Şehir ve köye sahip olan, cisimlerin padişahıdır. Gönül sahibi ise gönüllerinizin sultanıdır.
صاحب ده پادشاه جسمهاست ** صاحب دل شاه دلهای شماست
Hiç şüphe yok ki işler, görüşlerin fer’idir. Şu halde insan, ancak göz bebeğinden ibarettir.
فرع دید آمد عمل بیهیچ شک ** پس نباشد مردم الا مردمک
Ben bunu, tamamı ile söyleyemiyorum, çünkü merkez sahipleri (Peygamberler) men ediyorlar. 1680
من تمام این نیارم گفت از آن ** منع میآید ز صاحب مرکزان
Mademki halkı unutması ve hatırlaması onun elindedir, imdatlarına da o, erişir.
چون فراموشی خلق و یادشان ** با وی است و او رسد فریادشان
O güzel huylarla huylanmış olan zat, her gece gönüllerden yüz binlerce iyi ve kötü hâtırayı giderir;
صد هزاران نیک و بد را آن بهی ** میکند هر شب ز دلهاشان تهی
Gündüzün gönülleri, yine o hâtıralarla doldurmakta; o sedefleri, incilerle dopdolu bir hale getirmektedir.
روز دلها را از آن پر میکند ** آن صدفها را پر از در میکند
Evvelki düşüncelerin hepsi, Tanrı’nın hidayetiyle sahiplerini tanırlar.
آن همه اندیشهی پیشانها ** میشناسند از هدایت جانها
Uyanınca, sanat ve hünerin, sebepler kapısını açmak üzere yine sana gelir. 1685
پیشه و فرهنگ تو آید به تو ** تا در اسباب بگشاید به تو
Kuyumcunun hüneri demirciye gitmez, bu güzel huylunun huyu, öteki kötüye mal olmaz.
پیشه زرگر به آهنگر نشد ** خوی این خوش خو به آن منکر نشد
Hünerler ve huylar, kıyamet günü, çeyiz gibi sahibine döner.
پیشهها و خلقها همچون جهیز ** سوی خصم آیند روز رستخیز
Sanatlar ve tabiatlar, sabah uyandıktan sonra, koşa koşa onun yanına gelirler. (T.M. 1686)
پیشهها و خلقها از بعد خواب ** واپس آید هم به خصم خود شتاب
Güzel olsun, çirkin olsun... Bütün huylar ve hünerler, sabah çağında sahiplerine gelir;
پیشهها و اندیشهها در وقت صبح ** هم بدانجا شد که بود آن حسن و قبح
Nitekim posta güvercinleri, gönderilen mektupları, yine uçtukları şehre getirirler. 1690
چون کبوترهای پیک از شهرها ** سوی شهر خویش آرد بهرها
Dudunun, duduların hareketlerini duyması ve kafeste ölümü, tacirin ona ağlaması
شنیدن آن طوطی حرکت آن طوطیان و مردن آن طوطی در قفس و نوحهی خواجه بر وی
Dudu, o dudunun yaptığını işitince titredi, düştü, kaskatı oldu.
چون شنید آن مرغ کان طوطی چه کرد ** پس بلرزید اوفتاد و گشت سرد
Sahibi, onun böyle düştüğünü görünce yerinden sıçradı, külâhını yere vurdu.
خواجه چون دیدش فتاده همچنین ** بر جهید و زد کله را بر زمین
Onu, bu renkte, bu halde görerek yerinden fırlayıp yakasını yırttı.
چون بدین رنگ و بدین حالش بدید ** خواجه بر جست و گریبان را درید
Dedi ki: “ Ey güzel ve hoş nağmeli dudu! Sana ne oldu, niçin bu hale geldin?
گفت ای طوطی خوب خوش حنین ** این چه بودت این چرا گشتی چنین
Vah yazık, benim güzel sesli kuşum! Vah yazık, benim gönüldeşim, sırdaşım. 1695
ای دریغا مرغ خوش آواز من ** ای دریغا هم دم و هم راز من
Yazık, benim güzel nağmeli kuşum; ruhumun neşesi, bahçem, çiçeğim!
ای دریغا مرغ خوش الحان من ** راح روح و روضه و ریحان من
Süleyman’ın böyle kuşu olsaydı hiç başka kuşlarla uğraşır mıydı?
گر سلیمان را چنین مرغی بدی ** کی خود او مشغول آن مرغان شدی
Vah yazık; ucuz bulduğum kuştan ne çabuk ayrıldım!
ای دریغا مرغ کارزان یافتم ** زود روی از روی او بر تافتم
Ey dil, sen bana çok ziyan veriyorsun! Söyleyen sen olduktan sonra ben sana ne diyeyim?
ای زبان تو بس زیانی بر وری ** چون تویی گویا چه گویم من ترا
Ey dil, sen hem ateşsin, hem harman! Ne vakte kadar harmanı ateşe vereceksin? 1700
ای زبان هم آتش و هم خرمنی ** چند این آتش در این خرمن زنی
Can, ne dersen onu yapmakla beraber gizlice yine senin elinden feryat etmektedir.
در نهان جان از تو افغان میکند ** گر چه هر چه گوییاش آن میکند
Ey dil, sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin; hem dermanı olmayan bir dertsin!
ای زبان هم گنج بیپایان تویی ** ای زبان هم رنج بیدرمان تویی
Hem kuşlara çalınan ıslık, yapılan hilesin; hem yalnızlık ve ayrılık zamanının enisisin!
هم صفیر و خدعهی مرغان تویی ** هم انیس وحشت هجران تویی
Ey aman bilmez! Bana hiç aman vermiyorsun. Sen, yayını beni öldürmek için kurmuşsun.
چند امانم میدهی ای بیامان ** ای تو زه کرده به کین من کمان
İşte benim kuşumu uçurdun. Zulüm ve sitem otlağında az otla! 1705
نک بپرانیده ای مرغ مرا ** در چراگاه ستم کم کن چرا
Ya bana cevap ver, yahut insafa gel, yahut da bana neşe ve sevinç sebeplerinden birini an!
یا جواب من بگو یا داد ده ** یا مرا ز اسباب شادی یاد ده
Eyvah benim karanlığı yakıp mahfeden nurum; eyvah, benim gündüzü aydınlatan sabahım!
ای دریغا نور ظلمت سوز من ** ای دریغا صبح روز افروز من
Vah benim güzel uçan; tâ sondan başlangıca kadar uçup gelen kuşum!
ای دریغا مرغ خوش پرواز من ** ز انتها پریده تا آغاز من
Cahil insan ilelebet mihnete âşıktır. Kalk, “Fî kebed” e kadar “Lâ uksimü” yü oku!
عاشق رنج است نادان تا ابد ** خیز لا أقسم بخوان تا فی کبد
Senin yüzünü gördüm de mihnetten kurtuldum; senin ırmağında köpükten, tortudan arındım. 1710
از کبد فارغ بدم با روی تو ** وز زبد صافی بدم در جوی تو
Bu eyvah demeler, bu acınmalar onu görmek, peşin ve elde olan kendi varlığından kesilmek hayaliyledir.
این دریغاها خیال دیدن است ** وز وجود نقد خود ببریدن است
(Bu kuşun ölümüne sebep) Tanrı’nın gayreti (kıskanması) idi. Hakk’ın hükmüne çare bulunmaz. Nerede bir gönül ki Tanrı’nın hükmünden yüz parça olmamış olsun!
غیرت حق بود و با حق چاره نیست ** کو دلی کز حکم حق صد پاره نیست
Gayret (kıskançlık) de her şeyden gayrı olan; vasfı söze ve sese sığmayan Tanrı gayretidir (kendisinden başka her şeyi kıskanır).
غیرت آن باشد که او غیر همه ست ** آن که افزون از بیان و دمدمه ست
Ah keşke gözyaşım deniz olsaydı da o güzel dilberimin yoluna saçaydım!
ای دریغا اشک من دریا بدی ** تا نثار دل بر زیبا بدی
Benim dudum, benim anlayışlı kuşum; düşüncelerimin, sırlarımın tercümanı! 1715
طوطی من مرغ زیرکسار من ** ترجمان فکرت و اسرار من
Rızkını vereyim, vermeyeyim... Benim enisimdi. İlk söylenen sözlerden onu hatırlarım benimle ezelî bir âşinadır.
هر چه روزی داد و ناداد آیدم ** او ز اول گفته تا یاد آیدم
O öyle bir duduydu ki sesi, vahiden gelirdi; varlığı varlık meydana gelmeden önceydi.
طوطیی کاید ز وحی آواز او ** پیش از آغاز وجود آغاز او
O dudu, senin içinde gizlidir. Sen, şunda bunda onun aksini görmüşsün.
اندرون تست آن طوطی نهان ** عکس او را دیده تو بر این و آن
O, kuş senin neşeni alır, fakat yine sen ondan neşelenirsin. Onun yaptığı zulmü, adalet gibi kabul edersin.
میبرد شادیت را تو شاد از او ** میپذیری ظلم را چون داد از او
Ey ten uğruna canını yakıp duran! Canını yaktın, tenini aydınlattın. 1720
ای که جان را بهر تن میسوختی ** سوختی جان را و تن افروختی
Ben yandım, kavını tutuşturmak isteyen bana gelsin, benden tutuştursun da çerçöpü alevlensin, yaksın!
سوختم من سوخته خواهد کسی ** تا ز من آتش زند اندر خسی
Kav, ateş alma kabiliyetindendir, şu halde ateşi cezbeden kavı al!
سوخته چون قابل آتش بود ** سوخته بستان که آتش کش بود
Vah vah vah; yazıklar olsun... öyle bir ay bulut altına girdi!
ای دریغا ای دریغا ای دریغ ** کانچنان ماهی نهان شد زیر میغ
Nasıl bahsedeyim? Gönül ateşi şiddetle alevlendi; ayrılık aslanı çıldırdı, kan döker bir hale geldi.
چون زنم دم کاتش دل تیز شد ** شیر هجر آشفته و خون ریز شد
Ayıkken bile titiz ve sarhoş olan, kadehi ele alınca nasıl olur? 1725
آن که او هوشیار خود تند است و مست ** چون بود چون او قدح گیرد به دست
Anlatılamayacak derecede sarhoş olan bir aslan, çayırlığa gelince oraya yayılmış yeşilliklerden neşelenir, sarhoşluğu büsbütün fazlalaşır.
شیر مستی کز صفت بیرون بود ** از بسیط مرغزار افزون بود
Ben kafiye düşünürüm; sevgilim bana der ki: “Yüzümden başka hiçbir şey düşünme!
قافیه اندیشم و دل دار من ** گویدم مندیش جز دیدار من