- Suret toprak olur ama mâna olmaz. Kim, olur derse de ki: Hayır buna imkân yok. 75
- خاک شد صورت ولی معنی نشد ** هر که گوید شد تو گویش نه نشد
- Ruh âleminde gâh suretten kaçarak, gâh surete bürünerek üçü de beklerler.
- در جهان روح هر سه منتظر ** گه ز صورت هارب و گه مستقر
- Suretlere gidin diye emir gelir, giderler. Yine onun emri ile suretlerden ayrılırlar.
- امر آید در صور رو در رود ** باز هم از امرش مجرد میشود
- Hâsılı “Halk da onundur, emir de” sırrını bil. Halk, surettir, emir de o surete binen can.
- پس له الخلق و له الامرش بدان ** خلق صورت امر جان راکب بر آن
- Binek de padişahın buyruğundadır, binen de. Cisim kapıdadır, can huzurda.
- راکب و مرکوب در فرمان شاه ** جسم بر درگاه وجان در بارگاه
- Su, testiye dolmak istedi mi padişah, can askerine binin diye emreder. 80
- چونک خواهد که آب آید در سبو ** شاه گوید جیش جان را که ارکبوا
- Sonra yine canları yücelere çekmek diledi mi padişah nakiplerinden ses gelir: İnin!
- باز جانها را چو خواند در علو ** بانگ آید از نقیبان که انزلوا
- Bundan öte söz inceldi. Ateşi azalt, odunu çok atma.
- بعد ازین باریک خواهد شد سخن ** کم کن آتش هیزمش افزون مکن
- Atma da küçücük çömlek kaynamasın. Anlayış çömlekleri pek küçük ve pek yufka.
- تا نجوشد دیگهای خرد زود ** دیگ ادراکات خردست و فرود
- Noksandan münezzeh Allah, bir elmalık meydana getirmede, onları ağaçlara, yapraklara benzeyen harfler içinde gizlemede.
- پاک سبحانی که سیبستان کند ** در غمام حرفشان پنهان کنند
- Bu ses, harf ve dedikodu ağaçlığı arasında elmadan ancak bir koku alınabilir. 85
- زین غمام بانگ و حرف و گفت و گوی ** پردهای کز سیب ناید غیر بوی
- Bari sen de bu kokuyu aklına iyice çek, bu kokuyu iyice al da seni kulağından tutup asla kadar götürsün.
- باری افزون کش تو این بو را به هوش ** تا سوی اصلت برد بگرفته گوش
- Nezle olmamaya, koku almaya bak. Halkın yelinden, nefesinden bedenini ört.
- بو نگهدار و بپرهیز از زکام ** تن بپوش از باد و بود سرد عام
- Onların havaları, kış rüzgârlarından da soğuktur. Örtün, bürün de burnuna girmesin.
- تا نینداید مشامت را ز اثر ** ای هواشان از زمستان سردتر
- Onlar, cansız, donmuş kişilerdir. Nefesleri, karlı dağlardan gelir.
- چون جمادند و فسرده و تنشگرف ** میجهد انفاسشان از تل برف
- Fakat yeryüzü bu karlı kefene büründü mü durma, hemen Hüsameddin’in güneş kılıcını vur. 90
- چون زمین زین برف در پوشد کفن ** تیغ خورشید حسامالدین بزن
- Derhal doğudan Allah kılıcını çek, o doğuyla bu tapıyı ısıt.
- هین بر آر از شرق سیفالله را ** گرم کن زان شرق این درگاه را
- Güneş, karı hançerledi mi dağlardan ovalardan seller yürür.
- برف را خنجر زند آن آفتاب ** سیلها ریزد ز کهها بر تراب
- Çünkü o, ne doğudadır, ne batıda. Gece gündüz müneccimle savaşır durur.
- زانک لا شرقیست و لا غربیست او ** با منجم روز و شب حربیست او
- Neden der, benden başka ve yol göstermeyen yıldızları bayağılık ve körlük yüzünden kıble edindin?
- که چرا جز من نجوم بیهدی ** قبله کردی از لیمی و عمی
- Kuran’da o emin erin “Ben batanları sevmem” sözü hoşuna gitmedi. 95
- تا خوشت ناید مقال آن امین ** در نبی که لا احب الا فلین
- Ayın önüne geçtin, beline eleğim sağmadan kulluk kemerini bağladın da o yüzden ayın ikiye bölünüşünden incindin.
- از قزح در پیش مه بستی کمر ** زان همی رنجی ز وانشق القمر
- “Güneş dürülür” âyetini inkâr edersin. Çünkü sence güneş, en yüce bir mertebedir.
- منکری این را که شمس کورت ** شمس پیش تست اعلیمرتبت
- Havanın değişmesini yıldızların tesirinden bilirsin de “And olsun yıldıza, indiği zaman” âyetinden hoşlanmazsın.
- از ستاره دیده تصریف هوا ** ناخوشت آید اذا النجم هوی
- Ay, ekmekten de tesirli değildir ya. Nice ekmek vardır ki adamın can damarını koparır.
- خود مثرتر نباشد مه ز نان ** ای بسا نان که ببرد عرق جان