- Harman sahibi de ey körlüğünden hiçbir şey görmeyen der;
- صاحب خرمن همیگوید که هی ** ای ز کوری پیش تو معدوم شی
- Harmanlarımızdan ancak o bir tek taneyi gördün de ona canla başla sarıldın.
- تو ز خرمنهای ما آن دیدهای ** که در آن دانه به جان پیچیدهای
- Ey surette zerre olan, Zuhal yıldızını gör. Sen bir topal karıncasın, yürü, Süleyman’a bak. 810
- ای به صورت ذره کیوان را ببین ** مور لنگی رو سلیمان را ببین
- Sen bu cisimden ibaret değilsin, gözden ibaretsin. Canı görsen cisimden vazgeçersin.
- تو نهای این جسم تو آن دیدهای ** وا رهی از جسم گر جان دیدهای
- İnsan gözdür, öte yanı deriden, etten başka bir şey değil. Gözü, neyi görürse değeri o kadardır insanın.
- آدمی دیدهست باقی گوشت و پوست ** هرچه چشمش دیده است آن چیز اوست
- Bir küp, boyuna deniz suyu ile doldurulsa koca bir dağı sele verir.
- کوه را غرقه کند یک خم ز نم ** منفذش چون باز باشد سوی یم
- Küpün canından denize bir yol açılırsa küp, ırmaktan üstün olur.
- چون به دریا راه شد از جان خم ** خم با جیحون برآرد اشتلم
- Onun için “Söyle” sözü, denizin sözüdür. Ahmed, neyi söylerse hakikatte o söz hakikat denizinindir. 815
- زان سبب قل گفتهی دریا بود ** هرچه نطق احمدی گویا بود
- Onun sözleri denizin incileridir. Çünkü gönlü denizle birdir onun.
- گفتهی او جمله در بحر بود ** که دلش را بود در دریا نفوذ
- Deniz daima küpümüze yardım edip durursa artık bir balıkta denizin bulunmasına şaşılır mı?
- داد دریا چون ز خم ما بود ** چه عجب در ماهیی دریا بود
- Duygu gözü şu geçip gidici suretlere düşmüş, donup kalmıştır. Sen, o sureti geçip gidici görürsün ama hakikatte geçip gitmez o.
- چشم حس افسرد بر نقش ممر ** تش ممر میبینی و او مستقر
- Bu ikilik şaşı gözün görüşüdür. Yoksa evvel, âhirdir, âhir de evvel.
- این دوی اوصاف دید احولست ** ورنه اول آخر آخر اولست
- Bu nereden bilinir? Öldükten sonra dirilmeden. Öldükten sonra dirilmeyi ara da bundan az bahset. 820
- هی ز چه معلوم گردد این ز بعث ** بعث را جو کم کن اندر بعث بحث
- Dirilme gününün gelmesine şart önce ölmektir. Çünkü dirilme, ölümden sonradır.
- شرط روز بعث اول مردنست ** زانک بعث از مرده زنده کردنست
- Herkes yokluktan korkar, işte bütün âlem, bu yüzden yol sapıtmıştır. Halbuki yokluk, asıl sığınılacak yerdir.
- جمله عالم زین غلط کردند راه ** کز عدم ترسند و آن آمد پناه
- Bilgiyi nerede arayalım? Bilgiyi terk etmede. Barışı nerede umalım? Barıştan vazgeçmeden.
- از کجا جوییم علم از ترک علم ** از کجا جوییم سلم از ترک سلم
- Varlığı nerede arayalım? Varlığı terk etmede. Elmayı nereden umalım? Elden vazgeçmeden!
- از کجا جوییم هست از ترک هست ** از کجا جوییم سیب از ترک دست
- Ey güzel yardımcı, yok gören gözü varlığı görür bir hale getirmeye de kaadirsin sen. 825
- هم تو تانی کرد یا نعم المعین ** دیدهی معدومبین را هست بین
- Yokluktan meydana gelen göz, varlığı tamamı ile yok gördü.
- دیدهای کو از عدم آمد پدید ** ذات هستی را همه معدوم دید
- Fakat şu iki göz, değişti de nurlandı mı bu düzgün cihan mahşer olur.
- این جهان منتظم محشر شود ** گر دو دیده مبدل و انور شود
- Bu hamlara anlamak haram oldu da onun için bu hakikatler noksan göründü.
- زان نماید این حقایق ناتمام ** که برین خامان بود فهمش حرام
- Allah cömerttir ama güzelim cennetin nimetleri cehennemliğe haramdır.
- نعمت جنات خوش بر دوزخمی ** شد محرم گرچه حق آمد سخی
- O, ebedî ahde vefa edenlerden değildir, onun için de cennet balı, ağzına acı gelir. 830
- در دهانش تلخ آید شهد خلد ** چون نبود از وافیان در عهد خلد
- Müşteri olmadıkça alış veriş etmeye eliniz oynar mı?
- مر شما را نیز در سوداگری ** دست کی جنبد چو نبود مشتری
- Birisi gelir, mallara bakar, fakat bakmakla alıcı olmaz ki. O ahmak bakış ancak alay içindir.
- کی نظاره اهل بخریدن بود ** آن نظاره گول گردیدن بود