- O güzelim şehzade, yaptığı kötülüğün eserini derhal içinde duydu. 4780
- چون درون خود بدید آن خوشپسر ** از سیهکاری خود گرد و اثر
- O lütuf ve nimet vazifesi azaldı. Neşe yurdu gamla doldu.
- از وظیفهی لطف و نعمت کم شده ** خانهی شادی او پر غم شده
- O şaraptan meydana gelen sarhoşluğu geçti, kendine geldi. O suç yüzünden başı, sarhoşluktao meydana gelen sersemliğe yurt kesildi.
- با خود آمد او ز مستی عقار ** زان گنه گشته سرش خانهی خمار
- Buğday yedi, cennet elbiselerinden soyundu. Cennet, ona bir çöl oldu.
- خورده گندم حله زو بیرون شده ** خلد بر وی بادیه و هامون شده
- O şerbetin, kendisini hastalandırdığını, o benlik zehirinin kendisine iyiden iyiye tesir ettiğini anladı.
- دید کان شربت ورا بیمار کرد ** زهر آن ما و منیها کار کرد
- Naz gülistanında bir tavusa benzeyen canı, mecaz viranesinde bir baykuşa döndü. 4785
- جان چون طاوس در گلزار ناز ** همچو چغدی شد به ویرانهی مجاز
- Adem gibi cennetten uzaklaştı. Ekin için yeryüzünde öküz gütmeye başladı.
- همچو آدم دور ماند او از بهشت ** در زمین میراند گاوی بهر کشت
- Ey usta Hintli, aslanı öküz kuyruğuna esir ettin ha diye ağlamaya koyuldu.
- اشک میراند او کای هندوی زاو ** شیر را کردی اسیر دم گاو
- Ey soluğu soğuk nefis, feryada erişen padişaha vefasızlıkta bulundun ha.
- کردی ای نفس بد بارد نفس ** بیحفاظی با شه فریادرس
- Bir buğday için hırsa düştün, tuzak kurdun. Fakat tuzağa serptiğin her buğday tanesi, sana karşı bir akrep kesildi.
- دام بگزیدی ز حرص گندمی ** بر تو شد هر گندم او کزدمی
- Başında benlik havası esti. Fakat şimdi ayağına vurulan elli batmanlık pırangaya bak diyor; 4790
- در سرت آمد هوای ما و من ** قید بین بر پای خود پنجاه من
- Bu çeşit kendine ağlayıp feryadediyor, neden diyordu, padişahıma zıt oldum?
- نوحه میکرد این نمط بر جان خویش ** که چرا گشتم ضد سلطان خویش
- Kendine geldi, tövbe etti. Bu tövbeye başka bir şeyi de eş etti.
- آمد او با خویش و استغفار کرد ** با انابت چیز دیگر یار کرد
- İman vahşetinden meydana gelen derde acı. Çünkü o derdin dermanı yoktur.
- درد کان از وحشت ایمان بود ** رحم کن کان درد بیدرمان بود
- İnsanın düzgün elbisesi olmamalı. Çünkü sabırdan kurtuldu mu derhal baş köşeye sıçrar.
- مر بشر را خود مبا جامهی درست ** چون رهید از صبر در حین صدر جست
- İnsanın eli, tırnağı olmamalı. Eli, tırnağı oldu mu ne din düşünür, ne doğruluk. 4795
- مر بشر را پنجه و ناخن مباد ** که نه دین اندیشد آنگه نه سداد
- İnsanın belâlar içinde ölmesi daha iyidir. Nefis, nimeti inkâr eder, sapıktır.
- آدمی اندر بلا کشته بهست ** نفس کافر نعمتست و گمرهست
- Tanrı' nın, halkın canını alırken en fazla kime acırsın diye Azrail'e sorması, Azrail' in de Tanrı' ya cevap vermesi
- خطاب حق تعالی به عزرائیل علیهالسلام کی ترا رحم بر کی بیشتر آمد ازین خلایق کی جانشان قبض کردی و جواب دادن عزرائیل حضرت را
- Tanrı, Azrail'e dedi ki: Ey Nakip, bu dertli halktan kime acırsın?
- حق به عزرائیل میگفت ای نقیب ** بر کی رحم آمد ترا از هر کیب
- Azrail şöyle cevap verdi: Herkese yüreğim yanar. Fakat emri ihmal etmeden korkarım.
- گفت بر جمله دلم سوزد به درد ** لیک ترسم امر را اهمال کرد
- Hattâ derim ki, keşke Tanrı gençler için beni feda etseydi.
- تا بگویم کاشکی یزدان مرا ** در عوض قربان کند بهر فتی
- Tanrı, kime daha ziyade acırsın? Gönlün daha ziyade kime yanar, hangi kula daha ziyade kavrulur, dedi. 4800
- گفت بر کی بیشتر رحم آمدت ** از کی دل پر سوز و بریانتر شدت
- Azrail dedi ki: Bir gün bir gemi kuvvetli dalgalar arasında bocalarken emir aldım, gemiyi paramparça ettim.
- گفت روزی کشتیی بر موج تیز ** من شکستم ز امر تا شد ریز ریز
- Hepsinin canını al. Yalnız onların arasından filân kadınla filân çocuğun canını alma dedin.
- پس بگفتی قبض کن جان همه ** جز زنی و غیر طفلی زان رمه
- Her biri bir tahta üstünde kaldı. Dalgalar, o tahtayı sürüklemeye başladılar.
- هر دو بر یک تختهای در ماندند ** تخته را آن موجها میراندند
- Sonra yine ananın ruhunu kabzet, çocuğu yalnız bırak diye emrettin.
- باز گفتی جان مادر قبض کن ** طفل را بگذار تنها ز امر کن