English    Türkçe    فارسی   

6
4803-4827

  • Her biri bir tahta üstünde kaldı. Dalgalar, o tahtayı sürüklemeye başladılar.
  • Sonra yine ananın ruhunu kabzet, çocuğu yalnız bırak diye emrettin.
  • Çocuğu anasından ayırdım ama sen de bilirsin ya, bu bana o kadar acı geldi ki. 4805
  • Birçok büyük yasların dumanlarını gördüm ama o çocuğun acısı içimden çıkmadı.
  • Tanrı dedi ki: Ben o çocuğu kendi lûtftumla yetiştirdim. Dalgaya onu bir ormana at dedim.
  • O orman, süsenlerle, reyhanlarla, güllerle, yenmesi hoş meyva ağaçlariyle doluydu.
  • Duru ve tatlı su kaynakları vardı orada. Çocuğu yüzlerce naz ve naim içinde yetiştirdim.
  • Yüz binlerce güzel sesli kuşlar, o bahçelere yüzlerce nağmeler salmadaydı. 4810
  • Ona ağustos gülünden döşek döşedim. Onu fitnelerin vuruşundan emin ettim.
  • Güneşe, ona zarar verme dedim. Yele, ona yavaş yavaş es diye emrettim.
  • Buluta, onun üstüne yağmur yağdırma, şimşeğe, ona pek o kadar şule verme diye buyurdum.
  • Ey kış! Bu yeşillikten o itidali kesme; ey yaz! Bu bahçeye pençe vurma dedim.
  • Tanrı, aziz ruhunu kutlasın, Şeyh Şeybanı Râî' nin kerametleri
  • Şeybanı Râî gibi hani. O da cuma günü, namaz vakti sürüsüne inatçı kurtlar salmasın diye sürünün çevresine bir çizgi çizerdi. 4815
  • Ne koyunlar o çizgiden dışarı çıkarlardı, ne kurt ve hırsız, o sürüden içeriye girerdi.
  • Hûd' un okuyup üfürdüğü daire gibi. O da bu çizgiyle kendisine uyanlara kasırgadan aman vermişti.
  • Onlara sekiz gün bu çizgi içinde susun, sabredin. Dışardaki işkenceyi seyredin dedi.
  • Kasırga, çizginin dışında bulunanları havaya kaldırıp taşlara çarpıyor, etini, kemiğini birbirinden ayırıyordu.
  • Bir bölüğünü havada birbirine vuruyor, Haşhaş gibi kemiklerini parçalayıp döküyordu. 4820
  • O kahırdan gök bile tirtir titredi. Mesnevi, o kahrı anlatmaya kâfi değildir.
  • Ey soğuk rüzgâr! Eğer bunu kendiliğinden yapıyorsan hadi bakalım. Hûd' un çizdiği çizgiden içeriye de gir.
  • Ey tabiata inanan! Ya tabiattan üstün olan şu saltanatı gör, inananlara katıl, yahut da bu âyetleri Kur'an' dan mahvet.
  • Kur'an okuyanları menet, okumasınlar. Muallime yalvar, para pul ver, bunu okutmasın.
  • Acizsin, bu aciz nerden diye şaşırmışsın değil mi? Senin aczin, kıyamet gününden meydana gelmededir. 4825
  • A inatçı, senin önünde âcizler var. Gizli olanların meydana çıkması zamanı geldi, işte sana kıyamet.
  • Bu aciz ve hayret, kendisine gıda olan kişiye ne mutlu. O, iki âlemde de sevgilinin gölgesinde uyumuştur.