- Tanrı, Azrail'e dedi ki: Ey Nakip, bu dertli halktan kime acırsın?
- حق به عزرائیل میگفت ای نقیب ** بر کی رحم آمد ترا از هر کیب
- Azrail şöyle cevap verdi: Herkese yüreğim yanar. Fakat emri ihmal etmeden korkarım.
- گفت بر جمله دلم سوزد به درد ** لیک ترسم امر را اهمال کرد
- Hattâ derim ki, keşke Tanrı gençler için beni feda etseydi.
- تا بگویم کاشکی یزدان مرا ** در عوض قربان کند بهر فتی
- Tanrı, kime daha ziyade acırsın? Gönlün daha ziyade kime yanar, hangi kula daha ziyade kavrulur, dedi. 4800
- گفت بر کی بیشتر رحم آمدت ** از کی دل پر سوز و بریانتر شدت
- Azrail dedi ki: Bir gün bir gemi kuvvetli dalgalar arasında bocalarken emir aldım, gemiyi paramparça ettim.
- گفت روزی کشتیی بر موج تیز ** من شکستم ز امر تا شد ریز ریز
- Hepsinin canını al. Yalnız onların arasından filân kadınla filân çocuğun canını alma dedin.
- پس بگفتی قبض کن جان همه ** جز زنی و غیر طفلی زان رمه
- Her biri bir tahta üstünde kaldı. Dalgalar, o tahtayı sürüklemeye başladılar.
- هر دو بر یک تختهای در ماندند ** تخته را آن موجها میراندند
- Sonra yine ananın ruhunu kabzet, çocuğu yalnız bırak diye emrettin.
- باز گفتی جان مادر قبض کن ** طفل را بگذار تنها ز امر کن
- Çocuğu anasından ayırdım ama sen de bilirsin ya, bu bana o kadar acı geldi ki. 4805
- چون ز مادر بسکلیدم طفل را ** خود تو میدانی چه تلخ آمد مرا
- Birçok büyük yasların dumanlarını gördüm ama o çocuğun acısı içimden çıkmadı.
- بس بدیدم دود ماتمهای زفت ** تلخی آن طفل از فکرم نرفت
- Tanrı dedi ki: Ben o çocuğu kendi lûtftumla yetiştirdim. Dalgaya onu bir ormana at dedim.
- گفت حق آن طفل را از فضل خویش ** موج را گفتم فکن در بیشهایش
- O orman, süsenlerle, reyhanlarla, güllerle, yenmesi hoş meyva ağaçlariyle doluydu.
- بیشهای پر سوسن و ریحان و گل ** پر درخت میوهدار خوشاکل
- Duru ve tatlı su kaynakları vardı orada. Çocuğu yüzlerce naz ve naim içinde yetiştirdim.
- چشمههای آب شیرین زلال ** پروریدم طفل را با صد دلال
- Yüz binlerce güzel sesli kuşlar, o bahçelere yüzlerce nağmeler salmadaydı. 4810
- صد هزاران مرغ مطرب خوشصدا ** اندر آن روضه فکنده صد نوا
- Ona ağustos gülünden döşek döşedim. Onu fitnelerin vuruşundan emin ettim.
- پسترش کردم ز برگ نسترن ** کرده او را آمن از صدمهی فتن
- Güneşe, ona zarar verme dedim. Yele, ona yavaş yavaş es diye emrettim.
- گفته من خورشید را کو را مگز ** باد را گفته برو آهسته وز
- Buluta, onun üstüne yağmur yağdırma, şimşeğe, ona pek o kadar şule verme diye buyurdum.
- ابر را گفته برو باران مریز ** برق را گفته برو مگرای تیز
- Ey kış! Bu yeşillikten o itidali kesme; ey yaz! Bu bahçeye pençe vurma dedim.
- زین چمن ای دی مبران اعتدال ** پنجه ای بهمن برین روضه ممال
- Tanrı, aziz ruhunu kutlasın, Şeyh Şeybanı Râî' nin kerametleri
- کرامات شیخ شیبان راعی قدس الله روحه العزیز
- Şeybanı Râî gibi hani. O da cuma günü, namaz vakti sürüsüne inatçı kurtlar salmasın diye sürünün çevresine bir çizgi çizerdi. 4815
- همچو آن شیبان که از گرگ عنید ** وقت جمعه بر رعا خط میکشید
- Ne koyunlar o çizgiden dışarı çıkarlardı, ne kurt ve hırsız, o sürüden içeriye girerdi.
- تا برون ناید از آن خط گوسفند ** نه در آید گرگ و دزد با گزند
- Hûd' un okuyup üfürdüğü daire gibi. O da bu çizgiyle kendisine uyanlara kasırgadan aman vermişti.
- بر مثال دایرهی تعویذ هود ** که اندر آن صرصر امان آل بود
- Onlara sekiz gün bu çizgi içinde susun, sabredin. Dışardaki işkenceyi seyredin dedi.
- هشت روزی اندرین خط تن زنید ** وز برون مثله تماشا میکنید
- Kasırga, çizginin dışında bulunanları havaya kaldırıp taşlara çarpıyor, etini, kemiğini birbirinden ayırıyordu.
- بر هوا بردی فکندی بر حجر ** تا دریدی لحم و عظم از همدگر
- Bir bölüğünü havada birbirine vuruyor, Haşhaş gibi kemiklerini parçalayıp döküyordu. 4820
- یک گره را بر هوا درهم زدی ** تا چو خشخاش استخوان ریزان شدی
- O kahırdan gök bile tirtir titredi. Mesnevi, o kahrı anlatmaya kâfi değildir.
- آن سیاست را که لرزید آسمان ** مثنوی اندر نگنجد شرح آن