطف و نعمت کم شده ** خانهی شادی او پر غم شده
- O şaraptan meydana gelen sarhoşluğu geçti, kendine geldi. O suç yüzünden başı, sarhoşluktao meydana gelen sersemliğe yurt kesildi.
- با خود آمد او ز مستی عقار ** زان گنه گشته سرش خانهی خمار
- Buğday yedi, cennet elbiselerinden soyundu. Cennet, ona bir çöl oldu.
- خورده گندم حله زو بیرون شده ** خلد بر وی بادیه و هامون شده
- O şerbetin, kendisini hastalandırdığını, o benlik zehirinin kendisine iyiden iyiye tesir ettiğini anladı.
- دید کان شربت ورا بیمار کرد ** زهر آن ما و منیها کار کرد
- Naz gülistanında bir tavusa benzeyen canı, mecaz viranesinde bir baykuşa döndü. 4785
- جان چون طاوس در گلزار ناز ** همچو چغدی شد به ویرانهی مجاز
- Adem gibi cennetten uzaklaştı. Ekin için yeryüzünde öküz gütmeye başladı.
- همچو آدم دور ماند او از بهشت ** در زمین میراند گاوی بهر کشت
- Ey usta Hintli, aslanı öküz kuyruğuna esir ettin ha diye ağlamaya koyuldu.
- اشک میراند او کای هندوی زاو ** شیر را کردی اسیر دم گاو
- Ey soluğu soğuk nefis, feryada erişen padişaha vefasızlıkta bulundun ha.
- کردی ای نفس بد بارد نفس ** بیحفاظی با شه فریادرس
- Bir buğday için hırsa düştün, tuzak kurdun. Fakat tuzağa serptiğin her buğday tanesi, sana karşı bir akrep kesildi.
- دام بگزیدی ز حرص گندمی ** بر تو شد هر گندم او کزدمی
- Başında benlik havası esti. Fakat şimdi ayağına vurulan elli batmanlık pırangaya bak diyor; 4790
- در سرت آمد هوای ما و من ** قید بین بر پای خود پنجاه من
- Bu çeşit kendine ağlayıp feryadediyor, neden diyordu, padişahıma zıt oldum?
- نوحه میکرد این نمط بر جان خویش ** که چرا گشتم ضد سلطان خویش
- Kendine geldi, tövbe etti. Bu tövbeye başka bir şeyi de eş etti.
- آمد او با خویش و استغفار کرد ** با انابت چیز دیگر یار کرد
- İman vahşetinden meydana gelen derde acı. Çünkü o derdin dermanı yoktur.
- درد کان از وحشت ایمان بود ** رحم کن کان درد بیدرمان بود
- İnsanın düzgün elbisesi olmamalı. Çünkü sabırdan kurtuldu mu derhal baş köşeye sıçrar.
- مر بشر را خود مبا جامهی درست ** چون رهید از صبر در حین صدر جست