English    Türkçe    فارسی   

6
4869-4893

  • O deryadil padişah affetti ama ne fayda. Ok, can alacak yerine raslamıştı.
  • Şehzade öldürüldü. Fakat ona padişah yas tutup ağlamaya koyuldu, öldüren de o, öldürülene veli olan da o. 4870
  • İkisi de o olmasa kül değildir. O, hem halkı öldürür, hem yasını tutar.
  • O benzi sararmış şehit de, bedenimi okladı, mânamı değil ya diye şükretmedeydi.
  • Zâhirî beden, nihayet gideceği yere gidecek. Fakat mâna, ebediyen neşeli bir surette yaşıyacak.
  • Darılmada ancak bedendeydi. Sevgili incinmeden sevgiliyle kavuştu.
  • Gerçi şehzade, o padişahlar padişahının terkisine yapıştı, fakat nihayet göze geldi, yolu tutup gitti. 4875
  • Üçüncü kardeşleri, her üçünün de en tembeliydi; fakat suret bakımından da öndülü o kaptı, mâna bakımından da.
  • Bir adamın, benden sonra malımı üç oğlumun en tembeli hangisiyse o alsın diye vasiyette bulunması
  • Bir adam, ölürken peşin peşin vasiyette bulunmaktaydı.
  • Yürüyen selviye benzer üç oğlu vardı. Canını, malını onlara vakfetmişti.
  • Dedi ki: Elimizde ne kadar kumaşım, ne kadat altınım varsa bu üçünden en tembelinin.
  • Kadıya vasiyetini söyledi, bir hayli öğütlerde bulunduktan sonra ecel şerbetini içti. 4880
  • Oğulları kadıya dediler ki: Ey kerem sahibi, üçümüz de yetimiz. Babamızın hükmünden dışarı çıkmayız.
  • Biz, İsmail gibi bizi kurban bile etse İbrahimimizden baş çevirmez, ona isyan etmeyiz.
  • Kadı dedi ki: Her birimiz akıllıca tembelliğine ait bir hikâye söylesin de
  • Bakalım hangimiz daha tembel. Her birinizin halini anlıyayım bir kere şüphem kalmasın. 4885
  • Arifler, iki âleme de aldırış etmezler. İki âlemde de tembeldir onlar. Çünkü nadassız harman devşirirler.
  • Onlar, tembelliğini senet edinmişlerdir. Çünkü onların işini Tanrı başarır.
  • Halk, Tanrı'nın işini görmez. Bu yüzden de sabah akşam dilencilikten vazgeçerler.
  • Evet, tembelliğinizi söyleyin de sırrınızı anlayayım, tembelliğinizin derecesini bileyim.
  • Şüphe yok her dil, gönüle perdedir. Perde deprendi mi sırlara erilir. 4890
  • Kebap olmuş bir et parçası kadar küçücük bir perde yüzlerce güneşi örter.
  • Hattâ söz, yalan bile olsa sözdeki koku, onun doğru, yahut yalan olduğunu haber verir.
  • Çayırlıktan, çimenlikten gelen yel, külhandan esip gelen yelden farkedilir.