Mustafa, “Beni görene benim yüzümü gören kişiyi görene ne mutlu” dedi.
گفت طوبی من رآنی مصطفا ** و الذی یبصر لمن وجهی رأی
Bir mumdan yanmış olan çırağı gören, yakînen o mumu görmüştür.
چون چراغی نور شمعی را کشید ** هر که دید آن را یقین آن شمع دید
Bu tarzda o mumdan yakılan çırağdan başka bir çırağ, ondan da diğer bir mum yakılsa ve ta yüzüncü muma kadar, hep o ilk mumun nuru intikal etse, sonuncu mumu görmek, hepsinin aslı olan ilk mumu görmektir.
همچنین تا صد چراغ ار نقل شد ** دیدن آخر لقای اصل شد
İstersen o nuru, son çırağdan al, istersen ilk çırağdan hiç fark yok.
خواه از نور پسین بستان تو آن ** هیچ فرقی نیست خواه از شمعدان
Nuru, dilersen son gelenlerin mumundan gör, dilersen geçmişlerin mumundan.1950
خواه بین نور از چراغ آخرین ** خواه بین نورش ز شمع غابرین
“ Zamanınızdaki günlerde Rabbinizin güzel kokuları vardır. Kendinize gelin; o güzel kokuları almaya çalışın “ hadisinin tefsiri
در بیان این حدیث که إن لربکم فی أیام دهرکم نفحات ألا فتعرضوا لها
Peygamber, “Hakkın güzel ve temiz kokuları, bu günlerde esecek,
گفت پیغمبر که نفحتهای حق ** اندر این ایام میآرد سبق
O vakitlere kulak verin, aklınız o vakitlerde olsun ki, bu çeşit güzel kokuları alasınız, bu fırsatı kaçırmayınız dedi.
گوش و هش دارید این اوقات را ** در ربایید این چنین نفحات را
Güzel koku geldi, sizin haberiniz yokken esip, esip gitti... Dilediğine can bağışlayıp geçti.
نفحه آمد مر شما را دید و رفت ** هر که را که خواست جان بخشید و رفت
Başka bir koku daha erişti; uyanık ol ey arkadaş, uyanık ol ki bundan da mahrum kalmayasın.
نفحهی دیگر رسید آگاه باش ** تا از این هم وانمانی خواجهتاش
Ateş meşrepli olan can, ondan ateş söndürme kabiliyetini kazandı. Hoş olmayan can, onun lûtfu ile hoş bir hale geldi.1955
جان ناری یافت از وی انطفا ** مرده پوشید از بقای او قبا
Bu tazelik, Tûbâ ağacının tazeliği; bu hareket, Tûbâ ağacının hareketidir. Halkın hareketlerine benzemez.
تازگی و جنبش طوبی است این ** همچو جنبشهای حیوان نیست این
Eğer bu ebedî nefha, yere göğe nazil olsa… yer ehliyle gök ehlinin ödleri su kesilirdi.
گر در افتد در زمین و آسمان ** زهرههاشان آب گردد در زمان
Esasen bu nihayeti olmayan nefhanın korkusundan, gökler, yeryüzü ve dağlar o emaneti yüklenmekten çekindiler. “Feebeyne en yahmilnehâ” ayetini oku da gör.
خود ز بیم این دم بیمنتها ** باز خوان فأبين أن یحملنها
Korkusundan dağın yüreği kan olmasaydı “Eşfakne minhâ” denir miydi?
ور نه خود أشفقن منها چون بدی ** گرنه از بیمش دل که خون شدی
Bu Tanrı kokusu dün gece bize bir başka türlü zuhur etti, fakat birkaç lokma geldi, kapıyı kapadı.1960
دوش دیگر لون این میداد دست ** لقمهی چندی در آمد ره ببست
Lokma için bir Lokman, rehin oldu. Şimdi Lokman'ın sırası; ey lokma sen çekil.
بهر لقمه گشته لقمانی گرو ** وقت لقمان است ای لقمه برو
Bu mihnet ve meşakkat lokması yüzünden Lokman'ın ayağına batan dikeni çıkarın.
از هوای لقمهی این خار خار ** از کف لقمان همیجویید خار
Onun ayağında diken değil, gölgesi bile yok. Fakat siz, hırstan onu fark edemiyorsunuz.
در کف او خار و سایهش نیز نیست ** لیکتان از حرص آن تمییز نیست
Hurma olarak gördüğünü diken bil. Çünkü sen çok nankör, çok görgüsüzsün!
خار دان آن را که خرما دیدهای ** ز آن که بس نان کور و بس نادیدهای
Lokmanın canı, Tanrının bir gül bahçesindeyken neden can ayağı bir dikenden incinsin.1965
جان لقمان که گلستان خداست ** پای جانش خستهی خاری چراست
Bu diken yiyen vücut, devedir. Mustafa’dan doğan da bu deveye binmiştir.
اشتر آمد این وجود خار خوار ** مصطفی زادی بر این اشتر سوار
Ey deve! Sırtında öyle bir gül dengi var ki kokusundan sende, yüzlerce gül bahçesi meydana gelmiştir.
اشترا تنگ گلی بر پشت تست ** کز نسیمش در تو صد گلزار رست
Hâlbuki sen, hâlâ mugeylân dikenine ve kumsala meylediyorsun. Bu arta kalası dikenden gülü nasıl toplayacaksın?
میل تو سوی مغیلان است و ریگ ** تا چه گل چینی ز خار مردهریگ
Ey bu arama yüzünden taraf taraf, bucak bucak dolaşıp duran! Ne vakte kadar “Nerede bu gül bahçesi” diyeceksin?
ای بگشته زین طلب از کو به کو ** چند گویی کین گلستان کو و کو
Ayağındaki bu dikeni çıkarmadıkça gözün görmez. Nasıl dönüp dolaşabilirsin?1970
پیش از آن کین خار پا بیرون کنی ** چشم تاریک است جولان چون کنی
Ne şaşılacak şey, cihana sığmayan Âdemoğlu, gizlice bir dikenin başında dolaşıp durmakta!
آدمی کاو مینگنجد در جهان ** در سر خاری همیگردد نهان
Mustafa bir hemdem elde etmek için geldi; “Kellimînî yâ Humeyrâ” dedi.
مصطفی آمد که سازد هم دمی ** کلمینی یا حمیراء کلمی
“Ey Humeyrâ! Nalı ateşe koyda bu dağ, lâl haline gelsin” buyurdu.
ای حمیراء آتش اندر نه تو نعل ** تا ز نعل تو شود این کوه لعل
Humeyrâ kelimesi, müennestir, can da müennsi semâidir. Araplar cana müennes demişlerdir.
این حمیراء لفظ تانیث است و جان ** نام تانیثاش نهند این تازیان
Fakat canın müenneslikten pervası yok. Çünkü ruhun ne erkekle bir alakası var, ne kadınla!1975
لیک از تانیث جان را باک نیست ** روح را با مرد و زن اشراک نیست
Müzekkerden de yükselir, müennesten de. Bu, kurudan yaştan meydana gelen ruh (-u hayvanî) değildir ki.
از مونث وز مذکر برتر است ** این نه آن جان است کز خشک و تر است
Bu can, ekmekten kuvvetlenen yahut kâh şöyle, kâh böyle bir hale gelen can değildir.
این نه آن جان است کافزاید ز نان ** یا گهی باشد چنین گاهی چنان
Bu ruh hoşluk verir, hoştur, hoşluğun ta kendisidir. Ey maksadına erişmek için vesilelere baş vuran! Hoş olmayan, insanı hoş bir hale getiremez.
خوش کننده ست و خوش و عین خوشی ** بیخوشی نبود خوشی ای مرتشی
Sen şekerden tatlı bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür.
چون تو شیرین از شکر باشی بود ** کان شکر گاهی ز تو غایب شود
Fakat fazla vefakârlık sebebiyle tamamen şeker olursan buna imkân yoktur. Nasıl olurda şekerden tat ayrılır, imkânı var mı?1980
چون شکر گردی ز تاثیر وفا ** پس شکر کی از شکر باشد جدا
Ey hoş arkadaş! Âşık, halis ve sâf şarabı, kendisinden bulur, onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl kaybolur, (bu sırra akıl ermez).
عاشق از خود چون غذا یابد رحیق ** عقل آن جا گم شود گم ای رفیق
Aklı cüzi sırra sahip gibi görünürse de hakikatte aşkı inkâr eder.
عقل جزوی عشق را منکر بود ** گر چه بنماید که صاحب سر بود
Zekidir bilir; fakat yok olmamıştır. Melek bile yok olmadıkça şeytandır.
زیرک و داناست اما نیست نیست ** تا فرشته لا نشد اهریمنی است
Aklı cüzi sözde ve işte bizim dostumuzdur. Ama hal bahsine gelirsen orada bir hiçten, bir yoktan ibarettir.
او به قول و فعل یار ما بود ** چون به حکم حال آیی لا بود
Varlıktan fâni olmadığı için o, hiçtir, yoktur. Kendi dileğiyle yok olmayınca nihayet zorla, istemediği halde yok olacaktır. Bu da ona yeter.1985
لا بود چون او نشد از هست نیست ** چون که طوعا لا نشد کرها بسی است
Can, kemaldir, çağırması sesi de kemaldir. Onun için Mustafa “Ey Bilâl bizi dinlendir ferahlandır;
جان کمال است و ندای او کمال ** مصطفی گویان ارحنا یا بلال
Ey Bilâl! Gönlüne nefhettiğim o nefhadan, o feyizden dalga dalga coşan sesini yücelt.
ای بلال افراز بانگ سلسلت ** ز آن دمی کاندر دمیدم در دلت
Âdem’i bile kendinden geçiren, gök ehlinin bile akıllarını hayrete düşüren o nefhayla sesini yükselt!” buyurdu.
ز آن دمی کادم از آن مدهوش گشت ** هوش اهل آسمان بیهوش گشت
Mustafa o güzel sesle kendinden geçti. Ta’rîs gecesinde namazı kaçtı.
مصطفی بیخویش شد ز آن خوب صوت ** شد نمازش از شب تعریس فوت
O mübarek uykudan başkaldırmadı; sabah namazının vakti geçip kuşluk çağı geldi.1990
سر از آن خواب مبارک بر نداشت ** تا نماز صبحدم آمد به چاشت
Ta’rîs gecesi, o gelinin huzurunda tertemiz canları, el öpme devletine erişti.
در شب تعریس پیش آن عروس ** یافت جان پاک ایشان دستبوس
Aşk ve can... her ikisi de gizli ve örtülüdür. Tanrıya gelin dediğim için beni ayıplama.
عشق و جان هر دو نهانند و ستیر ** گر عروسش خواندهام عیبی مگیر
Sevgili, benim sözüme darılsaydı susardım; bana bir lâhzacık mühlet verseydi sükût ederdim.
از ملولی یار خامش کردمی ** گر همو مهلت بدادی یک دمی
Fakat “Söyle, bu söz ayıp olmaz. Senin sözün, gayb âlemindeki kaza ve kaderin zuhurundan başka bir şey değildir” demekte.