English    Türkçe    فارسی   

1
1854-1903

  • Şeytan onun gibi binlerce kişiyi ırmağa atmıştır!
  • Dünyanın lütfetmesi ve yaltaklanması, hoş bir lokmadır, ama az ye. Çünkü ateşten bir lokmadır! 1855
  • Ateş gizlidir, zevki meydanda. Dumanı sonunda meydana çıkar.
  • Sen “Ben o metihleri yutar mıyım? O, tamahından methediyor. Ben, onu anlarım” deme!
  • Seni metheden, halk içinde aleyhinde bulunursa onun tesiriyle gönlün, günlerce yanar.
  • Onun; mahrumiyetten senden umduğunu elde edemeyip ziyan ettiğinden dolayı aleyhinde bulunduğu halde,
  • O sözler, gönlüne dokunur, onun tesiri altında kalırsın. Metihten de bir ululuk gelir, dene de bak! 1860
  • Medihin de günlerce tesiri altında kalırsın. O metih canın ululanmasına, aldanmasına sebep olur.
  • Fakat bu tesir, zahiren görünmez, çünkü methedilmek tatlıdır. Kınanmak acı olduğundan derhal kötü görünür.
  • Kınanmak, kaynatılmış ilâç ve hap gibidir; içer, yahut yutarsa uzun bir müddet ıstırap ve elem içinde kalırsın.
  • Tatlı yersen onun zevki bir andır, tesiri öbürü kadar sürmez.
  • Zahiren uzun sürdüğü için de tesiri, gizlidir. Her şeyi, zıddıyla anla! 1865
  • Medhin tesiri, şekerin tesirine benzer; gizli tesir eder ve bir müddet sonra vücutta deşilmesi icabeden bir çıban çıkar.
  • Nefis çok övülmesi yüzünden Firavunlaştı. Alçak gönüllü, hor, hakir ol; ululuk taslama!
  • Elinden geldikçe kul ol, sultan olma! Top gibi zahmet çekici ol, çevgân olma!
  • Yoksa senin bu letafetin, bu güzelliğin kalmayınca o, seninle düşüp kalkanlar, senden usanırlar.
  • Evvelce seni aldatıp duranlar, o vakit seni görünce “Şeytan” adını takarlar. 1870
  • Seni kapı dibinde görünce hepsi birden “Mezarından çıkmış hortlak” derler;
  • Genç oğlan gibi. Ona önce Tanrı adını takarlar, bu yaltaklıkla tuzağa düşürmek isterler.
  • Fakat kötülükle adı çıkıp da zaman geçince bu kötülükte sakalı çıkınca; artık ona yaklaşmaktan Şeytan bile utanır.
  • Şeytan, adamın yanına bir kötülük için gelir; senin yanına gelmez. Çünkü sen Şeytan’dan da betersin.
  • Şeytan, sen insan oldukça izini izler, ardından koşar, sana şarabını tattırırdı. 1875
  • Ey bir işe yaramaz adam! Şeytan huyunda ayak direyip şeytanlaşınca senden Şeytan da kaçmaktadır.
  • Eteğine sarılan kimse de, sen bu hale gelince senden kaçar!
  • “ Mâşâllahu Kân “ sözünün tefsiri
  • Bunların hepsini söyledik ama Tanrı inayetleri olmadıkça Tanrı yolunda hiçiz, hiç!
  • Tanrı’nın ve Tanrı erlerinin inayetleri olmazsa melek bile olsa defteri kapkaradır.
  • Ey Tanrı, ey ihsanı hacetler reva eden! Sana karşı hiçbir kimsenin adını anmak lâyık değil. 1880
  • Bu kadarcık irşat kudretini de sen bağışladın, şimdiye kadar nice ayıplarımızı örttün.
  • Ezelde bağışladığın irfan katrasını, denizlerine ulaştır.
  • Canımdaki, bir katra ilimden ibarettir; onu ten havasından, ten toprağından kurtar!
  • Bu topraklar, onu örtmeden; bu rüzgârlar, onu kurutmadan önce sen halâs et!
  • Gerçi rüzgârlar, onu kurutsa, mahvetse bile sen, onlardan tekrar kurtarmağa ve almağa kâdirsin. 1885
  • Havaya giden yahut yere dökülen katra, senin kudret hazinenden nasıl kaçabilir?
  • Yok olsa yahut yokluğun yüz kat dibine girse bile sen onu çağırınca başını ayak yapıp koşar.
  • Yüzbinlerce zıt, zıddını mahveder; sonra senin emrin yine onları varlık âlemine getirir.
  • Aman ya Rabbi! Her an yokluk âleminden varlık âlemine katar katar yüz binlerce kervan gelip durmakta!
  • Hele her gece, bütün ruhlar, bütün akıllar, o uçsuz bucaksız derin denizde batar, yok olurlar. 1890
  • Yine sabah vakti, o Tanrı’ya mensup ruhlar ve akıllar, balıklar gibi denizden baş çıkarırlar.
  • Güz mevsiminde o yüz binlerce dallar, yapraklar; bozguna uğrayıp ölüm denizine giderler.
  • Kara kuzgun; yaslılar gibi siyahlar giyinerek bağlarda, yeşilliklerin matemini tutar.
  • Varlık köyünün sahibinden, yokluğa, “Yediklerini geri ver” diye tekrar ferman çıkar.
  • “Ey kara ölüm; nebattan, ilâç olacak otlardan, köklerden, yapraklardan ne yedinse geri ver!” (diye emredilir) 1895
  • Kardeş, bir an için aklını başına al! Sende de her an hazan ve bahar var.
  • Gönül bahçesinin yemyeşil, terütaze, goncalar, güller, serviler ve yaseminlerle dolu olduğunu gör!
  • Yaprakların çokluğundan dal gizlenmiş; güllerin fazlalığından kır ve köşk görünmüyor.
  • Akl-ı Külden gelen bu sözler de, o gül bahçesinin, o servi ve sümbüllerin kokusudur.
  • Gül olmayan yerden gül kokusu geldiğini, şarap olmayan yerde şarabın kaynayıp coştuğunu hiç gördün mü ki? 1900
  • Koku sana kılavuz ve rehberdir. Seni tâ ebedî Cennete ve kevser ırmağına götürür.
  • Koku, göze ilâçtır, nurunu artırır. Yakup’un gözü, bir kokudan açıldı.
  • Kötü koku gözü karartır. Yusuf’un kokusu ise göze nur verir.