- Yalnız olarak bir yolda neşeli neşeli giden kişinin neşesi, dostlarla, yoldaşlarla giderse birken yüz olur.
- آنک تنها در رهی او خوش رود ** با رفیقان سیر او صدتو شود
- Eşek, ağır canlı olduğu halde eşeğiyle dostu ile giderse neşelenir kuvvet bulur.
- با غلیظی خر ز یاران ای فقیر ** در نشاط آید شود قوتپذیر
- Kervandan ayrılıp,yalnız yol almaya kalkışan eşeğe o yol, yüz kere daha uzar, o derece yorulur.
- هر خری کز کاروان تنها رود ** بر وی آن راه از تعب صدتو شود
- O çölü yalnız olarak aşıncaya kadar kaç sopa fazla yer, kaç kere fazla nodullanır. 515
- چند سیخ و چند چوب افزون خورد ** تا که تنها آن بیابان را برد
- O eşek sana der ki: Eşek değilsen yola böyle yalnız düşme. Sen de bu öğüdü iyi dinle.
- مر ترا میگوید آن خر خوش شنو ** گر نهای خر همچنین تنها مرو
- Yolu gözeterek tenhaca ve güzel güzel giden, şüphe yok ki dostlarla daha güzel gider.
- آنک تنها خوش رود اندر رصد ** با رفیقان بیگمان خوشتر رود
- Her peygamber, bu düz yolda mucize gösterdi, yoldaşları aradı.
- هر نبیی اندرین راه درست ** معجزه بنمود و همراهان بجست
- Duvarların yardımı olmasa evler, ambarlar nereden meydana gelirdi?
- گر نباشد یاری دیوارها ** کی برآید خانه و انبارها
- Her duvar, birbirinden ayrı olsa tavan, havada nasıl olur da direksiz, dayanaksız durur. 520
- هر یکی دیوار اگر باشد جدا ** سقف چون باشد معلق در هوا
- Kâtibin, kalemin yardımı olmasa kâğıt üstüne yazı mı yazılır, sayı mı dökülür?
- گر نباشد یاری حبر و قلم ** کی فتد بر روی کاغذها رقم
- Bir kişi kamışları yere döşese, fakat örüp hasır yapmasa nasıl durur? Bir yel geldi mi alır, uçuruverir.
- این حصیری که کسی میگسترد ** گر نپیوندد به هم بادش برد
- Allah, her cinsi eş yarattı, sonuçlar da topluluktan meydana geldi.
- حق ز هر جنسی چو زوجین آفرید ** پس نتایج شد ز جمعیت پدید
- Hâsılı adam söyledi, kuş söyledi... bahisleri uzadı gitti.
- او بگفت و او بگفت از اهتزاز ** بحثشان شد اندرین معنی دراز
- Mesnevi’yi kısa ve gönlün istediği bir şekilde düz. Macerayı özlü ve kısa anlat. 525
- مثنوی را چابک و دلخواه کن ** ماجرا را موجز و کوتاه کن
- Ondan sonra kuş dedi ki: Bu buğdaylar kimin? Adam, vasisi olmayan bir yetimin emaneti.
- بعد از آن گفتش که گندم آن کیست ** گفت امانت از یتیم بی وصیست
- Beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malı dedi.
- مال ایتام است امانت پیش من ** زانک پندارند ما را متمن
- Kuş dedi ki: Ben pek açım. Şu anda bana leş bile helâl.
- گفت من مضطرم و مجروححال ** هست مردار این زمان بر من حلال
- Müsaade et de ey emniyetli, zâhit ve muhterem zat, şu buğdaydan yiyeyim.
- هین به دستوری ازین گندم خورم ** ای امین و پارسا و محترم
- Adam, zaruret hakkında fetva veren de sensin. Fakat zaruretin, ihtiyacın yok da yersen suçlu olursun. 530
- گفت مفتی ضرورت هم توی ** بیضرورت گر خوری مجرم شوی
- Hattâ zaruretin varsa bile çekinmek daha iyi. Fakat mademki yiyeceksin, parasını ver bari dedi.
- ور ضرورت هست هم پرهیز به ** ور خوری باری ضمان آن بده
- Kuş, o anda tamamiyle kendisinden geçmişti. Atı, yularını elinden almıştı.
- مرغ پس در خود فرو رفت آن زمان ** توسنش سر بستد از جذب عنان
- Buğdayları yedi ama tuzakta kala kaldı. Nice Yâsin okudu,nice En’am okudu.
- چون بخورد آن گندم اندر فخ بماند ** چند او یاسین و الانعام خواند
- Âciz kaldıktan sonra ister acıklan, ister ah et. Bu kara duman, o hale düşmeden gerekti.
- بعد در ماندن چه افسوس و چه آه ** پیش از آن بایست این دود سیاه
- Hırs ve heves, insanı harekete getirdi mi o zaman ey feryadıma yetişen, medet de. 535
- آن زمان که حرص جنبید و هوس ** آن زمان میگو کای فریادرس
- Çünkü bu feryat, Basra harap olmadan edilen feryattır. Belki bu sınıklık yüzünden Basra kurtulur.
- کان زمان پیش از خرابی بصره است ** بوک بصره وا رهد هم زان شکست