- Biz, İsmail gibi bizi kurban bile etse İbrahimimizden baş çevirmez, ona isyan etmeyiz.
- سمع و طاعه میکنیم او راست دست ** آنچه او فرمود بر ما نافذست // ما چو اسماعیل ز ابراهیم خود ** سر نپیچیم ارچه قربان میکند
- Kadı dedi ki: Her birimiz akıllıca tembelliğine ait bir hikâye söylesin de
- گفت قاضی هر یکی با عاقلیش ** تا بگوید قصهای از کاهلیش
- Bakalım hangimiz daha tembel. Her birinizin halini anlıyayım bir kere şüphem kalmasın. 4885
- تا ببینم کاهلی هر یکی ** تا بدانم حال هر یک بیشکی
- Arifler, iki âleme de aldırış etmezler. İki âlemde de tembeldir onlar. Çünkü nadassız harman devşirirler.
- عارفان از دو جهان کاهلترند ** زانک بی شد یار خرمن میبرند
- Onlar, tembelliğini senet edinmişlerdir. Çünkü onların işini Tanrı başarır.
- کاهلی را کردهاند ایشان سند ** کار ایشان را چو یزدان میکند
- Halk, Tanrı'nın işini görmez. Bu yüzden de sabah akşam dilencilikten vazgeçerler.
- کار یزدان را نمیبینند عام ** مینیاسایند از کد صبح و شام
- Evet, tembelliğinizi söyleyin de sırrınızı anlayayım, tembelliğinizin derecesini bileyim.
- هین ز حد کاهلی گویید باز ** تا بدانم حد آن از کشف راز
- Şüphe yok her dil, gönüle perdedir. Perde deprendi mi sırlara erilir. 4890
- بیگمان که هر زبان پردهی دلست ** چون بجنبد پرده سرها واصلست
- Kebap olmuş bir et parçası kadar küçücük bir perde yüzlerce güneşi örter.
- پردهی کوچک چو یک شرحه کباب ** میبپوشد صورت صد آفتاب
- Hattâ söz, yalan bile olsa sözdeki koku, onun doğru, yahut yalan olduğunu haber verir.
- گر بیان نطق کاذب نیز هست ** لیک بوی از صدق و کذبش مخبرست
- Çayırlıktan, çimenlikten gelen yel, külhandan esip gelen yelden farkedilir.
- آن نسیمی که بیایدت از چمن ** هست پیدا از سموم گولخن
- Doğru sözle ahmağı aldatan yalan misk ve sarımsak kokusu gibi nefesten anlaşılır.
- بوی صدق و بوی کذب گولگیر ** هست پیدا در نفس چون مشک و سیر
- İkilikli ve münafık dostunu, münafıklığından anlamıyorsan ondan gelen pis kokudan anla. 4895
- گر ندانی یار را از دهدله ** از مشام فاسد خود کن گله
- Puştların nârasiyle babayiğit erlerin narası, tilkiyle aslanın sesi gibi farkedilir.
- بانگ حیزان و شجاعان دلیر ** هست پیدا چون فن روباه و شیر
- Yahut da dil, tenceresinin kapağına benzer. Oynadı, açıldı mı içinde ne yemek var, anlarsın.
- یا زبان همچون سر دیگست راست ** چون بجنبد تو بدانی چه اباست
- Aklı keskin adam, tencerede tatlı yemek mi var, sirkeli ve ekşi aş mı? Dumanından anlar.
- از بخار آن بداند تیزهش ** دیگ شیرینی ز سکباج ترش
- Biri, yeni bir çömlek almak istese alırken çömleğe elini vurdu mu kırıksa derhal anlar, kırığını görür.
- دست بر دیگ نوی چون زد فتی ** وقت بخریدن بدید اشکسته را
- Çocukların biri dedi ki: Ben adamı, sözünden derhal anlarım. Söz söylemezse üç gün içinde yine ne haldedir, nasıl adamdır? Anlar, bilirim. 4900
- گفت دانم مرد را در حین ز پوز ** ور نگوید دانمش اندر سه روز
- Öbürü, söylerse anlarım, söylemezse onu söz söylemeye mecbur eder, sıkıştırırın, dedi.
- وآن دگر گفت ار بگوید دانمش ** ور نگوید در سخن پیچانمش
- Kadı dedi ki: Ya o bu hileyi duymuşsa. Ağzını kapar, susar, hiç söz söylemez.
- گفت اگر این مکر بشنیده بود ** لب ببندد در خموشی در رود
- Hani ananın biri, çocuğuna dedi ki: Geceleyin sana bir hayal görünürse,
- آنچنان که گفت مادر بچه را ** گر خیالی آیدت در شب فرا
- Mezarlıkta, yahut korkulu bir yerde kin güden kapkara bir hayal görürsen
- یا بگورستان و جای سهمگین ** تو خیالی بینی اسود پر ز کین
- Gönlünü sağlam tut, üstüne saldır. Derhal senden yüz çevirir. 4905
- دل قوی دار و بکن حمله برو ** او بگرداند ز تو در حال رو
- Çocuk dedi ki: Bu deve benzeyen hayale de anası, bu sözü söylemişse
- گفت کودک آن خیال دیووش ** گر بدو این گفته باشد مادرش
- Ben ona saldırdım mı o da benim boynuma sarılır, anasının emrini tutar. O vakit ben ne yaparım?
- حمله آرم افتد اندر گردنم ** ز امر مادر پس من آنگه چون کنم