English    Türkçe    فارسی   

1
1314-1363

  • Sen filsen, düşmanın senden ürkmüşse sana ceza olarak işte ebabil kuşu gelip çattı.
  • Yerde bir zayıf aman dilerse, gökyüzü askerleri birbirlerine karışırlar. 1315
  • Sen birisini dişinle ısırıp ta kan içinde bırakırsan diş ağrısına tutulunca ne yaparsın?
  • Aslan, kuyuda kendisini görünce hiddetinden o anda kendini düşmanından ayırt edemedi.
  • Kendi aksini kendi düşmanı sandı, hulâsa, kendisine kılıç çekti.
  • Ey adam! İnsanlarda gördüğün birçok zulümler, senin huyundur; sen, kendi huyunu onlarda görüyorsun.
  • Senin varlığın, nifakın, zulmün, gafletin onlara aksetmiştir. 1320
  • Sen o sun, sen kendini yaralamaktasın. O anda lânet ipliğini kendine, kendin dokuyorsun!
  • O kötülüğü sen kendinde açıkça görmüyorsun. Görsen kendine kendin, candan düşman olurdun.
  • Ey ahmak! Kendine saldıran o aslan gibi sen de kendine saldırıyorsun.
  • Ahlâkının künhüne erişir, hakikatini anlarsan o adam olmamazlığın senden olduğunu bilirsin.
  • Aslan; başka bir aslan gibi görünen şeklin, kendi aksinden ibaret olduğu kuyu dibinde zahir oldu. 1325
  • Bir zayıfın dişini söken, o ters gören aslanın işini işlemektedir.
  • Ey başkasının yüzünde kötü bir ben gören! Gördüğün kendi beninin aksidir, ondan nefret etme!
  • “Müminler birbirinin aynasıdır.” Bu haberi Peygamber’den rivayet etmediler mi?
  • Gözünün önüne gök renkli bir cam koymuşsun, o sebepten âlem sana gök görünüyor.
  • Kör değilsen bu körlüğü kendinden bil. Kendine kötü de, başkasına deme! 1330
  • Eğer mümin, Tanrı nuruyla bakmamış olaydı; gaip mümine bütün çıplaklığıyla nasıl görünürdü?
  • Fakat sen Tanrı nuruyla değil, Tanrı ateşiyle baktığından kötülükte kaldın, iyilikten gafil oldun;
  • Ey gama, kedere dalmış adam! Azar azar ateşe nur serp ki ateşin nura dönsün.
  • Ya Rabbi, sen de o tertemiz suyu serp de âlemin şu ateşi tamamıyla nur olsun.
  • Denizin suyu hep ferman altındadır; ya Rabbi su da senindir, ateş de! 1335
  • Sen istersen ateş, lâtif su olur; dilemezsen su bile ateş kesilir.
  • Bizim şu niyazımızı a yine sen ilham etmektesin. Zulümden kurtulmamız, senin ihsanındır.
  • Sen bize bu isteği, biz istemeksizin verdin, hadsiz, hesapsız ihsanlarda bulundun.
  • Tavşanın, av hayvanlarına “aslan kuyuya düştü” diye müjde götürmesi
  • Tavşan kurtulduğunda sevinerek ovaya, av hayvanlarına koştu.
  • Aslanın kuyuda öldüğünü görünce çayıra doğru döne oynaya gitmekteydi. 1340
  • Ölümün pençesinden kurtulduğundan ayağı yerden kesilmiş, sevinmiş, el çırpmakta, dallar, yapraklar gibi yeşermiş neşelenmiş, oynamaktaydı.
  • Dallar, yapraklar, toprak hapsinden kurtulunca başlarını yükseltir, rüzgârın eşi, arkadaşı olurlar.
  • Yapraklar, daldaki tomurcukları yarıp çıkınca ağacın tâ üstüne çıkarlar.
  • Her meyve ve her yaprak, tomurcuğunun diliyle Tanrı’nın şükrünü terennüm eder;
  • Bizim aslımızı, ihsan sahibi Tanrı yetiştirdi, nihayet ağaç kalınlaştı, doğrulup yükseldi de. 1345
  • Su ve çamur içinde olan canlar da bataklıklardan, su ve çamurdan kurtulunca gönülleri sevinç dolu bir halde.
  • Tanrı aşkının havasında raks ederler; ayın on dördü gibi noksansız ve tam bir hale gelirler.
  • Tenleri oynayıp durur, ya canları ne haldedir? Sorma! Tamamıyla can olanlara gelince: onları hiç sorma (anlatmağa imkân yok!)
  • Tavşan, aslanı zindana soktu. Aslan için ne ayıp şey; bir tavşancıktan geri kaldı!
  • Böyle bir ayba sahip olduğu halde şaşılacak şey şurasıdır ki bir de kendisine Fahreddin lâkabını takmalarını ister! 1350
  • Ey kişi! Sen, bu dünya kuyusunun dibinde mahpus kalan bir aslansın. Tavşan gibi olan nefsin, seni nasıl kahretti?
  • Senin tavşan nefsin sahrada yiyip içmekte, zevk ve sefa etmekte. Sen ise şu dedikodu, bahis ve münakaşa kuyusunun dibindesin!
  • O aslan avcısı tavşan, av hayvanlarının bulunduğu yere koşup “birbirinizi muştulayın. Size müjdeci geldi.
  • Müjde, ey zevk u sefaya dalmış olanlar! Müjde ki o cehennem köpeği, geldiği cehenneme gitti.
  • Müjde! Tanrı o can düşmanının dişlerini söktü! 1355
  • Pençesiyle nice başlar ezen düşmanı, ölüm süpürgesi çerçöp gibi süpürdü, gitti” dedi.
  • Av hayvanlarının tavşanın etrafına toplanıp onu övmeleri
  • O zaman, bütün hayvanlar, sevinçli bir halde gülüp oynayarak, onun yüzünü öptüler,
  • Etrafına halka oldular. O, çırağ gibi ortalarındaydı. Bütün sahradakiler, ona secde ettiler.
  • “Sen gökten inen bir melek misin, yoksa peri misin? Hayır, ne meleksin, ne peri! Sen, erkek aslanların Azrâilisin
  • Ne olursan ol; canımız sana kurban olsun! Ona galip geldin, elin, kolun sağ olsun! 1360
  • Tanrı bu suyu, senin arkından akıttı; eline, koluna aferin!
  • Bir daha söyle! Onu hile ile nasıl inandırdın; o zalimi, düzenle nasıl kahrettin?
  • Bir daha söyle ki hikâyen dertlere derman, canlara merhem olsun!