English    Türkçe    فارسی   

6
99-123

  • Ay, ekmekten de tesirli değildir ya. Nice ekmek vardır ki adamın can damarını koparır.
  • خود مثرتر نباشد مه ز نان  ** ای بسا نان که ببرد عرق جان 
  • Zühre, sudan daha tesirli değildir ya. Nice su vardır ki bedeni harap eder. 100
  • خود مثرتر نباشد زهره زآب  ** ای بسا آبا که کرد او تن خراب 
  • Fakat onun sevgisi senin canındadır da onun için dostun öğüdü bir kulağından girer, bir kulağından çıkar.
  • مهر آن در جان تست و پند دوست  ** می‌زند بر گوش تو بیرون پوست 
  • Fakat bil ki senin öğüdün de bize tesir etmez, bizim öğüdümüz de sana!
  • پند ما در تو نگیرد ای فلان  ** پند تو در ما نگیرد هم بدان 
  • Meğer ki göklerin anahtarları elinde olan sevgiliden sana hususi bir anahtar ihsan edile.
  • جز مگر مفتاح خاص آید ز دوست  ** که مقالید السموات آن اوست 
  • Bu söz, yıldıza benzer, aya benzer. Fakat Allah buyruğu olmaksızın tesir etmez.
  • این سخن هم‌چون ستاره‌ست و قمر  ** لیک بی‌فرمان حق ندهد اثر 
  • Bu cihetsiz yıldız, yalnız vahiy arayan kulaklara tesir eder. 105
  • این ستاره‌ی بی‌جهت تاثیر او  ** می‌زند بر گوشهای وحی‌جو 
  • Cihetten cihetsizlik âlemine gelin de sizi kurdu paralamasın der.
  • کی بیایید از جهت تا بی‌جهات  ** تا ندراند شما را گرگ مات 
  • Onun yıldızlar saçan pırıltısı karşısında şu dünya güneşi, bir yarasaya benzer.
  • آنچنان که لمعه‌ی درپاش اوست  ** شمس دنیا در صفت خفاش اوست 
  • Yedi mavi gök, onun kulluğundadır. Bir çavuşa benzeyen ay, onun derdiyle yanmada, erimededir.
  • هفت چرخ ازرقی در رق اوست  ** پیک ماه اندر تب و در دق اوست 
  • Zühre, bir şey soracak oldu mu ona el atar, Müşteri can nakdini eline alıp huzurunda durur.
  • زهره چنگ مسله در وی زده  ** مشتری با نقد جان پیش آمده 
  • Zühal, onun elini öpme havasındadır ama kendisini bu devlete lâyık görmez. 110
  • در هوای دستبوس او زحل  ** لیک خود را می‌نبیند از محل 
  • Merih onun yüzünden elini ayağını incitmiş, Utarit onun vasfından yüzlerce kalem kırmıştır.
  • دست و پا مریخ چندین خست ازو  ** وآن عطارد صد قلم بشکست ازو 
  • Bütün bu yıldızlar, müneccimle, ey canı bırakıp rengi seçen!
  • با منجم این همه انجم به جنگ  ** کای رها کرده تو جان بگزیده رنگ 
  • Can odur,bizse hep rengiz, sayılar ve yazılarız. Onun düşünce yıldızı, bütün yıldızların canıdır diye savaşmaktadır.
  • جان ویست و ما همه رنگ و رقوم  ** کوکب هر فکر او جان نجوم 
  • Düşünce de nerede? O makam, tamamıyla pâk nurdur. Ey düşüncelere kapılan, bu düşünce lâfı senin için söylenmiştir.
  • فکر کو آنجا همه نورست پاک  ** بهر تست این لفظ فکر ای فکرناک 
  • Her yıldızın yücelerde bir evi vardır ama bizim yıldızımız, hiçbir eve sığmaz. 115
  • هر ستاره خانه دارد در علا  ** هیچ خانه در نگنجد نجم ما 
  • Yeri, yurdu yakan şey, nasıl olur da mekâna sığar? Haddi olmayan nur, nasıl olur da hadde girer?
  • جای سوز اندر مکان کی در رود  ** نور نامحدود را حد کی بود 
  • Fakat sevdalı ve bir zayıf kişi anlasın diye bir örnek verir, bir suretle tasvir ederler.
  • لیک تمثیلی و تصویری کنند  ** تا که در یابد ضعیفی عشقمند 
  • O şey, örnektir, onun misli değil. Bu örneği de donmuş kalmış akıl, bunu anlasın diye getirirler.
  • مثل نبود لیک باشد آن مثال  ** تا کند عقل مجمد را گسیل 
  • Akıl keskindir ama ayağı gevşektir. Çünkü gönlü yıkıktır, bedeni sağlam.
  • عقل سر تیزست لیکن پای سست  ** زانک دل ویران شدست و تن درست 
  • Bu çeşit aklı olanların akılları, neye takılırsa sımsıkı takılır ama şehveti bırakmayı hiç mi hiç düşünmezler. 120
  • عقلشان در نقل دنیا پیچ پیچ  ** فکرشان در ترک شهوت هیچ هیچ 
  • Dâva zamanı göğüsleri doğuya benzer, fakat takva zamanı sabırları, âdeta bir şimşektir.
  • صدرشان در وقت دعوی هم‌چو شرق  ** صبرشان در وقت تقوی هم‌چو برق 
  • Her biri hünerlerle kendini gösterir, âlim geçinir. Fakat vefa vaktinde âlem gibi vefasızdır.
  • عالمی اندر هنرها خودنما  ** هم‌چو عالم بی‌وفا وقت وفا 
  • Kendini görme zamanında cihana sığmaz, fakat ekmek gibi boğazda, mide de kaybolur gider.
  • وقت خودبینی نگنجد در جهان  ** در گلو و معده گم گشته چو نان