English    Türkçe    فارسی   

1
1671-1720

  • Tanrı kudretiyle; söylenmiş bir sözü söylenmemiş hale getirir. Bir halde ki ne şiş yanar ne kebap!
  • Bütün kalplerdeki nükteleri işitir, gönüllerden o sözü yok eder.
  • Ey ulu kişi! Sana delil ve huccet gerekse “Min âyetin ey nünsiha” ayetini oku.
  • “Ensevküm zikrî ” ayetini de oku velilerin kalplere nisyan koyma kudretini anla!
  • Velîler, hatırlatma ve unutturmaya kadirdirler; şu halde herkesin gönlüne hâkimdirler. 1675
  • Velî, unutturma kudretiyle bir kişinin istidlâl yolunu bağladı mı, o adamın hüneri bile olsa bir iş yapamaz.
  • Siz, yüce kişileri alaya aldınız, bundan bir şey çıkmaz sandınız ama Kur’an’da “Ensevküm” ayetini bir okuyun!
  • Şehir ve köye sahip olan, cisimlerin padişahıdır. Gönül sahibi ise gönüllerinizin sultanıdır.
  • Hiç şüphe yok ki işler, görüşlerin fer’idir. Şu halde insan, ancak göz bebeğinden ibarettir.
  • Ben bunu, tamamı ile söyleyemiyorum, çünkü merkez sahipleri (Peygamberler) men ediyorlar. 1680
  • Mademki halkı unutması ve hatırlaması onun elindedir, imdatlarına da o, erişir.
  • O güzel huylarla huylanmış olan zat, her gece gönüllerden yüz binlerce iyi ve kötü hâtırayı giderir;
  • Gündüzün gönülleri, yine o hâtıralarla doldurmakta; o sedefleri, incilerle dopdolu bir hale getirmektedir.
  • Evvelki düşüncelerin hepsi, Tanrı’nın hidayetiyle sahiplerini tanırlar.
  • Uyanınca, sanat ve hünerin, sebepler kapısını açmak üzere yine sana gelir. 1685
  • Kuyumcunun hüneri demirciye gitmez, bu güzel huylunun huyu, öteki kötüye mal olmaz.
  • Hünerler ve huylar, kıyamet günü, çeyiz gibi sahibine döner.
  • Sanatlar ve tabiatlar, sabah uyandıktan sonra, koşa koşa onun yanına gelirler. (T.M. 1686)
  • Güzel olsun, çirkin olsun... Bütün huylar ve hünerler, sabah çağında sahiplerine gelir;
  • Nitekim posta güvercinleri, gönderilen mektupları, yine uçtukları şehre getirirler. 1690
  • Dudunun, duduların hareketlerini duyması ve kafeste ölümü, tacirin ona ağlaması
  • Dudu, o dudunun yaptığını işitince titredi, düştü, kaskatı oldu.
  • Sahibi, onun böyle düştüğünü görünce yerinden sıçradı, külâhını yere vurdu.
  • Onu, bu renkte, bu halde görerek yerinden fırlayıp yakasını yırttı.
  • Dedi ki: “ Ey güzel ve hoş nağmeli dudu! Sana ne oldu, niçin bu hale geldin?
  • Vah yazık, benim güzel sesli kuşum! Vah yazık, benim gönüldeşim, sırdaşım. 1695
  • Yazık, benim güzel nağmeli kuşum; ruhumun neşesi, bahçem, çiçeğim!
  • Süleyman’ın böyle kuşu olsaydı hiç başka kuşlarla uğraşır mıydı?
  • Vah yazık; ucuz bulduğum kuştan ne çabuk ayrıldım!
  • Ey dil, sen bana çok ziyan veriyorsun! Söyleyen sen olduktan sonra ben sana ne diyeyim?
  • Ey dil, sen hem ateşsin, hem harman! Ne vakte kadar harmanı ateşe vereceksin? 1700
  • Can, ne dersen onu yapmakla beraber gizlice yine senin elinden feryat etmektedir.
  • Ey dil, sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin; hem dermanı olmayan bir dertsin!
  • Hem kuşlara çalınan ıslık, yapılan hilesin; hem yalnızlık ve ayrılık zamanının enisisin!
  • Ey aman bilmez! Bana hiç aman vermiyorsun. Sen, yayını beni öldürmek için kurmuşsun.
  • İşte benim kuşumu uçurdun. Zulüm ve sitem otlağında az otla! 1705
  • Ya bana cevap ver, yahut insafa gel, yahut da bana neşe ve sevinç sebeplerinden birini an!
  • Eyvah benim karanlığı yakıp mahfeden nurum; eyvah, benim gündüzü aydınlatan sabahım!
  • Vah benim güzel uçan; tâ sondan başlangıca kadar uçup gelen kuşum!
  • Cahil insan ilelebet mihnete âşıktır. Kalk, “Fî kebed” e kadar “Lâ uksimü” yü oku!
  • Senin yüzünü gördüm de mihnetten kurtuldum; senin ırmağında köpükten, tortudan arındım. 1710
  • Bu eyvah demeler, bu acınmalar onu görmek, peşin ve elde olan kendi varlığından kesilmek hayaliyledir.
  • (Bu kuşun ölümüne sebep) Tanrı’nın gayreti (kıskanması) idi. Hakk’ın hükmüne çare bulunmaz. Nerede bir gönül ki Tanrı’nın hükmünden yüz parça olmamış olsun!
  • Gayret (kıskançlık) de her şeyden gayrı olan; vasfı söze ve sese sığmayan Tanrı gayretidir (kendisinden başka her şeyi kıskanır).
  • Ah keşke gözyaşım deniz olsaydı da o güzel dilberimin yoluna saçaydım!
  • Benim dudum, benim anlayışlı kuşum; düşüncelerimin, sırlarımın tercümanı! 1715
  • Rızkını vereyim, vermeyeyim... Benim enisimdi. İlk söylenen sözlerden onu hatırlarım benimle ezelî bir âşinadır.
  • O öyle bir duduydu ki sesi, vahiden gelirdi; varlığı varlık meydana gelmeden önceydi.
  • O dudu, senin içinde gizlidir. Sen, şunda bunda onun aksini görmüşsün.
  • O, kuş senin neşeni alır, fakat yine sen ondan neşelenirsin. Onun yaptığı zulmü, adalet gibi kabul edersin.
  • Ey ten uğruna canını yakıp duran! Canını yaktın, tenini aydınlattın. 1720