- Renklerin asılları, renksizliktir... Savaşların aslı, barışlardır.
- هست بیرنگی اصول رنگها ** صلحها باشد اصول جنگها
- Bu gamlarla dolu olan bucağın aslı, o âlemdir. Her ayrılığın aslı, buluşmadır. 60
- آن جهانست اصل این پرغم وثاق ** وصل باشد اصل هر هجر و فراق
- Hocam, neden biz bu aykırılıklar içindeyiz? Neden birlik bu sayıları doğuruyor?
- این مخالف از چهایم ای خواجه ما ** واز چه زاید وحدت این اعداد را
- Çünkü biz fer’iz, bu birbirine zıt olan dört asıl, feride kendi huyunu işliyor.
- زانک ما فرعیم و چار اضداد اصل ** خوی خود در فرع کرد ایجاد اصل
- Halbuki can cevheri, ayrılıkların ötesinden. Onun huyu bu değil, onun huyu, ulu Allah’nın huyu.
- گوهر جان چون ورای فصلهاست ** خوی او این نیست خوی کبریاست
- Savaşlara da bak. O savaşlar, barışların asılları. Allah uğrunda savaşan Peygamber gibi hani.
- جنگها بین کان اصول صلحهاست ** چون نبی که جنگ او بهر خداست
- O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki. 65
- غالبست و چیر در هر دو جهان ** شرح این غالب نگنجد در دهان
- Irmak suyunu tamamıyla içmenin imkânı yok. Yok ama susuzluğu giderecek kadar içmenin de imkânı yok.
- آب جیحون را اگر نتوان کشید ** هم ز قدر تشنگی نتوان برید
- Mâna denizine susamışsan Mesnevi adasından o denize bir ark aç.
- گر شدی عطشان بحر معنوی ** فرجهای کن در جزیرهی مثنوی
- O arkı o derece aç ki her an Mesneviyi, ancak ve ancak mâna denizi göresin.
- فرجه کن چندانک اندر هر نفس ** مثنوی را معنوی بینی و بس
- Yel, derenin üzerindeki saman çöplerini temizledi mi su, tek renkliliğini meydana çıkarır.
- باد که را ز آب جو چون وا کند ** آب یکرنگی خود پیدا کند
- Sen Mesnevide ter-ü taze mercan dallarını gör, can suyundan bitmiş meyveleri seyret. 70
- شاخهای تازهی مرجان ببین ** میوههای رسته ز آب جان ببین
- Söz, harften, sesten ve soluktan ayrıldı mı hepsini bırakır, deniz kesilir.
- چون ز حرف و صوت و دم یکتا شود ** آن همه بگذارد و دریا شود
- Harfi söyleyen de, duyan da, hattâ harfler de, bu üçü de sonunda can olur.
- حرفگو و حرفنوش و حرفها ** هر سه جان گردند اندر انتها
- Ekmek veren, ekmek alan ve pak ekmek, suretlerden kurtulur, toprak olur.
- ناندهنده و نانستان و نانپاک ** ساده گردند از صور گردند خاک
- Fakat mânaları, yine birbirinden ayrı olarak ve daimî bir surette üç makamdadır.
- لیک معنیشان بود در سه مقام ** در مراتب هم ممیز هم مدام
- Suret toprak olur ama mâna olmaz. Kim, olur derse de ki: Hayır buna imkân yok. 75
- خاک شد صورت ولی معنی نشد ** هر که گوید شد تو گویش نه نشد
- Ruh âleminde gâh suretten kaçarak, gâh surete bürünerek üçü de beklerler.
- در جهان روح هر سه منتظر ** گه ز صورت هارب و گه مستقر
- Suretlere gidin diye emir gelir, giderler. Yine onun emri ile suretlerden ayrılırlar.
- امر آید در صور رو در رود ** باز هم از امرش مجرد میشود
- Hâsılı “Halk da onundur, emir de” sırrını bil. Halk, surettir, emir de o surete binen can.
- پس له الخلق و له الامرش بدان ** خلق صورت امر جان راکب بر آن
- Binek de padişahın buyruğundadır, binen de. Cisim kapıdadır, can huzurda.
- راکب و مرکوب در فرمان شاه ** جسم بر درگاه وجان در بارگاه
- Su, testiye dolmak istedi mi padişah, can askerine binin diye emreder. 80
- چونک خواهد که آب آید در سبو ** شاه گوید جیش جان را که ارکبوا
- Sonra yine canları yücelere çekmek diledi mi padişah nakiplerinden ses gelir: İnin!
- باز جانها را چو خواند در علو ** بانگ آید از نقیبان که انزلوا
- Bundan öte söz inceldi. Ateşi azalt, odunu çok atma.
- بعد ازین باریک خواهد شد سخن ** کم کن آتش هیزمش افزون مکن
- Atma da küçücük çömlek kaynamasın. Anlayış çömlekleri pek küçük ve pek yufka.
- تا نجوشد دیگهای خرد زود ** دیگ ادراکات خردست و فرود