English    Türkçe    فارسی   

6
813-837

  • Bir küp, boyuna deniz suyu ile doldurulsa koca bir dağı sele verir.
  • کوه را غرقه کند یک خم ز نم  ** منفذش چون باز باشد سوی یم 
  • Küpün canından denize bir yol açılırsa küp, ırmaktan üstün olur.
  • چون به دریا راه شد از جان خم  ** خم با جیحون برآرد اشتلم 
  • Onun için “Söyle” sözü, denizin sözüdür. Ahmed, neyi söylerse hakikatte o söz hakikat denizinindir. 815
  • زان سبب قل گفته‌ی دریا بود  ** هرچه نطق احمدی گویا بود 
  • Onun sözleri denizin incileridir. Çünkü gönlü denizle birdir onun.
  • گفته‌ی او جمله در بحر بود  ** که دلش را بود در دریا نفوذ 
  • Deniz daima küpümüze yardım edip durursa artık bir balıkta denizin bulunmasına şaşılır mı?
  • داد دریا چون ز خم ما بود  ** چه عجب در ماهیی دریا بود 
  • Duygu gözü şu geçip gidici suretlere düşmüş, donup kalmıştır. Sen, o sureti geçip gidici görürsün ama hakikatte geçip gitmez o.
  • چشم حس افسرد بر نقش ممر  ** تش ممر می‌بینی و او مستقر 
  • Bu ikilik şaşı gözün görüşüdür. Yoksa evvel, âhirdir, âhir de evvel.
  • این دوی اوصاف دید احولست  ** ورنه اول آخر آخر اولست 
  • Bu nereden bilinir? Öldükten sonra dirilmeden. Öldükten sonra dirilmeyi ara da bundan az bahset. 820
  • هی ز چه معلوم گردد این ز بعث  ** بعث را جو کم کن اندر بعث بحث 
  • Dirilme gününün gelmesine şart önce ölmektir. Çünkü dirilme, ölümden sonradır.
  • شرط روز بعث اول مردنست  ** زانک بعث از مرده زنده کردنست 
  • Herkes yokluktan korkar, işte bütün âlem, bu yüzden yol sapıtmıştır. Halbuki yokluk, asıl sığınılacak yerdir.
  • جمله عالم زین غلط کردند راه  ** کز عدم ترسند و آن آمد پناه 
  • Bilgiyi nerede arayalım? Bilgiyi terk etmede. Barışı nerede umalım? Barıştan vazgeçmeden.
  • از کجا جوییم علم از ترک علم  ** از کجا جوییم سلم از ترک سلم 
  • Varlığı nerede arayalım? Varlığı terk etmede. Elmayı nereden umalım? Elden vazgeçmeden!
  • از کجا جوییم هست از ترک هست  ** از کجا جوییم سیب از ترک دست 
  • Ey güzel yardımcı, yok gören gözü varlığı görür bir hale getirmeye de kaadirsin sen. 825
  • هم تو تانی کرد یا نعم المعین  ** دیده‌ی معدوم‌بین را هست بین 
  • Yokluktan meydana gelen göz, varlığı tamamı ile yok gördü.
  • دیده‌ای کو از عدم آمد پدید  ** ذات هستی را همه معدوم دید 
  • Fakat şu iki göz, değişti de nurlandı mı bu düzgün cihan mahşer olur.
  • این جهان منتظم محشر شود  ** گر دو دیده مبدل و انور شود 
  • Bu hamlara anlamak haram oldu da onun için bu hakikatler noksan göründü.
  • زان نماید این حقایق ناتمام  ** که برین خامان بود فهمش حرام 
  • Allah cömerttir ama güzelim cennetin nimetleri cehennemliğe haramdır.
  • نعمت جنات خوش بر دوزخمی  ** شد محرم گرچه حق آمد سخی 
  • O, ebedî ahde vefa edenlerden değildir, onun için de cennet balı, ağzına acı gelir. 830
  • در دهانش تلخ آید شهد خلد  ** چون نبود از وافیان در عهد خلد 
  • Müşteri olmadıkça alış veriş etmeye eliniz oynar mı?
  • مر شما را نیز در سوداگری  ** دست کی جنبد چو نبود مشتری 
  • Birisi gelir, mallara bakar, fakat bakmakla alıcı olmaz ki. O ahmak bakış ancak alay içindir.
  • کی نظاره اهل بخریدن بود  ** آن نظاره گول گردیدن بود 
  • Bu kaça? Şu kaça? Diye sorar, dolaşır. Fakat vakit geçirmek, içinden de gülüp eğlenmek için.
  • پرس پرسان کین به چند و آن به چند  ** از پی تعبیر وقت و ریش‌خند 
  • Usancından gelir, senden kumaş ister. Fakat ne müşteridir ne de kumaş arar.
  • از ملولی کاله می‌خواهد ز تو  ** نیست آن کس مشتری و کاله‌جو 
  • Kumaşı yüz kere görür, yüz kere geri verir. O nerede kumaş ölçecek? Yel ölçer poyraz biçer! 835
  • کاله را صد بار دید و باز داد  ** جامه کی پیمود او پیمود باد 
  • Nerede müşterinin gelişi, alışverişi, nerede bir serserinin alayı, gönül eğleyişi?
  • کو قدوم و کر و فر مشتری  ** کو مزاح گنگلی سرسری 
  • Cebinde bir habbe bile yoktur. Ancak gevezelik eder, yoksa nereden cüppe alacak?
  • چونک در ملکش نباشد حبه‌ای  ** جز پی گنگل چه جوید جبه‌ای