- Beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malı dedi.
- مال ایتام است امانت پیش من ** زانک پندارند ما را متمن
- Kuş dedi ki: Ben pek açım. Şu anda bana leş bile helâl.
- گفت من مضطرم و مجروححال ** هست مردار این زمان بر من حلال
- Müsaade et de ey emniyetli, zâhit ve muhterem zat, şu buğdaydan yiyeyim.
- هین به دستوری ازین گندم خورم ** ای امین و پارسا و محترم
- Adam, zaruret hakkında fetva veren de sensin. Fakat zaruretin, ihtiyacın yok da yersen suçlu olursun. 530
- گفت مفتی ضرورت هم توی ** بیضرورت گر خوری مجرم شوی
- Hattâ zaruretin varsa bile çekinmek daha iyi. Fakat mademki yiyeceksin, parasını ver bari dedi.
- ور ضرورت هست هم پرهیز به ** ور خوری باری ضمان آن بده
- Kuş, o anda tamamiyle kendisinden geçmişti. Atı, yularını elinden almıştı.
- مرغ پس در خود فرو رفت آن زمان ** توسنش سر بستد از جذب عنان
- Buğdayları yedi ama tuzakta kala kaldı. Nice Yâsin okudu,nice En’am okudu.
- چون بخورد آن گندم اندر فخ بماند ** چند او یاسین و الانعام خواند
- Âciz kaldıktan sonra ister acıklan, ister ah et. Bu kara duman, o hale düşmeden gerekti.
- بعد در ماندن چه افسوس و چه آه ** پیش از آن بایست این دود سیاه
- Hırs ve heves, insanı harekete getirdi mi o zaman ey feryadıma yetişen, medet de. 535
- آن زمان که حرص جنبید و هوس ** آن زمان میگو کای فریادرس
- Çünkü bu feryat, Basra harap olmadan edilen feryattır. Belki bu sınıklık yüzünden Basra kurtulur.
- کان زمان پیش از خرابی بصره است ** بوک بصره وا رهد هم زان شکست
- Ey ağlayan dövünen, bana Basra’yla Musul yıkılmadan ağla, dövün!
- ابک لی یا باکیی یا ثاکلی ** قبل هدم البصرة و الموصل
- Ölümden evvel feryat et, başına topraklar saç. Ölümden sonraysa ağlama, dayan.
- نح علی قبل موتی واغتفر ** لا تنح لی بعد موتی واصطبر
- Ben felâkete düşmeden, helâk olmadan ağla bana, felâket tufanından sonraysa ağlamayı bırak.
- ابک لی قبل ثبوری فیالنوی ** بعد طوفان النوی خل البکا
- Şeytan, yolunu vurmadan Yâsin okumak gerek. 540
- آن زمان که دیو میشد راهزن ** آن زمان بایست یاسین خواندن
- Kervan vurulup kırılmadan hayvan döv de yol alsın ey kervancı.
- پیش از آنک اشکسته گردد کاروان ** آن زمان چوبک بزن ای پاسبان
- Bir kervancı,hırsızlar,tacirlerin mallarını tamamiyle alıp götürünceye kadar susması, ondan sonra gürültüye kalkışması
- حکایت پاسبان کی خاموش کرد تا دزدان رخت تاجران بردند به کلی بعد از آن هیهای و پاسبانی میکرد
- Bir kervan muhafızı uyunmuştu. Hırsız gelip kervanı soydu, aldığı malları toprağa gömdü.
- پاسبانی خفت و دزد اسباب برد ** رختها را زیر هر خاکی فشرد
- Sabahleyin kervan halkı uyandı, malların, gümüşlerin, develerin yerinde yeller esiyordu.
- روز شد بیدار شد آن کاروان ** دید رفته رخت و سیم و اشتران
- Mallarımız ne oldu yahu? Söyle bakalım dediler.
- پس بدو گفتند ای حارس بگو ** که چه شد این رخت و این اسباب کو
- Dedi ki: Gece hırsızlar geldiler. Gözümüzün önünde ne var ne yoksa alıp götürdüler. 545
- گفت دزدان آمدند اندر نقاب ** رختها بردند از پیشم شتاب
- Halk, a kum tepesine benzeyen herif, a arda kalasıca, sen ne yaptın? dediler.
- قوم گفتندش که ای چو تل ریگ ** پس چه میکردی کیی ای مردریگ
- Dedi ki: Ben bir kişiydim, onlar yiğit, gürbüz, silâhlı bir alay adamdı.
- گفت من یک کس بدم ایشان گروه ** با سلاح و با شجاعت با شکوه
- Halk pekâlâ dedi, savaşmayacaktın bari uyanın kalkın diye bağırsaydın.
- گفت اگر در جنگ کم بودت امید ** نعرهای زن کای کریمان برجهید
- Dedi ki: Bağırmak istedim ama tam o sırada bana bıçak, kılıç gösterip sus, yoksa acımadan seni keseriz demek istediler.
- گفت آن دم کارد بنمودند و تیغ ** که خمش ورنه کشیمت بیدریغ
- Ben de korkudan ağzımı kapadım. Fakat şimdi istediğiniz kadar bağırıp çağırayım. 550
- آن زمان از ترس بستم من دهان ** این زمان هیهای و فریاد و فغان
- O zaman soluk bile alamıyordum, fakat şimdi dilediğiniz kadar feryat edeyim!
- آن زمان بست آن دمم که دم زنم ** این زمان چندانک خواهی هی کنم