English    Türkçe    فارسی   

1
1593-1642

  • Bu dil, çakmak taşıyla çakmak demiri gibidir. Dilden çıkan da ateşe benzer.
  • Manasız yere gâh hikâye yoluyla, gâh laf olsun diye çakmak taşıyla demirini birbirine vurma!
  • Zira ortalık karanlıktır, her tarafta pamuk dolu. Pamuk arasında kıvılcım nasıl durur? 1595
  • Zalim onlardır ki gözlerini kapamışlar, söyledikleri sözlerle bütün âlemi yakmışlardır.
  • Bir söz, bir âlemi yıkar, ölmüş tilkileri aslan eder.
  • Canlar aslen İsâ nefeslidir; bir anda yara, bir anda merhem olurlar.
  • Canlardan perde kalkaydı; her canın sözü, Mesih'i’ sözü gibi tesir ederdi.
  • Şeker gibi söz söylemek istersen sabret, haris olma , bu helvayı yeme! 1600
  • Feraset sahiplerinin iştahları sabradır, onlar sabretmek isterler. Helva ise, çocukların istediği şeydir.
  • Sabreden, göklerin üstüne yükselir; helva yiyense geriler, kalır!
  • Ferideddîn-i Attâr’ın – Tanrı ruhunu takdis etsin – sözünün tefsiri “Ey gafil! Sen nefis ehlisin, toprak içinde kan yiyedur! Fakat gönüle sahip olan kişi , zehir bile yese o zehir bal olur.”
  • Gönle sahip olan kişi, apaçık öldürücü bir zehir bile yese ona ziyan gelmez.
  • Çünkü o, sıhhat bulmuş, perhizden kurtulmuştur. Fakat zavallı talip (kemale ermemiş salik), henüz hararet içindedir.
  • Peygamber buyurdu ki:”Ey cüretli talip! Sakın hiçbir matlup ile mücadele etme!” 1605
  • Sende Nemrûd’luk var, ateşe atılma, atılacaksan önce İbrahim ol!
  • Mademki sen ne yüzgeçsin, ne de denizci... Aklına uyup kendini denize atma!
  • Yüzgeç ve denizci, denizden inci çıkarır, ziyanlardan bile bir hayli fayda elde eder.
  • Kâmil, toprağı tutsa altın olur; nâkıs, altını ele alsa toz toprak kesilir.
  • O gerçek er, Tanrı’ya makbul olmuştur, bütün işlerde onun eli Tanrı elidir. 1610
  • Nâkıs kimsenin eli ise Şeytan’ın, ifritin elidir. Çünkü Şeytan’ın teklif ve hile tuzağına tutulmuştur.
  • Kâmile göre bilgisizlik bile bilgi olur, nâkısın bildiği bilgi ise bilgisizlik kesilir.
  • İlletli kimse, ne tutarsa illet olur. Kâmil kâfir bile olsa o küfür, din ve şeriat haline gelir.
  • Ey yayan olduğu halde süvari ile yarışa girişen! Sen bu müsabakada kazanmayacak, onu geçmeyeceksin, iyisi mi, dur!
  • Sihirbazların “ Ne buyurursun, asâyı önce sen mi atarsın, yoksa biz mi atalım? “ diyerek Mûsa Aleyhisselâm’a hürmet edip onu ağırlamaları, Mûsâ’nın da “ Siz atın “ demesi
  • Melûn Firavun’un zamanında sihirbazlar Mûsâ ile kin güderek mücadeleye giriştiler. 1615
  • Fakat onu büyük tuttular, öne geçirdiler, ağırladılar.
  • Zira ona “Ferman senin. İstiyorsan önce sen asânı at” dediler.
  • Mûsâ “ Hayır, ey sihirbazlar, önce siz büyülerinizi meydana koyun” dedi.
  • Mûsâ’ya karşı gösterdikleri o kadarcık hürmet, din sahibi olmalarına sebep oldu; inat yüzünden de elleri ayakları kesildi.
  • Sihirbazlar Mûsâ’nın hakkını anladıklarından evvelce işledikleri suça karşılık olarak ellerini, ayaklarını feda eylediler. 1620
  • Yemek yemek ve nükte söylemek, kâmile helâldir; mademki sen kâmil değilsin yeme ve sükût et!
  • Çünkü sen kulaksın, o dildir; o senin cinsinden değil, Tanrı, kulaklara “Ansitû” buyurdu.
  • Çocuk önce, süt emme kabiliyetinde doğar, bir müddet susar ve tamamı ile kulak kesilir.
  • Lâkırdı söylemeyi öğreninceye kadar bir zaman dudağını yumması, söz söylememesi gerekir.
  • Kulak vermezse “ti ,ti “ diye manasız sözler söyler; kendisini âlemin dilsizi yapar. 1625
  • Anadan sağır doğan ise hiç dinlemediği için dilsiz olur; nasıl dile gelsin?
  • Çünkü söz söylemek için önce dinlemek gerektir. Söze, kulak verme yolundan gir.
  • Evlere kapılardan girin; rızıkları, sebeplerine teşebbüs ederek arayın!
  • Dinleme ihtiyacı olmaksızın anlaşılan söz, ancak tamahsız ve ihtiyaçsız olan Tanrı’nın sözüdür.
  • Tanrı, yarattığını eşsiz, örneksiz yaratır; üstada tâbi değildir. Herkes ona dayanır; onun dayanacağı bir varlık yoktur. 1630
  • Ondan başka bütün mahlûkat; hem sanatında, hem sözünde üstada tâbidir, örneğe muhtaçtır.
  • Bu söze yabancı değilsen bir hırkaya bürün, bir viraneye çekil ve gözyaşı dök!
  • Çünkü Âdem, Tanrı itabından ağlamakla kurtuldu; tövbekârın nefesi ıslak gözyaşlarıdır.
  • Âdem, yeryüzüne, ağlamak için, daima feryat etmek, inlemek ve mahzun olmak için gelmiştir.
  • Âdem, Firdevs’ten, yedi kat göklerin üstünden ayakları dolaşarak en adi yere, tâ kapı dibine, özür dilemek için gitti. 1635
  • Eğer sen de Âdemoğluysan onun gibi özür dile, onun yolunda yürü!
  • Gönül ateşiyle gözyaşından çerez düz. Bahçe, bulutla güneş yüzünden yetişmiş, yeşermiştir.
  • Sen gözyaşı zevkini ne bilirsin? Görmedikleri gibi ekmek âşığısın!
  • Bu karın dağarcığından ekmeği boşaltırsan ululuk incileri ile doldurursun.
  • Önce can çocuğunu Şeytan sütünden kes de sonra onu meleklere ortak yap. 1640
  • Sen karanlık, mükedder ve bulanık oldukça bil ki melûn Şeytan’la sütkardeşisin!
  • Nur ve kemali arttıran lokma, helâl kazançtan elde edilen lokmadır.