English    Türkçe    فارسی   

1
1013-1062

  • Tanrı’ya şüphe eden kişinin körlüğüne rağmen meleklerin adını, sanını unutturdu;
  • Altı yüz bin yıllık zahidin, o buzağının ağzını bağladı;
  • Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve sağlam köşkün etrafında dönüp dolaşmasına mâni oldu. 1015
  • Duygu ehlinin, yalnız zâhire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emenler için ağız bağıdır.
  • Gönül katresine bir inci düştü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiştir.
  • Ey surete tapan! Niceye dek suret kaygısı? Senin manasız canın suretten kurtulmadı gitti.
  • Eğer insan, suretle insan olsaydı Ahmed’le Ebucehil müsavi olurdu.
  • Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik* 1020
  • O parlak resmin yalnız canı noksan. Yürü, o nadir bulunur cevheri ara;
  • Eshab-ı Kehf’in köpeğine el verilince, dünyadaki bütün aslanların başları alçaldı.
  • Canı, nur denizinde gark olduktan sonra ona, kötü ve çirkin suretin ne ziyanı var?
  • Kalemler sureti övmezler. Kitaplara da adamın suretine ait vasıflar değil, “âlim, adalet sahibi” gibi zatına ait vasıflar yazılır.
  • Bilgi ve adalet sahibi… Hep manadır, onları önde, artta, bir yerde bulamazsın, 1025
  • Zata ait sıfatlar Lâmekân elinden cana şûle vermektedir, can güneşi, göklere sığamaz” dedi.
  • Tavşanın bilgisi, bilginin fazileti ve faydaları
  • Bu sözün sonu yoktur. Kulak ver, tavşan hikâyesini anla!
  • Eşekkulağını sat, başka bir kulak al ki bu sözü eşekkulağı anlayamaz!
  • Yürü, tavşanın tilki gibi kurnazlığına bak, onun düşüncesini ve aslanı mağlup edişini gör!
  • Bilgi, Süleyman mülkünün hâtemidir; bütün âlem cesettir, ilim candır. 1030
  • Bu hüner yüzünden denizlerin, dağların, ovaların mahlûkatı, insanoğluna karşı âciz kalmıştır.
  • O yüzden kaplan, aslan; fare gibi korkmaktadır. O yüzden ovada, dağda bütün vahşi hayvanlar gizlenmişlerdir.
  • O yüzden periler, şeytanlar, kenarı boylamışlar, her biri gizli bir yerde mekân tutmuşlardır.
  • İnsanoğlunun gizli düşmanı çoktur. İhtiyata riayet eden kişi, akıllıdır.
  • Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlûkat vardır ki onlar, daima gönül kapısının çalıp dururlar. 1035
  • Yıkanmak için dereye girince derenin dibindeki diken sana zarar verir;
  • Gerçi diken suyun dibinde gizlidir, fakat sana batınca mevcudiyetini anlarsın.
  • Vahiy ve vesveselerin ıstırapları, binlerce kişiden gelir, bir kişiden değil.
  • Şüphe ediyorsan sabret, duyguların değişince onları görürsün, müşkül hallolur;
  • O vakit kimlerin sözlerini reddetmişsin, kimleri kendine ulu eylemişsin, görürsün. 1040
  • Av hayvanlarının tekrar tavşanın sırrını ve düşüncesini araştırmaları
  • Ondan sonra dediler ki: “Ey çevik tavşan! Aklındakini meydana çıkar!
  • Ey bir aslanla pençeleşen, kavgaya girişen, düşündüğün şeyi söyle!
  • Danışmak, insana anlayış ve akıl verir; akıllar da akıllara yardım eder.
  • Peygamber “ Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir” dedi.
  • Tavşanın, sırrını onlardan gizlemesi
  • Tavşan, “Her sır söylenemez, gâh çift dersin, tek olur; gâh tek dersin, çift çıkar! 1045
  • Aynanın berraklığını, yüzüne karşı översen nefesinden ayna çabucak buğulanır, bulanır, bizi göstermez olur.
  • Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
  • Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
  • Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.
  • İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahpus kalırlar. 1050
  • Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.
  • Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi. Eshap cevap verir, düşman haberdar olmazdı.
  • Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi.
  • Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.
  • Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması
  • Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti. 1055
  • Aslan, tavşan gecikti diye pençesiyle toprağı kazmakta, kükremekteydi:
  • “Ben, o alçakların ahdi hamdır, ham, ahitleri kötüdür, sözlerinde durmazlar demiştim.
  • Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?
  • Tedbirsiz emir, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.
  • Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mana kıt. 1060
  • Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.
  • İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!