- Duvarların yardımı olmasa evler, ambarlar nereden meydana gelirdi?
- گر نباشد یاری دیوارها ** کی برآید خانه و انبارها
- Her duvar, birbirinden ayrı olsa tavan, havada nasıl olur da direksiz, dayanaksız durur. 520
- هر یکی دیوار اگر باشد جدا ** سقف چون باشد معلق در هوا
- Kâtibin, kalemin yardımı olmasa kâğıt üstüne yazı mı yazılır, sayı mı dökülür?
- گر نباشد یاری حبر و قلم ** کی فتد بر روی کاغذها رقم
- Bir kişi kamışları yere döşese, fakat örüp hasır yapmasa nasıl durur? Bir yel geldi mi alır, uçuruverir.
- این حصیری که کسی میگسترد ** گر نپیوندد به هم بادش برد
- Allah, her cinsi eş yarattı, sonuçlar da topluluktan meydana geldi.
- حق ز هر جنسی چو زوجین آفرید ** پس نتایج شد ز جمعیت پدید
- Hâsılı adam söyledi, kuş söyledi... bahisleri uzadı gitti.
- او بگفت و او بگفت از اهتزاز ** بحثشان شد اندرین معنی دراز
- Mesnevi’yi kısa ve gönlün istediği bir şekilde düz. Macerayı özlü ve kısa anlat. 525
- مثنوی را چابک و دلخواه کن ** ماجرا را موجز و کوتاه کن
- Ondan sonra kuş dedi ki: Bu buğdaylar kimin? Adam, vasisi olmayan bir yetimin emaneti.
- بعد از آن گفتش که گندم آن کیست ** گفت امانت از یتیم بی وصیست
- Beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malı dedi.
- مال ایتام است امانت پیش من ** زانک پندارند ما را متمن
- Kuş dedi ki: Ben pek açım. Şu anda bana leş bile helâl.
- گفت من مضطرم و مجروححال ** هست مردار این زمان بر من حلال
- Müsaade et de ey emniyetli, zâhit ve muhterem zat, şu buğdaydan yiyeyim.
- هین به دستوری ازین گندم خورم ** ای امین و پارسا و محترم
- Adam, zaruret hakkında fetva veren de sensin. Fakat zaruretin, ihtiyacın yok da yersen suçlu olursun. 530
- گفت مفتی ضرورت هم توی ** بیضرورت گر خوری مجرم شوی
- Hattâ zaruretin varsa bile çekinmek daha iyi. Fakat mademki yiyeceksin, parasını ver bari dedi.
- ور ضرورت هست هم پرهیز به ** ور خوری باری ضمان آن بده
- Kuş, o anda tamamiyle kendisinden geçmişti. Atı, yularını elinden almıştı.
- مرغ پس در خود فرو رفت آن زمان ** توسنش سر بستد از جذب عنان
- Buğdayları yedi ama tuzakta kala kaldı. Nice Yâsin okudu,nice En’am okudu.
- چون بخورد آن گندم اندر فخ بماند ** چند او یاسین و الانعام خواند
- Âciz kaldıktan sonra ister acıklan, ister ah et. Bu kara duman, o hale düşmeden gerekti.
- بعد در ماندن چه افسوس و چه آه ** پیش از آن بایست این دود سیاه
- Hırs ve heves, insanı harekete getirdi mi o zaman ey feryadıma yetişen, medet de. 535
- آن زمان که حرص جنبید و هوس ** آن زمان میگو کای فریادرس
- Çünkü bu feryat, Basra harap olmadan edilen feryattır. Belki bu sınıklık yüzünden Basra kurtulur.
- کان زمان پیش از خرابی بصره است ** بوک بصره وا رهد هم زان شکست
- Ey ağlayan dövünen, bana Basra’yla Musul yıkılmadan ağla, dövün!
- ابک لی یا باکیی یا ثاکلی ** قبل هدم البصرة و الموصل
- Ölümden evvel feryat et, başına topraklar saç. Ölümden sonraysa ağlama, dayan.
- نح علی قبل موتی واغتفر ** لا تنح لی بعد موتی واصطبر
- Ben felâkete düşmeden, helâk olmadan ağla bana, felâket tufanından sonraysa ağlamayı bırak.
- ابک لی قبل ثبوری فیالنوی ** بعد طوفان النوی خل البکا
- Şeytan, yolunu vurmadan Yâsin okumak gerek. 540
- آن زمان که دیو میشد راهزن ** آن زمان بایست یاسین خواندن
- Kervan vurulup kırılmadan hayvan döv de yol alsın ey kervancı.
- پیش از آنک اشکسته گردد کاروان ** آن زمان چوبک بزن ای پاسبان
- Bir kervancı,hırsızlar,tacirlerin mallarını tamamiyle alıp götürünceye kadar susması, ondan sonra gürültüye kalkışması
- حکایت پاسبان کی خاموش کرد تا دزدان رخت تاجران بردند به کلی بعد از آن هیهای و پاسبانی میکرد
- Bir kervan muhafızı uyunmuştu. Hırsız gelip kervanı soydu, aldığı malları toprağa gömdü.
- پاسبانی خفت و دزد اسباب برد ** رختها را زیر هر خاکی فشرد
- Sabahleyin kervan halkı uyandı, malların, gümüşlerin, develerin yerinde yeller esiyordu.
- روز شد بیدار شد آن کاروان ** دید رفته رخت و سیم و اشتران