- Bilgi, Süleyman mülkünün hâtemidir; bütün âlem cesettir, ilim candır. 1030
- خاتم ملک سلیمان است علم ** جمله عالم صورت و جان است علم
- Bu hüner yüzünden denizlerin, dağların, ovaların mahlûkatı, insanoğluna karşı âciz kalmıştır.
- آدمی را زین هنر بیچاره گشت ** خلق دریاها و خلق کوه و دشت
- O yüzden kaplan, aslan; fare gibi korkmaktadır. O yüzden ovada, dağda bütün vahşi hayvanlar gizlenmişlerdir.
- زو پلنگ و شیر ترسان همچو موش ** زو نهنگ و بحر در صفرا و جوش
- O yüzden periler, şeytanlar, kenarı boylamışlar, her biri gizli bir yerde mekân tutmuşlardır.
- زو پری و دیو ساحلها گرفت ** هر یکی در جای پنهان جا گرفت
- İnsanoğlunun gizli düşmanı çoktur. İhtiyata riayet eden kişi, akıllıdır.
- آدمی را دشمن پنهان بسی است ** آدمی با حذر عاقل کسی است
- Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlûkat vardır ki onlar, daima gönül kapısının çalıp dururlar. 1035
- خلق پنهان زشتشان و خوبشان ** میزند در دل بهر دم کوبشان
- Yıkanmak için dereye girince derenin dibindeki diken sana zarar verir;
- بهر غسل ار در روی در جویبار ** بر تو آسیبی زند در آب خار
- Gerçi diken suyun dibinde gizlidir, fakat sana batınca mevcudiyetini anlarsın.
- گر چه پنهان خار در آب است پست ** چون که در تو میخلد دانی که هست
- Vahiy ve vesveselerin ıstırapları, binlerce kişiden gelir, bir kişiden değil.
- خار خار وحیها و وسوسه ** از هزاران کس بود نی یک کسه
- Şüphe ediyorsan sabret, duyguların değişince onları görürsün, müşkül hallolur;
- باش تا حسهای تو مبدل شود ** تا ببینیشان و مشکل حل شود
- O vakit kimlerin sözlerini reddetmişsin, kimleri kendine ulu eylemişsin, görürsün. 1040
- تا سخنهای کیان رد کردهای ** تا کیان را سرور خود کردهای
- Av hayvanlarının tekrar tavşanın sırrını ve düşüncesini araştırmaları
- باز طلبیدن نخجیران از خرگوش سر اندیشهی او را
- Ondan sonra dediler ki: “Ey çevik tavşan! Aklındakini meydana çıkar!
- بعد از آن گفتند کای خرگوش چست ** در میان آر آن چه در ادراک تست
- Ey bir aslanla pençeleşen, kavgaya girişen, düşündüğün şeyi söyle!
- ای که با شیری تو در پیچیدهای ** باز گو رایی که اندیشیدهای
- Danışmak, insana anlayış ve akıl verir; akıllar da akıllara yardım eder.
- مشورت ادراک و هشیاری دهد ** عقلها مر عقل را یاری دهد
- Peygamber “ Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir” dedi.
- گفت پیغمبر بکن ای رایزن ** مشورت کالمستشار موتمن
- Tavşanın, sırrını onlardan gizlemesi
- منع کردن خرگوش راز را از ایشان
- Tavşan, “Her sır söylenemez, gâh çift dersin, tek olur; gâh tek dersin, çift çıkar! 1045
- گفت هر رازی نشاید باز گفت ** جفت طاق آید گهی گه طاق جفت
- Aynanın berraklığını, yüzüne karşı översen nefesinden ayna çabucak buğulanır, bulanır, bizi göstermez olur.
- از صفا گر دم زنی با آینه ** تیره گردد زود با ما آینه
- Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
- در بیان این سه کم جنبان لبت ** از ذهاب و از ذهب وز مذهبت
- Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
- کین سه را خصم است بسیار و عدو ** در کمینت ایستد چون داند او
- Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.
- ور بگویی با یکی دو الوداع ** کل سر جاوز الاثنین شاع
- İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahpus kalırlar. 1050
- گر دو سه پرنده را بندی به هم ** بر زمین مانند محبوس از الم
- Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.
- مشورت دارند سرپوشیده خوب ** در کنایت با غلط افکن مشوب
- Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi. Eshap cevap verir, düşman haberdar olmazdı.
- مشورت کردی پیمبر بسته سر ** گفته ایشانش جواب و بیخبر
- Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi.
- در مثالی بسته گفتی رای را ** تا نداند خصم از سر پای را
- Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.
- او جواب خویش بگرفتی از او ** وز سؤالش مینبردی غیر بو
- Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması
- قصهی مکر خرگوش
- Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti. 1055
- ساعتی تاخیر کرد اندر شدن ** بعد از آن شد پیش شیر پنجه زن
- Aslan, tavşan gecikti diye pençesiyle toprağı kazmakta, kükremekteydi:
- ز آن سبب کاندر شدن او ماند دیر ** خاک را میکند و میغرید شیر
- “Ben, o alçakların ahdi hamdır, ham, ahitleri kötüdür, sözlerinde durmazlar demiştim.
- گفت من گفتم که عهد آن خسان ** خام باشد خام و سست و نارسان
- Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?
- دمدمهی ایشان مرا از خر فگند ** چند بفریبد مرا این دهر چند
- Tedbirsiz emir, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.
- سخت درماند امیر سست ریش ** چون نه پس بیند نه پیش از احمقیش
- Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mana kıt. 1060
- راه هموار است و زیرش دامها ** قحط معنی در میان نامها
- Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.
- لفظها و نامها چون دامهاست ** لفظ شیرین ریگ آب عمر ماست
- İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
- آن یکی ریگی که جوشد آب ازو ** سخت کمیاب است رو آن را بجو
- Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur.
- منبع حکمت شود حکمت طلب ** فارغ آید او ز تحصیل و سبب
- Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.
- لوح حافظ لوح محفوظی شود ** عقل او از روح محظوظی شود
- Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur. 1065
- چون معلم بود عقلش ز ابتدا ** بعد از این شد عقل شاگردی و را
- Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
- عقل چون جبریل گوید احمدا ** گر یکی گامی نهم سوزد مرا
- Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.
- تو مرا بگذار زین پس پیش ران ** حد من این بود ای سلطان جان
- Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Tanrı vermiş demektedir).
- هر که ماند از کاهلی بیشکر و صبر ** او همین داند که گیرد پای جبر
- Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.
- هر که جبر آورد خود رنجور کرد ** تا همان رنجوریاش در گور کرد
- Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi. 1070
- گفت پیغمبر که رنجوری به لاغ ** رنج آرد تا بمیرد چون چراغ
- Cebir ne demektir? Kırık sarmak yahut kopmuş damarı bağlamak.
- جبر چه بود بستن اشکسته را ** یا بپیوستن رگی بگسسته را
- Mademki bu yolda ayağını kırmadın; kiminle alay ediyorsun, ayağını neye sardın?
- چون در این ره پای خود نشکستهای ** بر که میخندی چه پا را بستهای
- Çalışma yolunda ayağı kırılana derhal Burak geldi, ona bindi.
- و آن که پایش در ره کوشش شکست ** در رسید او را براق و بر نشست
- Din emirlerini yüklenmişti, şimdi kendi bindi… Ferman kabul ediciydi, makbul oldu.
- حامل دین بود او محمول شد ** قابل فرمان بد او مقبول شد
- Şimdiye kadar Padişahın fermanını kabul eder, o fermana uyardı, bundan sonra askere ferman verir! 1075
- تا کنون فرمان پذیرفتی ز شاه ** بعد از این فرمان رساند بر سپاه
- Şimdiye kadar talih yıldızı ona tesir ederken bundan sonra o zat yıldızı üzerine emredici olur.
- تا کنون اختر اثر کردی در او ** بعد از این باشد امیر اختر او
- Eğer sen bundan şüphelenirsen o halde “Şakk-ı Kamer” den de şüphelisin.
- گر ترا اشکال آید در نظر ** پس تو شک داری در انشق القمر
- Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın.
- تازه کن ایمان نه از گفت زبان ** ای هوا را تازه کرده در نهان
- Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze değildir. Çünkü heva, iman kapısının kilididir.
- تا هوا تازه ست ایمان تازه نیست ** کاین هوا جز قفل آن دروازه نیست