English    Türkçe    فارسی   

6
65-89

  • O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki. 65
  • Irmak suyunu tamamıyla içmenin imkânı yok. Yok ama susuzluğu giderecek kadar içmenin de imkânı yok.
  • Mâna denizine susamışsan Mesnevi adasından o denize bir ark aç.
  • O arkı o derece aç ki her an Mesneviyi, ancak ve ancak mâna denizi göresin.
  • Yel, derenin üzerindeki saman çöplerini temizledi mi su, tek renkliliğini meydana çıkarır.
  • Sen Mesnevide ter-ü taze mercan dallarını gör, can suyundan bitmiş meyveleri seyret. 70
  • Söz, harften, sesten ve soluktan ayrıldı mı hepsini bırakır, deniz kesilir.
  • Harfi söyleyen de, duyan da, hattâ harfler de, bu üçü de sonunda can olur.
  • Ekmek veren, ekmek alan ve pak ekmek, suretlerden kurtulur, toprak olur.
  • Fakat mânaları, yine birbirinden ayrı olarak ve daimî bir surette üç makamdadır.
  • Suret toprak olur ama mâna olmaz. Kim, olur derse de ki: Hayır buna imkân yok. 75
  • Ruh âleminde gâh suretten kaçarak, gâh surete bürünerek üçü de beklerler.
  • Suretlere gidin diye emir gelir, giderler. Yine onun emri ile suretlerden ayrılırlar.
  • Hâsılı “Halk da onundur, emir de” sırrını bil. Halk, surettir, emir de o surete binen can.
  • Binek de padişahın buyruğundadır, binen de. Cisim kapıdadır, can huzurda.
  • Su, testiye dolmak istedi mi padişah, can askerine binin diye emreder. 80
  • Sonra yine canları yücelere çekmek diledi mi padişah nakiplerinden ses gelir: İnin!
  • Bundan öte söz inceldi. Ateşi azalt, odunu çok atma.
  • Atma da küçücük çömlek kaynamasın. Anlayış çömlekleri pek küçük ve pek yufka.
  • Noksandan münezzeh Allah, bir elmalık meydana getirmede, onları ağaçlara, yapraklara benzeyen harfler içinde gizlemede.
  • Bu ses, harf ve dedikodu ağaçlığı arasında elmadan ancak bir koku alınabilir. 85
  • Bari sen de bu kokuyu aklına iyice çek, bu kokuyu iyice al da seni kulağından tutup asla kadar götürsün.
  • Nezle olmamaya, koku almaya bak. Halkın yelinden, nefesinden bedenini ört.
  • Onların havaları, kış rüzgârlarından da soğuktur. Örtün, bürün de burnuna girmesin.
  • Onlar, cansız, donmuş kişilerdir. Nefesleri, karlı dağlardan gelir.