- Acınmış, Allah rahmetine erişmiş ümmetin arasında ol. Ahmed’in sünnetini bırakma, ona mahkûm et kendini.
- در میان امت مرحوم باش ** سنت احمد مهل محکوم باشد
- Adam dedi ki: Aklı tam olmayan, akıllı kişinin yanında taşa kerpice benzer.
- گفت عقل هر که را نبود رسوخ ** پیش عاقل او چو سنگست و کلوخ
- Ekmek isteğine düşen, eşekten farksızdır. Onunla konuşup görüşmek rahipliğin ta kendisidir. 485
- چون حمارست آنک نانش امنیتست ** صحبت او عین رهبانیتست
- Çünkü Haktan başka ne varsa hepsi mahvolur gider. Her gelecek, bir müddet sonra gelir, olacak olur.
- زانک غیر حق همه گردد رفات ** کل آت بعد حین فهو آت
- Adam olmayan kişinin hükmü de, kıblesine benzer. O ölüyü arayıp durur, var onu da ölü say sen.
- حکم او هم حکم قبلهی او بود ** مردهاش خوان چونک مردهجو بود
- Böyle adamlarla düşüp kalkan da rahiptir. Çünkü düşüp kalktığı adamlar, taştan, kerpiçten başka bir şey değildir.
- هر که با این قوم باشد راهبست ** که کلوخ و سنگ او را صاحبست
- Hattâ onlar taştan, kerpiçten de beterdir. Çünkü taş ve kerpiç, kimsenin yolunu vurmaz. Halbuki bu kerpiçlerden insana yüz binlerce zarar gelir.
- خود کلوخ و سنگ کس را ره نزد ** زین کلوخان صد هزار آفت رسد
- Kuş, iyi ama dedi, asıl savaş, yolda böyle yol vuranlar olunca savaştır. 490
- گفت مرغش پس جهاد آنگه بود ** کین چنین رهزن میان ره بود
- Aslan gibi olan er, halkı korumak, onlara yardım etmek ve düşmanla savaşmak için emin olmayan yola gelir.
- از برای حفظ و یاری و نبرد ** بر ره ناآمن آید شیرمرد
- Erlik, yolcu düşmanla çatıştığı zaman meydana çıkar.
- عرق مردی آنگهی پیدا شود ** که مسافر همره اعدا شود
- Peygamber, kılıçla gönderildi, ümmeti de saflar yaran er bir ümmettir.
- چون نبی سیف بودست آن رسول ** امت او صفدرانند و فحول
- Bizim dinimiz de iş, savaştadır. İsa dininde mağaraya, dağa çekilip ibadette.
- مصلحت در دین ما جنگ و شکوه ** مصلحت در دین عیسی غار و کوه
- Adam dedi ki: Evet ama insanda güç kuvvet varsa, kötülüklere karşı durabilirse. 495
- گفت آری گر بود یاری و زور ** تا به قوت بر زند بر شر و شور
- Kuvvet olmayınca çekinmek daha doğru. Takatin yetmeyeceği şeyden kaçmak daha yerinde bir iş.
- چون نباشد قوتی پرهیز به ** در فرار لا یطاق آسان بجه
- Kuş, işe sarılmak için dedi, yüreğin doğru olması gerek. Yoksa insanın dostu eksik olmaz.
- گفت صدق دل بباید کار را ** ورنه یاران کم نیاید یار را
- Sen dost ol da sayısız dost gör. Fakat dost olmazsan dostsuz, yardımsız kala kalırsın.
- یار شو تا یار بینی بیعدد ** زانک بییاران بمانی بیمدد
- Şeytan kurttur, sen de Yusuf’a benzersin. Ey temiz er, sakın Yakup’un eteğini bırakma.
- دیو گرگست و تو همچون یوسفی ** دامن یعقوب مگذار ای صفی
- Kurt, çok defa, sürüden bir kuzu, yalnız başına bir yol tutup ayrıldı mı onu kapar,yer. 500
- گرگ اغلب آنگهی گیرا بود ** کز رمه شیشک به خود تنها رود
- Sünneti ve topluluğu bırakan kişi, yırtıcı hayvanlarla dopdolu olan böyle bir yerde kendi kanını dökmez de ne yapar?
- آنک سنت یا جماعت ترک کرد ** در چنین مسبع نه خون خویش خورد
- Sünnet yoldur, topluluk da yoldaşa benzer. Yolsuz yoldaşsız oldun mu bu daracık yerde helâk oldun gitti.
- هست سنت ره جماعت چون رفیق ** بیره و بییار افتی در مضیق
- Akla düşman olan yoldaş, yoldaş değildir. O, bir fırsat arar ki elbiseni alıp götürsün.
- همرهی نه کو بود خصم خرد ** فرصتی جوید که جامهی تو برد
- Seninle beraber gider, gider ama bir aşılmaz bele, boğaza gelsin de varını yoğunu yağma etsin diye.
- میرود با تو که یابد عقبهای ** که تواند کردت آنجا نهبهای
- Yahut da o yoldaş dediğin kimse görünüşte cesurdur fakat hakikatte korkak. Bu sarp iş başa düştü mü dönmek için sana ders vermeye kalkışır. 505
- یا بود اشتردلی چون دید ترس ** گوید او بهر رجوع از راه درس
- Korkaklığından dostunu da korkutur. Böyle yoldaşı düşman bil, dost değil.
- یار را ترسان کند ز اشتردلی ** این چنین همره عدو دان نه ولی
- Bu yol, insanın canıyla başıyla oynayacağı yoldur. Her meşelikte, her sazlıkta yufka yüreklileri geriye çevirecek bir âfet vardır.
- راه جانبازیست و در هر غیشهای ** آفتی در دفع هر جانشیشهای