English    Türkçe    فارسی   

6
614-638

  • Ey utancın, düşüncenin düşmanı gel! Ben âr ve hayâ perdesini yırttım.
  • ای عدو شرم و اندیشه بیا  ** که دریدم پرده‌ی شرم و حیا 
  • Ey canın uykusunu büyüyle bağlayan sevgili, sen şu âlemde ne katı yürekli sevgilisin. 615
  • ای ببسته خواب جان از جادوی  ** سخت‌دل یارا که در عالم توی 
  • Hemen sabrın boğazını sık da aşkın gönlü kutlu olsun.
  • هین گلوی صبر گیر و می‌فشار  ** تا خنک گردد دل عشق ای سوار 
  • Ey gönlümüzü yurt ve konak edinen dost, ben yanmadıkça aşkın gönlü kutlu olur mu hiç?
  • تا نسوزم کی خنگ گردد دلش  ** ای دل ما خاندان و منزلش 
  • Sen kendi evini yakmadasın, yak. Kimdir bu caiz değil diyecek?
  • خانه‌ی خود را همی‌سوزی بسوز  ** کیست آن کس کو بگوید لایجوز 
  • Ey sarhoş aslan, bu evi yak. Âşıkın evi, böyle olsun, bu daha doğru ve yerinde.
  • خوش بسوز این خانه را ای شر مست  ** خانه‌ی عاشق چنین اولیترست 
  • Bundan böyle bu yanışı kıble edineyim, çünkü ben mumum yandıkça aydınım. 620
  • بعد ازین این سوز را قبله کنم  ** زانک شمعم من بسوزش روشنم 
  • Babacığım, bu gece uykuyu bırak, bir gececik olsun uykusuzlar mahallesine gel de,
  • خواب را بگذار امشب ای پدر  ** یک شبی بر کوی بی‌خوابان گذر 
  • Şu mecnun olanlara pervane gibi vuslat uğruna ölenlere bak.
  • بنگر اینها را که مجنون گشته‌اند  ** هم‌چو پروانه بوصلت کشته‌اند 
  • Halkın aşk denizinde gark olan şu gemisine bak. Sanki aşkın boğazı bir ejderha!
  • بنگر این کشتی خلقان غرق عشق  ** اژدهایی گشت گویی حلق عشق 
  • Gizli, fakat gönüller kapan bir ejderha... Dağ gibi akılları çekiveren bir kehribar.
  • اژدهایی ناپدید دلربا  ** عقل هم‌چون کوه را او کهربا 
  • Hangi güzel koku satanın aklı, ondan haberdar olsa ırmağa bütün tablalarını döküverir. 625
  • عقل هر عطار کاگه شد ازو  ** طبله‌ها را ریخت اندر آب جو 
  • Yürü, yürü... hakikaten bu ırmağın ne misli vardır, ne eşi; sen, bu ırmaktan ebediyen çıkamazsın.
  • رو کزین جو برنیایی تا ابد  ** لم یکن حقا له کفوا احد 
  • Ey yalancı gözünü aç da bak. Ne vakte dek ben şunu, bunu bilmem diyeceksin.
  • ای مزور چشم بگشای و ببین  ** چند گویی می‌ندانم آن و این 
  • Riya ve mahrumiyet vebasından kurtul, diri ve daima işte güçte olan Allahlık âlemine gir.
  • از وبای زرق و محرومی بر آ  ** در جهان حی و قیومی در آ 
  • Gir de görmüyorum, görüyorum olsun... Şu bilmemler biliyorum haline gelsin.
  • تا نمی‌بینم همی‌بینم شود  ** وین ندانمهات می‌دانم بود 
  • Sarhoşluktan geç, sarhoşluk verir ol. Bu renkten renge girişi bırak, onun istivasına naklet. 630
  • بگذر از مستی و مستی‌بخش باش  ** زین تلون نقل کن در استواش 
  • Niceye bir bu sarhoşlukla nazlanıp duracaksın? Her mahalle başında bunca sarhoş var.
  • چند نازی تو بدین مستی بس است  ** بر سر هر کوی چندان مست هست 
  • İki âlem de sevgilinin sarhoşları ile dolsa hepsi de bir olur ki, o bir de hor hakîr değildir.
  • گر دو عالم پر شود سرمست یار  ** جمله یک باشند و آن یک نیست خوار 
  • Onlar bir olmakla derecelerinden düşmeyecekleri gibi çok olmakla da dereceleri düşmez. Hor hâkir kimdir? Bedene tapan cehennemlik!
  • این ز بسیاری نیابد خواریی  ** خوار کی بود تن‌پرستی ناریی 
  • Âlem, güneşin nuru ile dolsa o yalımı güzel ısılık kaynağı, hor mu olur?
  • گر جهان پر شد ز نور آفتاب  ** کی بود خوار آن تف خوش‌التهاب 
  • Fakat bütün bununla beraber yücelere çık, salın. Çünkü Allah’nın yeryüzü geniştir, sana ram olmuştur. 635
  • لیک با این جمله بالاتر خرام  ** چونک ارض الله واسع بود و رام 
  • Bu sarhoşluk, yüce bir doğan kuşuna benzer ama kutluluk mekânında ondan da yüceleri vardır.
  • گرچه این مستی چو باز اشهبست  ** برتر از وی در زمین قدس هست 
  • Yürü, herkesten seçilmiş olmada, ruh bağışlamada sarhoşlukta ve sarhoş etmede bir İsrafil kesil.
  • رو سرافیلی شو اندر امتیاز  ** در دمنده‌ی روح و مست و مست‌ساز 
  • Sarhoşun gönlüyle alay etme, eğlenme hevesi düştü mü bunu bilmem, onu bilmem, demeyi tutturur.
  • مست را چون دل مزاح اندیشه شد  ** این ندانم و آن ندانم پیشه شد