English    Türkçe    فارسی   

1
1501-1550

  • Aklî bahis, inci ve mercan bile olsa can bahsi, başka bir bahistir.
  • Can bahsi başka bir makamdır, can şarabının başka bir kıvamı vardır.
  • Akıl bahisleri hüküm sürdüğü sırada Ömer’le Ebülhakem sırdaştı.
  • Fakat Ömer, akıl âleminden can âlemine gelince can bahsinde Ebülhakem, Ebucehil oldu.
  • Ebucehil, cana nispetle esasen cahil olmakla beraber his ve akıl bakımından kâmildi. 1505
  • Akıl ve bahsi, bil ki eser, yahut sebeptir (Onunla müessir ve müsebbip anlaşılır). Can bahsi ise büsbütün şaşılacak bir şeydir.
  • Ey nur isteyen! Can ziyası parladı; lâzım, mülzem, nâfî, muktazî kalmadı. Bir gören kişinin.
  • Nuru doğmuş parlamaktayken sopa gibi bir delilden vazgeçeceği meydandadır.
  • “ Ve Hüve maaküm eynemâ küntüm “ âyetinin tefsiri
  • Yine hikâyeye geldik; zaten ne zaman hikâyeden ayrıldık ki?
  • Cehil bahsine gelirsek o Tanrı’nın zindanıdır; ilim bahsine gelirsek onun bağı ve sayvanı. 1510
  • Uyursak onun sarhoşlarıyız; uyanık olursak onun hikâyesinden bahsetmekteyiz.
  • Ağlarsak rızıklarla dolu bulutuyuz; gülersek şimşek!
  • Kızar, savaşırsak bu, kahrının aksidir, barışır, özür serdedersek muhabbetinin aksidir.
  • Bu dolaşık ve karmakarışık âlemde biz kimiz? Elif gibiyiz. Elifinse esasen, hiç ama hiçbir şeyi yoktur!
  • Elçinin Ömer’den - Tanrı ondan razı olsun - , ruhların bu balçığa müptelâ olmalarının sebebini sorması
  • Ömer’e “O duru suyun bulanık yerde hapsedilmesinin hikmeti ne, bunda ne sır var? 1515
  • Duru su, toprakta gizlenmiş; saf can cisimlerde mukayyet olmuş, sebebi nedir?” dedi.
  • Ömer dedi ki: “Sen derin bir bahse dalıyorsun. Meselâ manayı harflerle takyit eder(bir söz söylersin).
  • Serbest olan manayı hapsettin, nefesi bir kelime ile takyit eyledin.
  • Sen faydadan mahcup iken; ruhun bedene gelmesindeki faydayı bilmezken; bunu, bir fayda elde etmek için yaparsın da.
  • Fayda, kendisinde zuhur eden Tanrı, bizim gördüğümüzü nasıl görmez? 1520
  • Mananın kelimelerle söylenmesinde yüz binlerce fayda var. Bu faydaların her biri, canın cesede girmesindeki faydaya nispetle pek değersiz.
  • Cüzilerin cüz’ü olan senin bu nefesin, bu söz söylemen, küllî bir fayda temin ederse ruhun bedene girmesiyle meydana gelen küll, neden faydasız olsun?
  • Sen bir cüz iken fayda görüyorsun. O halde neden kınama elini külle uzatıyor, onu neden kınıyorsun?
  • Sözün faydası yoksa söyleme, varsa itirazı bırakıp şükretmeye çalış!
  • Tanrı’ya şükretmek herkesin boynunun borcudur. Kavga etmek, suratını ekşitmek, şükür değildir. 1525
  • Şükretmek surat ekşitmeden ibaretse sirke gibi şükreden hiç kimse yok!
  • Sirke, ciğere gitmek için yol arıyorsa ona “şekerle karış da sirkengübin ol” de!
  • Manayı şiire sıkıştırmaya çalışmak, hapsolmakla müsavi, ondan gayrı bir şey değil. Şiirde mana, sapan gibi… istenen yere gitmesine imkan yok.
  • “ Tanrı ile oturmak dileyen tasavvuf ehliyle otursun “ sözünün manası
  • Elçi, bu bir iki kadehle kendinden geçti; hatırında ne elçilik kaldı, ne getirdiği haber!
  • Tanrı kudretine hayran olup kaldı; makam erişip sultan oldu. 1530
  • Sel denize kavuştu deniz oldu. Tane ekinliğe vardı, ekin oldu.
  • Ekmek Âdem Atanın vücuduna karıştı, ölü iken dirildi, haberdar oldu.
  • Mum ve odun, ateşe can verip yanınca nursuz vücutları nurlandı.
  • Sürme taşı, (dövülüp) gözlere çekilince iyi görmeye sebep oldu, gözcü kesildi.
  • Ne mutlu o adama kendisinden kurtulmuş, diriye ulaşmıştır! 1535
  • Yazık o diriye ki ölü ile oturmuş, ölmüş; hayatını kaybetmiştir!
  • Tanrı Kur’an’ına kaçar, sığınırsan Peygamberlerin ruhlarına karışırsın.
  • Kur’an; Peygamberlerin, Tanrı’nın temiz ululuk denizindeki balıkların halleridir.
  • Fakat okur da dediğini tutmazsan farzet ki peygamberleri, velileri görmüşsün (inanmadıktan onlara uymadıktan sonra ne fayda !).
  • Kur’an’ın hükümlerini tutar, kıssalarından hisse alırsan can kuşuna ten kafesi dar gelir. 1540
  • Kafeste mahpus olan kuşun kurtulmak istememesi cahilliktendir.
  • Kafeslerden kurtulan ruhlar, Tanrı’ya lâyık ve halka rehber olan peygamberlerdir.
  • Onların sesleri, kafeslerin dışından ve din makamından gelir: “Sana kurtuluş yolu ancak budur, bu!
  • Biz bu daracık kafesten bununla kurtulduk. Bu kafesten kurtulmanın bundan başka çaresi yok!
  • Kazandığın şöhretten kurtulman için inleyip duran bir hasta haline gir! 1545
  • Zaten halk arasında meşhur olmak, sağlam bir bağdır. Bu bağ bu yolda demir bir bağdan aşağı mıdır ki?”
  • Bir tâcirin ticaret için Hindistan’a gitmesi ve mahpus dudusunun, onunla Hindistan dudularına haber yollaması
  • Bir tacirin bir dudusu vardı, kafeste hapsedilmiş, güzel bir duduydu.
  • Tacir, Hindistan’a gitmek üzere yol hazırlığına başladı.
  • Kerem ve ihsan dolayısıyla, kölelerinin, cariyeciklerinin her birine “Çabuk söyle, sana Hindistan’dan ne getireyim?” dedi.
  • Her birisi ondan bir şey diledi. O iyi adam hepsine, istediklerini getireceğini vadetti. 1550