Âdem hayretten kurtulup tekrar yola gelince gördü ki hırsız eşyayı iş yerinden götürmüş!
چون ز حیرت رست باز آمد به راه ** دید برده دزد رخت از کارگاه
“ Rabbena İnnâ zalemnâ” deyip âh etmeye başladı. Yani “karanlık bastı, yol kayboldu” dedi.
ربنا إنا ظلمنا گفت و آه ** یعنی آمد ظلمت و گم گشت راه
Bu kaza, güneşi örten bir buluttur. Aslan ve ejderha bile ondan feryat ve figan etmektedir. 1255
پس قضا ابری بود خورشید پوش ** شیر و اژدرها شود زو همچو موش
“Kaza ve kader zuhur edince bir tuzağı bile görmüyorsam bo yolda cahil olan yalnız ben değilim ya!”
من اگر دامی نبینم گاه حکم ** من نه تنها جاهلم در راه حکم
Zorlamayı bırakıp feryad ü figana koyulan kişi me kutlu kişidir; o, iyi bir işe sarılmıştır.
ای خنک آن کاو نکو کاری گرفت ** زور را بگذاشت او زاری گرفت
Eğer kaza, seni gece gibi sararsa sonunda yine elinden tutacak odur;
گر قضا پوشد سیه همچون شبت ** هم قضا دستت بگیرد عاقبت
Yüz kere canına kastederse yine sana can veren derdine derman olan kazadır.
گر قضا صد بار قصد جان کند ** هم قضا جانت دهد درمان کند
Bu kaza yüz kere yolunu kesse de yine senin çadırını göklerin üstüne kurar. 1260
این قضا صد بار اگر راهت زند ** بر فراز چرخ خرگاهت زند
Seni eminlik mülküne götürmek için bu korkutmasını inayet bil!
از کرم دان این که میترساندت ** تا به ملک ایمنی بنشاندت
Bu sözün sonu gelmez, söz de uzadı. Sen tavşanla aslan hikâyesini dinle!
این سخن پایان ندارد گشت دیر ** گوش کن تو قصهی خرگوش و شیر
Kuyuya yaklaşınca aslanın yanında, tavşanın geri çekilmesi
پای واپس کشیدن خرگوش از شیر چون نزدیک چاه رسید
Kuyu yanına gelince aslan, tavşanın geri kaldığını gördü.
چون که نزد چاه آمد شیر دید ** کز ره آن خرگوش ماند و پا کشید
Dedi ki: “Niçin ayağını geri çektin. Ayağını geri çekme, ileri gel!”
گفت پا واپس کشیدی تو چرا ** پای را واپس مکش پیش اندر آ
Tavşan “Ayağım nerede? Elim ayağım kesildi. Canım tir tir titriyor, yüreğim yerinden oynadı. 1265
گفت کو پایم که دست و پای رفت ** جان من لرزید و دل از جای رفت
Yüzümün rengini görmüyor musun? Altın sarısı gibi. Rengim, ne halde olduğumu bildiriyor.
رنگ رویم را نمیبینی چو زر ** ز اندرون خود میدهد رنگم خبر
Tanrı yüze “bildirici” demiştir. Onun için ariflerin gözü, yüze dalmış, kalmıştır.
حق چو سیما را معرف خوانده است ** چشم عارف سوی سیما مانده است
Renk ve koku, çan gibi haber verir; atın kişnemesi, atın mevcudiyetini bildirir.
رنگ و بو غماز آمد چون جرس ** از فرس آگه کند بانگ فرس
Eşeğin sesini, kapının sesinden fark edesin diye her şeyin sesi, o şeyi haber verir.
بانگ هر چیزی رساند زو خبر ** تا بدانی بانگ خر از بانگ در
Peygamber insanları ayırt etmek hususunda “insan, sözünde gizlidir” dedi. 1270
گفت پیغمبر به تمییز کسان ** مرء مخفی لدی طی اللسان
Yüzün renginde gönül halinden bir nişan vardır. Bana acı, sevgi kalbinde tut!
رنگ رو از حال دل دارد نشان ** رحمتم کن مهر من در دل نشان
Kırmızı yüz, sahibinin refah ve saadetine delâlet eder, sarı yüz, sahibinin meşakkat ve belâ içinde olduğunu bildirir.
رنگ روی سرخ دارد بانگ شکر ** بانگ روی زرد باشد صبر و نکر
Elimi, ayağımı alana, yüzümün rengini uçurana, kuvvetimi giderene, çehremi bozana uğradım.
در من آمد آن که دست و پا برد ** رنگ رو و قوت و سیما برد
Önüne geleni kırma, ağaçları kökünden, dibinden söküp çıkarana sataştım.
آن که در هر چه در آید بشکند ** هر درخت از بیخ و بن او بر کند
Adamları, hayvanları, cemadat ve nebatatı mat edene rastladım. 1275
در من آمد آن که از وی گشت مات ** آدمی و جانور جامد نبات
Bunlar cüziyattır, külliyatın da onun yüzünden renkleri sararmış, kokuları bozulmuştur.
این خود اجزایند کلیات از او ** زرد کرده رنگ و فاسد کرده بو
Cihan; gâh sabredip gâh şükrettikçe bağlar, bahçeler, gâh giyinir, gâh çırçıplak kalır;
تا جهان گه صابر است و گه شکور ** بوستان گه حله پوشد گاه عور
Güneş, ateş renginde doğmuşken diğer bir saatte baş aşağı batar;
آفتابی کاو بر آید نارگون ** ساعتی دیگر شود او سر نگون
Göklerde parıldayan yıldızlar; zaman zaman ihtiraka uğrarlar;
اختران تافته بر چار طاق ** لحظه لحظه مبتلای احتراق
Güzellikte yıldızlardan daha parlak olan ay da ince ağrıya tutulup hilâl olur; 1280
ماه کاو افزود ز اختر در جمال ** شد ز رنج دق او همچون خیال
Çok sakin ve edepli olan bu yeri de sarsıntı sıtmaya düşürür;
این زمین با سکون با ادب ** اندر آرد زلزلهش در لرز تب
Nice dağlar, bu ansızın gelen felâketten dolayı yeryüzüne kumlar gibi dağılıvermişlerdir!
ای بسا که زین بلای مردهریگ ** گشته است اندر جهان او خرد و ریگ
Ruhla eş olan hava bile kaza baş gösterince veba kesilir, ufunetlenir:
این هوا با روح آمد مقترن ** چون قضا آید وبا گشت و عفن
Ruhun kız kardeşi olan lâtif su, bir gölcükte sarı, acı ve bulanık bir hale gelir;
آب خوش کاو روح را همشیره شد ** در غدیری زرد و تلخ و تیره شد
Azametli ve kibirli ateşi bile bir yel söndürüverir! 1285
آتشی کاو باد دارد در بروت ** هم یکی بادی بر او خواند یموت
Denizin halini de ıstırabından, coşkunluğundan anla, aklının değişik durduğunu, kalıptan kalıba girdiğini bil!
حال دریا ز اضطراب و جوش او ** فهم کن تبدیلهای هوش او
Tanrı rızasını arayıp duran başı dönmüş feleğin hali de oğullarının hali gibidir:
چرخ سر گردان که اندر جستجوست ** حال او چون حال فرزندان اوست
Gâh en altta, gâh ortada, gâh en tepede. Onda da bölük bölük kutlu ve yomsuz zamanlar var!
گه حضیض و گه میانه گاه اوج ** اندر او از سعد و نحسی فوج فوج
Ey külliyat ile karışmış olan, ey insan! Basit cisimlerin halini de kendinden kıyas et!
از خود ای جزوی ز کلها مختلط ** فهم میکن حالت هر منبسط
Külliyatın böyle hastalıkları, böyle dertleri olunca onların cüzülerinin yüzü nasıl sararmaz? 1290
چون که کلیات را رنج است و درد ** جزو ایشان چون نباشد روی زرد
Hele birbirlerine zıt olan şeylerden; su, toprak, ateş ve yelden meydana gelmiş cüzü…
خاصه جزوی کاو ز اضداد است جمع ** ز آب و خاک و آتش و باد است جمع
Koyunun kurttan kaçmasına şaşılmaz; şaşılacak şey, bu koyunun kurda gönül vermesidir!
این عجب نبود که میش از گرگ جست ** این عجب کاین میش دل در گرگ بست
Sağlık, zıtların sulhüdür; aralarında savaşın başlamasını da ölüm bil!
زندگانی آشتی ضدهاست ** مرگ آن کاندر میانشان جنگ خاست
Tanrı’nın lûtfu, bu aslanla yaban eşeğine, bu iki zıdda, vefakârlık hususunda bir ülfet vermiştir.
لطف حق این شیر را و گور را ** الف داده ست این دو ضد دور را
Dünya hasta ve mahpus olunca, hastanın fâni olmasına şaşılır mı?” 1295
چون جهان رنجور و زندانی بود ** چه عجب رنجور اگر فانی بود
Tavşan aslana bu çeşit nasihatler verip “Ben bu sebepler yüzünden geriledim” dedi.
خواند بر شیر او از این رو پندها ** گفت من پس ماندهام زین بندها
Tavşanın ayağını geri çekmesindeki sebebi, aslanın ciddiyetle sorması
پرسیدن شیر از سبب پای واپس کشیدن خرگوش
Aslan dedi ki: “Sen bu sebepleri bırak da şu geriye çekilmenin sebebini söyle, benim maksadım o.”
شیر گفتش تو ز اسباب مرض ** این سبب گو خاص کاین استم غرض
Tavşan, “O aslan, bu kuyuda oturuyor; bu kalenin içinde bütün afetlerden emin!” dedi.
گفت آن شیر اندر این چه ساکن است ** اندر این قلعه ز آفات ایمن است
Aklı olan kimse oturmak için kuyu dibini seçmiştir. Çünkü gönül sefaları halvetler.
قعر چه بگزید هر کی عاقل است ** ز آن که در خلوت صفاهای دل است
Kuyunun karanlığı, halkın verdiği karanlıklardan daha iyidir. Halkın ayağını tutan, halkla karışıp görüşen; başını kurtaramamış, selâmete erişememiştir. 1300
ظلمت چه به که ظلمتهای خلق ** سر نبرد آن کس که گیرد پای خلق
Aslan “İleri yürü. Benim açacağım yara, onu kahreder, bir bak, o aslan orada mı? “ dedi.
گفت پیش آ زخمم او را قاهر است ** تو ببین کان شیر در چه حاضر است
Tavşan “Ben o ateşten bir kere yanmışım. Sen beni kucağına alırsan,
گفت من سوزیدهام ز آن آتشی ** تو مگر اندر بر خویشم کشی