- Bu ne lâftır ki senden daha iyiler, dünyada onu hatırlarına bile getirmezler.
- هین چه لاف است این که از تو بهتران ** در نیاوردند اندر خاطر آن
- Ya gugurlandın yahut da kaza, bizim izimizde. Yoksa bu lâf, senin gibisine nerden yaraşacak?” dediler.
- معجبی یا خود قضامان در پی است ** ور نه این دم لایق چون تو کی است
- Tavşanın av hayvanlarına cevabı
- جواب خرگوش نخجیران را
- Tavşan, “Dostlar, Hak bana ilham etti. Hakikaten zayıf birisi, kuvvetli bir rye ve tedbire nail oldu.
- گفت ای یاران حقم الهام داد ** مر ضعیفی را قوی رایی فتاد
- Hakk’ın arıya öğrettiğini, aslan ve ejderha bilemez.
- آن چه حق آموخت مر زنبور را ** آن نباشد شیر را و گور را
- Arı, teritaze balla dolu petekler yapar. Tanrı, ona, o ilimde kapı açtı. 1010
- خانهها سازد پر از حلوای تر ** حق بر او آن علم را بگشاد در
- Hakk’ın, ipekböceğine öğrettiğini hiçbir fil bilir mi?
- آن چه حق آموخت کرم پیله را ** هیچ پیلی داند آن گون حیله را
- Toprağa mensup insan Hak’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı;
- آدم خاکی ز حق آموخت علم ** تا به هفتم آسمان افروخت علم
- Tanrı’ya şüphe eden kişinin körlüğüne rağmen meleklerin adını, sanını unutturdu;
- نام و ناموس ملک را در شکست ** کوری آن کس که در حق درشک است
- Altı yüz bin yıllık zahidin, o buzağının ağzını bağladı;
- زاهد چندین هزاران ساله را ** پوز بندی ساخت آن گوساله را
- Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve sağlam köşkün etrafında dönüp dolaşmasına mâni oldu. 1015
- تا نتاند شیر علم دین کشید ** تا نگردد گرد آن قصر مشید
- Duygu ehlinin, yalnız zâhire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emenler için ağız bağıdır.
- علمهای اهل حس شد پوز بند ** تا نگیرد شیر ز آن علم بلند
- Gönül katresine bir inci düştü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiştir.
- قطرهی دل را یکی گوهر فتاد ** کان به دریاها و گردونها نداد
- Ey surete tapan! Niceye dek suret kaygısı? Senin manasız canın suretten kurtulmadı gitti.
- چند صورت آخر ای صورت پرست ** جان بیمعنیت از صورت نرست
- Eğer insan, suretle insan olsaydı Ahmed’le Ebucehil müsavi olurdu.
- گر به صورت آدمی انسان بدی ** احمد و بو جهل خود یکسان بدی
- Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik* 1020
- نقش بر دیوار مثل آدم است ** بنگر از صورت چه چیز او کم است
- O parlak resmin yalnız canı noksan. Yürü, o nadir bulunur cevheri ara;
- جان کم است آن صورت با تاب را ** رو بجو آن گوهر کمیاب را
- Eshab-ı Kehf’in köpeğine el verilince, dünyadaki bütün aslanların başları alçaldı.
- شد سر شیران عالم جمله پست ** چون سگ اصحاب را دادند دست
- Canı, nur denizinde gark olduktan sonra ona, kötü ve çirkin suretin ne ziyanı var?
- چه زیان استش از آن نقش نفور ** چون که جانش غرق شد در بحر نور
- Kalemler sureti övmezler. Kitaplara da adamın suretine ait vasıflar değil, “âlim, adalet sahibi” gibi zatına ait vasıflar yazılır.
- وصف صورت نیست اندر خامهها ** عالم و عادل بود در نامهها
- Bilgi ve adalet sahibi… Hep manadır, onları önde, artta, bir yerde bulamazsın, 1025
- عالم و عادل همه معنی است بس ** کش نیابی در مکان و پیش و پس
- Zata ait sıfatlar Lâmekân elinden cana şûle vermektedir, can güneşi, göklere sığamaz” dedi.
- میزند بر تن ز سوی لامکان ** مینگنجد در فلک خورشید جان
- Tavşanın bilgisi, bilginin fazileti ve faydaları
- ذکر دانش خرگوش و بیان فضیلت و منافع دانستن
- Bu sözün sonu yoktur. Kulak ver, tavşan hikâyesini anla!
- این سخن پایان ندارد هوش دار ** گوش سوی قصهی خرگوش دار
- Eşekkulağını sat, başka bir kulak al ki bu sözü eşekkulağı anlayamaz!
- گوش خر بفروش و دیگر گوش خر ** کاین سخن را در نیابد گوش خر
- Yürü, tavşanın tilki gibi kurnazlığına bak, onun düşüncesini ve aslanı mağlup edişini gör!
- رو تو روبه بازی خرگوش بین ** مکر و شیر اندازی خرگوش بین
- Bilgi, Süleyman mülkünün hâtemidir; bütün âlem cesettir, ilim candır. 1030
- خاتم ملک سلیمان است علم ** جمله عالم صورت و جان است علم
- Bu hüner yüzünden denizlerin, dağların, ovaların mahlûkatı, insanoğluna karşı âciz kalmıştır.
- آدمی را زین هنر بیچاره گشت ** خلق دریاها و خلق کوه و دشت
- O yüzden kaplan, aslan; fare gibi korkmaktadır. O yüzden ovada, dağda bütün vahşi hayvanlar gizlenmişlerdir.
- زو پلنگ و شیر ترسان همچو موش ** زو نهنگ و بحر در صفرا و جوش
- O yüzden periler, şeytanlar, kenarı boylamışlar, her biri gizli bir yerde mekân tutmuşlardır.
- زو پری و دیو ساحلها گرفت ** هر یکی در جای پنهان جا گرفت
- İnsanoğlunun gizli düşmanı çoktur. İhtiyata riayet eden kişi, akıllıdır.
- آدمی را دشمن پنهان بسی است ** آدمی با حذر عاقل کسی است
- Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlûkat vardır ki onlar, daima gönül kapısının çalıp dururlar. 1035
- خلق پنهان زشتشان و خوبشان ** میزند در دل بهر دم کوبشان
- Yıkanmak için dereye girince derenin dibindeki diken sana zarar verir;
- بهر غسل ار در روی در جویبار ** بر تو آسیبی زند در آب خار
- Gerçi diken suyun dibinde gizlidir, fakat sana batınca mevcudiyetini anlarsın.
- گر چه پنهان خار در آب است پست ** چون که در تو میخلد دانی که هست
- Vahiy ve vesveselerin ıstırapları, binlerce kişiden gelir, bir kişiden değil.
- خار خار وحیها و وسوسه ** از هزاران کس بود نی یک کسه
- Şüphe ediyorsan sabret, duyguların değişince onları görürsün, müşkül hallolur;
- باش تا حسهای تو مبدل شود ** تا ببینیشان و مشکل حل شود
- O vakit kimlerin sözlerini reddetmişsin, kimleri kendine ulu eylemişsin, görürsün. 1040
- تا سخنهای کیان رد کردهای ** تا کیان را سرور خود کردهای
- Av hayvanlarının tekrar tavşanın sırrını ve düşüncesini araştırmaları
- باز طلبیدن نخجیران از خرگوش سر اندیشهی او را
- Ondan sonra dediler ki: “Ey çevik tavşan! Aklındakini meydana çıkar!
- بعد از آن گفتند کای خرگوش چست ** در میان آر آن چه در ادراک تست
- Ey bir aslanla pençeleşen, kavgaya girişen, düşündüğün şeyi söyle!
- ای که با شیری تو در پیچیدهای ** باز گو رایی که اندیشیدهای
- Danışmak, insana anlayış ve akıl verir; akıllar da akıllara yardım eder.
- مشورت ادراک و هشیاری دهد ** عقلها مر عقل را یاری دهد
- Peygamber “ Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir” dedi.
- گفت پیغمبر بکن ای رایزن ** مشورت کالمستشار موتمن
- Tavşanın, sırrını onlardan gizlemesi
- منع کردن خرگوش راز را از ایشان
- Tavşan, “Her sır söylenemez, gâh çift dersin, tek olur; gâh tek dersin, çift çıkar! 1045
- گفت هر رازی نشاید باز گفت ** جفت طاق آید گهی گه طاق جفت
- Aynanın berraklığını, yüzüne karşı översen nefesinden ayna çabucak buğulanır, bulanır, bizi göstermez olur.
- از صفا گر دم زنی با آینه ** تیره گردد زود با ما آینه
- Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
- در بیان این سه کم جنبان لبت ** از ذهاب و از ذهب وز مذهبت
- Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
- کین سه را خصم است بسیار و عدو ** در کمینت ایستد چون داند او
- Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.
- ور بگویی با یکی دو الوداع ** کل سر جاوز الاثنین شاع
- İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahpus kalırlar. 1050
- گر دو سه پرنده را بندی به هم ** بر زمین مانند محبوس از الم
- Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.
- مشورت دارند سرپوشیده خوب ** در کنایت با غلط افکن مشوب
- Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi. Eshap cevap verir, düşman haberdar olmazdı.
- مشورت کردی پیمبر بسته سر ** گفته ایشانش جواب و بیخبر
- Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi.
- در مثالی بسته گفتی رای را ** تا نداند خصم از سر پای را
- Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.
- او جواب خویش بگرفتی از او ** وز سؤالش مینبردی غیر بو
- Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması
- قصهی مکر خرگوش
- Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti. 1055
- ساعتی تاخیر کرد اندر شدن ** بعد از آن شد پیش شیر پنجه زن