Ey can, bu âlemin direği gaflettir. Akıllılık, uyanıklık, bu dünya için afettir.
استن این عالم ای جان غفلت است ** هوشیاری این جهان را آفت است
Akıllılık o âlemdendir, galip gelirse bu âlem alçalır.
هوشیاری ز آن جهان است و چو آن ** غالب آید پست گردد این جهان
Akıllılık güneştir, hırs ise buzdur. Akıllılık sudur, bu âlem kirdir.
هوشیاری آفتاب و حرص یخ ** هوشیاری آب و این عالم وسخ
Dünyada hırs ve haset kükremesin diye o âlemden akıllılık, ancak sızar, sızıntı halinde gelir.
ز آن جهان اندک ترشح میرسد ** تا نغرد در جهان حرص و حسد
Gayb âleminden çok sızarsa bu dünyada ne hüner kalır, ne de ayıp.2070
گر ترشح بیشتر گردد ز غیب ** نی هنر ماند در این عالم نه عیب
Bu bahsin sonu yoktur. Başlamış olduğun söze dön, tekrar çalgıcının, hikâyesine devam et.
این ندارد حد سوی آغاز رو ** سوی قصهی مرد مطرب باز رو
Çalgıcı hikâyesinin söylenmedik kısmı ve çalgıcının kurtuluşu
بقیهی قصهی پیر چنگی و بیان مخلص آن
O, öyle çalgıcıydı ki âlem, onun yüzünden neşeyle dolmuştu. Dinleyenler sesinden garip garip hayallere dalıyorlar, şaşılacak hallere düşüyorlardı.
مطربی کز وی جهان شد پر طرب ** رسته ز آوازش خیالات عجب
Gönül kuşu onun nağmesiyle uçmakta; canın aklı, sesine hayran olmaktaydı.
از نوایش مرغ دل پران شدی ** وز صدایش هوش جان حیران شدی
Fakat zaman geçip ihtiyarlayınca evvelce doğan kuşu gibi olan canı, acizlikten sinek avlamaya başladı.
چون بر آمد روزگار و پیر شد ** باز جانش از عجز پشهگیر شد
Sırtı, küp sırtı gibi eğrildi, kamburlaştı. Gözlerinin üstünde kaşlar, âdeta eyer kuskununa döndü.2075
پشت او خم گشت همچون پشت خم ** ابروان بر چشم همچون پالدم
Onun cana can katan lâtif sesi fena, iğrenç, çirkin yürek tırmalayıcı geldi.
گشت آواز لطیف جان فزاش ** زشت و نزد کس نیرزیدی به لاش
Zühere’nin bile haset ettiği o güzel sesi, kart eşeğin sesine benzedi.
آن نوای رشک زهره آمده ** همچو آواز خر پیری شده
Zaten hangi hoş vardır ki nahoş olmamıştır? Yahut hangi tavan vardır ki yıkılmamış, yere serilmemiştir.
خود کدامین خوش که او ناخوش نشد ** یا کدامین سقف کان مفرش نشد
Ancak Sûr’un üfürülmesi, nefeslerinin aksinden ibaret olan yüce azizlerin sesleri, bundan müstesnadır; onların sesleri bakidir.
غیر آواز عزیزان در صدور ** که بود از عکس دمشان نفخ صور
Onların gönülleri, öyle bir gönüldür ki gönüller, ondan sarhoştur. Yoklukları öyle bir yokluktur ki bizim varlıklarımız, o yokluktan var olmuşlardır.2080
اندرونی کاندرونها مست از اوست ** نیستی کاین هستهامان هست از اوست
Her fikrin, her sesin kehlibarı (fikirleri ve sesleri çeken) o gönüldür. İlham, vahiy ve sır lezzeti yine o gönülden ibarettir.
کهربای فکر و هر آواز او ** لذت الهام و وحی و راز او
Çalgıcı bir hayli ihtiyarlayıp zayıflayınca kazançsızlıktan bir parçacık yufka ekmeğine bile muhtaç hale geldi.
چون که مطرب پیرتر گشت و ضعیف ** شد ز بیکسبی رهین یک رغیف
Dedi ki: “Tanrım, bana çok ömür ve mühlet verdin, hakir bir kişiye karşı lütuflarda bulundun.
گفت عمر و مهلتم دادی بسی ** لطفها کردی خدایا با خسی
Yetmiş yıldır isyan edip durdum. Benden bir gün bile ihsanını kesmedin.
معصیت ورزیدهام هفتاد سال ** باز نگرفتی ز من روزی نوال
Bugün kazanç yok, senin konuğunum. Çengi sana çalacağım, gayrı seninim.”2085
نیست کسب امروز مهمان توام ** چنگ بهر تو زنم آن توام
Çengi omuzlayıp Tanrı aramağa yola düştü; ah ederek Medine Mezarlığına doğru yollandı.
چنگ را برداشت و شد الله جو ** سوی گورستان یثرب آه گو
“Tanrı’dan kiriş parası isteyeceğim. Çünkü o kendisine karşı halis olan kalplere kerem ve ihsanıyla eder” dedi.
گفت خواهم از حق ابریشم بها ** کاو به نیکویی پذیرد قلبها
Bir hayli çenk çalıp ağladı ve başını yere koydu, çengi yastık yaptı bir mezara yaslandı.
چون که زد بسیار و گریان سر نهاد ** چنگ بالین کرد و بر گوری فتاد
Çalgıcıyı uyku bastırdı, can kuşu kafesten kurtuldu; çalgıyı da bırakıp sıçradı.
خواب بردش مرغ جانش از حبس رست ** چنگ و چنگی را رها کرد و بجست
Sâf bir âleme, can sahrasına vararak tenden ve cihan mihnetinden kurtuldu.2090
گشت آزاد از تن و رنج جهان ** در جهان ساده و صحرای جان
Canı, orada macerasını şöyle terennüm etmekteydi: Beni burada bıraksalardı.
جان او آن جا سرایان ماجرا ** کاندر اینجا گر بماندندی مرا
Canım bu bahçede, bu bahar çağında ne hoş bir hale gelir, bu ovanın bu gayb lâleliğinin sarhoşu olurdu.
خوش بدی جانم در این باغ و بهار ** مست این صحرا و غیبی لالهزار
امر میآمد که نی طامع مشو ** چون ز پایت خار بیرون شد برو
Canı ise orada, Tanrı’nın rahmet ve ihsanı meydanında “Durakla, bekle” demekteydi.
مول مولی میزد آن جا جان او ** در فضای رحمت و احسان او
Hâtif’in rüyada Ömer’e “ Beytülmalden şu kadar mal al, mezarlıkta yatan o adama ver “ demesi
در خواب گفتن هاتف مر عمر را رضی الله عنه که چندین زر از بیت المال به آن مرد ده که در گورستان خفته است
O sırada Hak Ömer’e bir uyku verdi ki kendini uykudan alamadı.
آن زمان حق بر عمر خوابی گماشت ** تا که خویش از خواب نتوانست داشت
“Bu mûtat bir şey değildi. Bu uyku, gayb âleminden geldi. Sebepsiz olamaz” diye taaccüpte kaldı.2105
در عجب افتاد کاین معهود نیست ** این ز غیب افتاد بیمقصود نیست
Başını koydu, uyudu. Rüyasında hak tarafından bir ses geldi, bu sesi ruhu duydu.
سر نهاد و خواب بردش خواب دید ** کامدش از حق ندا جانش شنید
O ses öyle bir sesti ki her sesin nağmenin aslıdır. Asıl ses odur, o sesten başka sesler, aksi sedadır.
آن ندایی کاصل هر بانگ و نواست ** خود ندا آن است و این باقی صداست
Türk, Kürt, Zenci, Acem, Arap bütün milletler kulağa, dudağa muhtaç olmadan bu sesi anlamışlardır.
ترک و کرد و پارسی گو و عرب ** فهم کرده آن ندا بیگوش و لب
Hattâ Türk, Acem ve Zenci şöyle dursun... o sesi dağlar taşlar bile işitmiştir.
خود چه جای ترک و تاجیک است و زنگ ** فهم کرده ست آن ندا را چوب و سنگ
Her dem Tanrı’dan “ Elestü” sesi gelir, cevherlerle arazlar da o sesten var olmaktadırlar.2110
هر دمی از وی همیآید أ لست ** جوهر و اعراض میگردند هست
Gerçi bunlardan zâhiren “Belâ” sesi gelmezse de onların yokluktan gelmeleri, var olmaları “Belâ” demeleridir.
گر نمیآید بلی ز یشان ولی ** آمدنشان از عدم باشد بلی
Ağacın, taşın anlayışını söyledim ya. Hemen şimdicik bunu anlatan şu hikâyeyi dinle!
ز آن چه گفتم من ز فهم سنگ و چوب ** در بیانش قصهای هش دار خوب
Cemaat çoğaldı, vâzettiğin zaman mübarek yüzünü göremiyoruz diye Peygamber Sallâllahu Aleyhi vesellem için mimber yaptıkları vakit (evvelce dayanıp vâzettiği) Hannâne direğinin inlemesi ve Peygamber’le sahabenin o iniltiyi işitmeleri, Mustafa Sallâllahu Aleyhi vesselem’in o direkle açıkça sual ve cevabı
نالیدن ستون حنانه چون برای پیغامبر علیه السلام منبر ساختند که جماعت انبوه شد گفتند ما روی مبارک تو را به هنگام وعظ نمیبینیم و شنیدن رسول و صحابه آن ناله را و سؤال و جواب مصطفی صلی الله علیه و اله و سلم با ستون صریح
Hannâne direği, Peygamberin ayrılığı yüzünden akıl sahipleri gibi ağlayıp inliyordu.
استن حنانه از هجر رسول ** ناله میزد همچو ارباب عقول
Peygamber, “Ey direk, ne istiyorsun?” dedi. O da “Canım, ayrılığından kan kesildi.
گفت پیغمبر چه خواهی ای ستون ** گفت جانم از فراقت گشت خون
Bana dayanıyordun, şimdi beni bıraktın. Mimberin üstüne çıktın” dedi.2115
مسندت من بودم از من تاختی ** بر سر منبر تو مسند ساختی