English    Türkçe    فارسی   

6
883-907

  • Sevdalarla, dertlerle dolu ah-ı alır, her ah-a karşılık yüzlerce kârlı mevkii lûtfeder.
  • Gözyaşı bulutunun sürdüğü ah bulutu yüzündendir ki Halil’e fazla ah eden dedi.
  • Gel de hemen şu eşi olmayan alışverişi durmayan pazarda eskileri sat, hazır ve elde bir olan beyliği al. 885
  • Eğer bir şüphe gelir de yolunu vurursa ticarette bulunan peygamberleri kendine senet yap.
  • O padişahlar padişahı, onların talihlerini öyle yaver etti, onlara öyle bir baht verdi ki dağlar bile onların pılı pırtılarını çekmeye muktedir değildir.
  • Bilâl, Hicaz sıcağında Mustafa aliyhisselâm’ın sevgisiyle “ Allah birdir, birAhad ahad “ derdi . Efendisi de kâfirlik gayretiyle kuşluk zamanları Hicaz güneşinin altında onu dikenle döverdi. Bilâl’in vücudu yaralanır, yaraların dan kan fışkırır, fakat yine ihtiyarsız olarak ağzından “ Ahad ahad “ sözü çıkardı, nitekim dertliler de ihtiyarsız bir surette feryad eder, inlerler.. Bilâl ,aşk derdiyle doluydu. Firavun’un büyücüleri Cercis Peygamber ve daha sayısız erler gibi oda bu derde düştüğünden diken derdinden kurtulmayı düşünmüyor , o derde aldırış bile etmiyordu.
  • Efendisi, Bilâl’i terbiye etmek için diken dalı ile dövmekte, o da dikenlere canını feda etmekteydi.
  • Efendisi, neden Ahmed’i anmaktasın diyordu... Sen, kötü bir kulsun, benim dinimi inkâr ediyorsun.
  • Efendisi onu güneş altında dövmekte, o da “Ahad” diye övünmekteydi. 890
  • Derken Sıddıyk, o taraftan geçti, onun “Ahad” demesini duydu.
  • Gözü doldu, gönlü incindi, o “Ahad” sözünden bir âşina kokusu aldı.
  • Sonra onu tenhaca görüp nasihat verdi, dedi ki: İnanışını kâfirlerden gizli tut.
  • Allah, gizli şeyleri bilir, maksadını gizle. Bilâl, tövbe ettim dedi.
  • Ertesi gün Sıddıyk, erkenden bir iş için oradan geçiyordu. 895
  • Yine “Ahad” sözüyle dayak sesini duydu. Gönlü ateşlendi.
  • Yine nasihat etti, o da tövbe etti ama aşk gelince tövbesini bozuverdi.
  • Böyle bir hayli tövbe etti, nihayet tövbeden bezdi.
  • İnanışını açığa vurdu, bedenini belâya attı, ey Muhammed dedi, ey tövbelere düşman!
  • Bedenim de seninle dolu, damarım da. Artık bu bedene nasıl olur da tövbe sığar? 900
  • Bundan böyle tövbeyi gönülden çıkaracağım. Ebedî hayattan nasıl olur da tövbe edebilirim?
  • Aşk, kahredicidir, ben de onun eline düşmüş, kahrolmuş birisiyim. Aşkın coşup köpürmesiyle, aşkın acılığiyle şeker gibi tatlılaştım.
  • Ey kasırga, senin önünde bir yaprağım ben, nereye düşeceğimi ne bilirim?
  • Hilâl’sem de koşuşup duruyorum Bilâl’sem de. Senin güneşine uymuşum bir kere.
  • Ayın bedir oluş yahut zayıflayıp eriyerek hilâl haline gelişle ne işi var? O, güneşin ardına düşmüş gölge gibi koşar durur. 905
  • Kaza ve kadere karşı bir kararda durmaya kalkışan kendi sakalına güler.
  • Hem bir saman çöpü olup rüzgârın önüne düşmek, hem de bir yerde durmaya kalkışmak. Hem kıyamet, hem de sonra işe güce girişmeye kalkmak!