در شدن خرگوش بس تاخیر کرد ** مکر را با خویشتن تقریر کرد
Bir hayli geciktikten sonra aslanın kulağına bir iki sır söylemek üzere yola düştü.
در ره آمد بعد تاخیر دراز ** تا به گوش شیر گوید یک دو راز
Akıl diyarında nice âlimler vardır! Bu akıl denizi ne kadar engindir!
تا چه عالمهاست در سودای عقل ** تا چه با پهناست این دریای عقل
Bizim şu şeklimiz bu tatlı denizde su üzerinde kâseler gibi yüzer.1110
صورت ما اندر این بحر عذاب ** میدود چون کاسهها بر روی آب
İçi dolu olmadıkça kap, suyun yüzündedir. Dolunca denize batar.
تا نشد پر بر سر دریا چو طشت ** چون که پر شد طشت در وی غرق گشت
Akıl gizlidir, ortada bir âlem görünüp durur. Bizim şeklimiz; o denizin dalgasından yahut ıslaklığından ibarettir.
عقل پنهان است و ظاهر عالمی ** صورت ما موج یا از وی نمی
Suret, o denize ulaşmak için neyi vesile ittihaz ederse etsin, deniz; sureti, o vesile yüzünden daha uzağa atar.
هر چه صورت می وسیلت سازدش ** ز آن وسیلت بحر دور اندازدش
Gönül kendisine sır vereni; ok, kendisini uzağa atanı görmedikçe.
تا نبیند دل دهندهی راز را ** تا نبیند تیر دور انداز را
Atımı kaybettim sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla yolda hızlı hızlı koşturur!1115
اسب خود را یاوه داند وز ستیز ** میدواند اسب خود در راه تیز
O yiğit, atını kaybolmuş sanır, bindiği atı inat ve hırçınlıkla koşturmuştur!
اسب خود را یاوه داند آن جواد ** و اسب خود او را کشان کرده چو باد
O sersem bağırır, arar, tarar kapı kapı dolaşır, her tarafı arar, sorar:
در فغان و جستجو آن خیرهسر ** هر طرف پرسان و جویان دربدر
“Atımı çalan nerede, kimdir?” Efendi, şu uyluğunun altındaki mahlûk ne?
کان که دزدید اسب ما را کو و کیست ** این که زیر ران تست ای خواجه چیست
Evet, bu attır; fakat bu at nerede? Ey at arayan yiğit binici, kendine gel!
آری این اسب است لیک این اسب کو ** با خود آ ای شهسوار اسب جو
Can, apaçık olduğundan, pek yakın bulunduğundan görünmez. İnsan, içi su ile dolu, dışı kupkuru küp gibidir.1120
جان ز پیدایی و نزدیکی است گم ** چون شکم پر آب و لب خشکی چو خم
Kırmızı, yeşil ve sarı… Bu üç renkten önce ziyayı görmezsen bunları nasıl görürsün?
کی ببینی سرخ و سبز و فور را ** تا نبینی پیش از این سه نور را
Fakat senin aklın renkler içinde kaybolduğundan dolayı o renkler senin nurunu görmene engel oldu.
لیک چون در رنگ گم شد هوش تو ** شد ز نور آن رنگها رو پوش تو
Gece olunca o renkler örtüldü, o vakit rengi görmenin nurdan olduğunu görüp anladın.
چون که شب آن رنگها مستور بود ** پس بدیدی دید رنگ از نور بود
Haricî nur olmadıkça rengin görünmesi mümkün değildir. İçteki hayal rengi de böyledir.
نیست دید رنگ بینور برون ** همچنین رنگ خیال اندرون
Dış renkleri güneş ve Süha yıldızının nuruyla görünür. İç renkleri ise yüce nurların aksiyle görünür.1125
این برون از آفتاب و از سها ** و اندرون از عکس انوار علی
Gözünün nurunun nuru da gönüldür. Göz nuru gönüllerin nurundan meydana gelir.
نور نور چشم خود نور دل است ** نور چشم از نور دلها حاصل است
Gönül nurunun nuru da, akıl ve duygu nurundan olmayan, onlardan ayrı bulunan Tanrı nurudur.
باز نور نور دل نور خداست ** کاو ز نور عقل و حس پاک و جداست
Gece nur olmadığı için renkleri görmedin. O halde nûrun zıddiyle münkeşif oldu ki. (T.M. 1126)
شب نبد نوری ندیدی رنگها ** پس به ضد نور پیدا شد ترا
Evvelâ nûr, sonra renk görülür, bunu da zıddı bulunan zulmetle anlarsın. (T.M. 1127)
دیدن نور است آن گه دید رنگ ** وین به ضد نور دانی بیدرنگ
Tanrı; bu zıddiyetle gönül hoşluğu meydana gelsin, her şey iyice anlaşılsın diye hastalığı ve kederi yarattı.1130
رنج و غم را حق پی آن آفرید ** تا بدین ضد خوش دلی آید پدید
Şu halde gizli olan şeyler, zıddıyla meydana çıkar. Hakk’ın zıddı olmadığından gizlidir.
پس نهانیها به ضد پیدا شود ** چون که حق را نیست ضد پنهان بود
Evvelâ nura bakılır, sonra renge. Çünkü beyaz ve zenci, birbirine zıt olduğu için meydana çıkar.
که نظر بر نور بود آن گه به رنگ ** ضد به ضد پیدا بود چون روم و زنگ
Sen nuru, zıddıyla bildin. Zıt, zıddı meydana çıkarır, gösterir.
پس به ضد نور دانستی تو نور ** ضد ضد را مینماید در صدور
Varlık âleminde Hak nurunun zıddı yoktur ki açıkça görünebilsin.
نور حق را نیست ضدی در وجود ** تا به ضد او را توان پیدا نمود
Hulâsa gözlerimiz onu idrak edemez; o bizi görür, idrak eder. Sen bunu, Mûsâ ile Tûr kıssasında gör!1135
لاجرم أبصارنا لا تدرکه ** و هو یدرک بین تو از موسی و که
Suretle manayı; aslanla orman yahut ses ve sözle düşünce gibi bil!
صورت از معنی چو شیر از بیشه دان ** یا چو آواز و سخن ز اندیشه دان
Bu söz, bu ses; düşünceden meydana geldi. Fakat düşünce denizi nerede? Onu bilmezsin.
این سخن و آواز از اندیشه خاست ** تو ندانی بحر اندیشه کجاست
Ama lâtif bir söz dalgası görünce onun denizinin de kadri yüce bir deniz olacağını anlarsın.
لیک چون موج سخن دیدی لطیف ** بحر آن دانی که باشد هم شریف
Bilgiden düşünce dalgası zuhura gelince mana, söz ve sesten bir suret düzdü.
چون ز دانش موج اندیشه بتاخت ** از سخن و آواز او صورت بساخت
Sözden bir şekil doğdu, yine öldü. Dalga kendini yine denize iletti.1140
از سخن صورت بزاد و باز مرد ** موج خود را باز اندر بحر برد
Suret sûretsizlikten çıktı, yine sûretsizliğe döndü. Zira biz yine Tanrı’ya döneceğiz.
صورت از بیصورتی آمد برون ** باز شد که إنا إليه راجعون
Şu halde sen her göz açıp kapamada ölüyor, diriliyorsun. Mustafa “dünya bir andan ibarettir” buyurdu.
پس ترا هر لحظه مرگ و رجعتی است ** مصطفی فرمود دنیا ساعتی است
Bizim fikrimiz havada bir oktur. Havada nasıl durur? Tanrı’ya gelir.
فکر ما تیری است از هو در هوا ** در هوا کی پاید آید تا خدا
Her nefeste dünya yenilenir. Fakat biz, dünyayı öylece durur gördüğümüzden bu yenilenmeden haberdar değiliz.
هر نفس نو میشود دنیا و ما ** بیخبر از نو شدن اندر بقا
Ömür su gibi yeniden yeniye akıp gider. Fakat cesette bir daimîlik gösterir.1145
عمر همچون جوی نو نو میرسد ** مستمری مینماید در جسد
Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse ömür de pek çabuk akıp geçtiğinden daimî bir şekilde görünür.
آن ز تیری مستمر شکل آمده ست ** چون شرر کش تیز جنبانی به دست
Ateşli çöpü sallasan ateş gözüne upuzun görünür.
شاخ آتش را بجنبانی به ساز ** در نظر آتش نماید بس دراز
Bu ömür uzunluğunu da Tanrı’nın tez tez halk etmesindendir. Tanrı’nın yeniden yeniye ve süratle halk etmesi, ömrü öyle uzun e daimî gösterir.
این درازی مدت از تیزی صنع ** مینماید سرعت انگیزی صنع
Bu sırrı bilmek isteyen, pek büyük ve derin bir âlim bile olsa (kendiliğinden bilemez, ona de ki: işte Husâmeddin buracıktadır. O yüce bir kitaptır ondan öğren)
طالب این سر اگر علامهای است ** نک حسام الدین که سامی نامهای است
Tavşanın aslan huzuruna gelmesi, aslanın ona kızması