Bu sopa nedir? Kıyaslar, deliller. O sopayı onlara kim verdi? Gören Tanrı!
این عصا چه بود قیاسات و دلیل ** آن عصا کی دادشان بینا جلیل
Sopa, mademki savaş ve kavga âletidir; ey kör, o sopayı kır, paramparça et!
چون عصا شد آلت جنگ و نفیر ** آن عصا را خرد بشکن ای ضریر
O size sopa verdi de öyle meydana çıktınız. Sonra da kızgınlıkla o sopayı yine ona vurdunuz.
او عصاتان داد تا پیش آمدید ** آن عصا از خشم هم بر وی زدید
Ey körler güruhu! Ne iştesiniz, ne yapıyorsunuz? Aranıza bir gören kişi alın!
حلقهی کوران به چه کار اندرید ** دیدبان را در میانه آورید
Sen de sana sopa verenin eteğini tut. Bak bir kere Âdem Peygamber istidlâl ve isyan yüzünden neler çekti?2140
دامن او گیر کاو دادت عصا ** در نگر کادم چها دید از عصی
Mûsâ ve Muhammed’in mucizelerine dikkat et. Sopa nasıl yılan şekline girdi, direk nasıl irfan sahibi oldu?
معجزهی موسی و احمد را نگر ** چون عصا شد مار و استن با خبر
Sopa yılan şekline girdi, direkten de inilti duyuldu. Bu mucizeleri, dini izhar için günde beş kere ilân ederler.
از عصا ماری و از استن حنین ** پنج نوبت میزنند از بهر دین
Bu din lezzeti eğer akla aykırı olmasaydı bunca mucizeye hacet var mıydı?
گرنه نامعقول بودی این مزه ** کی بدی حاجت به چندین معجزه
Akıl akla uygun olan her şeyi; mucizesiz, keşmekeşsiz kabul eder.
هر چه معقول است عقلش میخورد ** بیبیان معجزه بیجر و مد
Bu bâkir yolu, akla aykırı (akıl hududundan hariç, kıyas ve istidlâle sığmaz) gör ve bu görüş, her devlet sahibine makbuldür; buna da dikkat et.2145
این طریق بکر نامعقول بین ** در دل هر مقبلی مقبول بین
Şeytanlarla canavarlar, nasıl insan korkusundan ve hasetlerinden ürküp adalara, ıssız yerlere kaçtılarsa,
همچنان کز بیم آدم دیو و دد ** در جزایر در رمیدند از حسد
Münkirler de Peygamberlerin mucizelerinden korkup başlarını otların içlerine sokmuşlar.
هم ز بیم معجزات انبیا ** سر کشیده منکران زیر گیا
Bu suretle müslümanlık ediyle anılarak yaşamak, kim olduklarını, ne inanışta bulunduklarını sana bildirmemek istemişlerdir.
تا به ناموس مسلمانی زیاند ** در تسلس تا ندانی که کیاند
Kalpazanlar, kalp paraya nasıl gümüş sürerler ve üstüne padişahın adını kazırlarsa,
همچو قلابان بر آن نقد تباه ** نقره میمالند و نام پادشاه
Onları sözlerinin dış yüzü de tevhit ve şeriattir; fakat iç yüzü, ekmekteki delice tohumuna benzer.2150
ظاهر الفاظشان توحید و شرع ** باطن آن همچو در نان تخم صرع
Felsefecinin, dini inkâra, yahut din ehliyle mübahaseye kudreti yoktur. Böyle bir şeye girişirse Hak din, onu mahveder.
فلسفی را زهره نی تا دم زند ** دم زند دین حقش بر هم زند
Onun eli, ayağı cansızdır. Canı ne derse ikisi de fermanına uyar, dediğini yapar.
دست و پای او جماد و جان او ** هر چه گوید آن دو در فرمان او
Felsefeciler, dilleriyle cansız şeylerin hareketini, seslenmesini inkâr ederlerse de elleriyle ayakları, bunun imkânına şehadet edip durur.
با زبان گر چه که تهمت مینهند ** دست و پاهاشان گواهی میدهند
Peygamber Aleyhisselâm’ın mucizesi, Ebucehil Aleyhillâne’nin elinde taş parçalarının dile gelerek Muhammed Sallâllahu Aleyhi Vesellem’in doğruluğuna şehadet etmeleri
اظهار معجزهی پیغامبر علیه السلام به سخن آمدن سنگ ریزه در دست ابو جهل و گواهی دادن سنگ ریزه بر حقیقت محمد علیه الصلاة و السلام
Ebucehl’in elinde taş parçaları vardı. Dedi ki: “Ey Ahmed, şu avucumdaki nedir? Çabuk söyle!
سنگها اندر کف بو جهل بود ** گفت ای احمد بگو این چیست زود
Mademki göklerin sırlarına vâkıfsın, peygambersen avucumda ne saklı?”2155
گر رسولی چیست در مشتم نهان ** چون خبر داری ز راز آسمان
Peygamber “Onlar nedir, ben mi söyleyeyim; yoksa onlar mı doğru olduğumuzu söylesin, bizi tasdik etsinler; hangisini istersin? Dedi.
گفت چون خواهی بگویم کان چهاست ** یا بگویند آن که ما حقیم و راست
Ebucehil “Bu ikincisi daha garip” deyince Peygamber dedi ki: “Evet, Tanrı ondan daha ilerisine de kadirdir.”
گفت بو جهل این دوم نادرتر است ** گفت آری حق از آن قادرتر است
Derhal Ebucehl’in avucundaki taşların her biri, şahadet getirmeye başladı.
از میان مشت او هر پاره سنگ ** در شهادت گفتن آمد بیدرنگ
“İbadete layık hiçbir şey yoktur, ancak Tek Tanrı’ya tapılır” dedi ve “Muhammed, Tanrı elçisidir” incisini deldi.
لا إله گفت و إلا الله گفت ** گوهر احمد رسول الله سفت
Ebucehil, taşlardan bu sözü işitince hiddetle taşları yere vurdu.2160
چون شنید از سنگها بو جهل این ** زد ز خشم آن سنگها را بر زمین
Çalgıcı hikâyesinin sonu ve Emirülmüminîn Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun kendisine Hatifin söylediğini alıp ulaştırması
بقیهی قصهی مطرب و پیغام رسانیدن عمر به او آن چه هاتف آواز داد
Bunu bırak da yine çalgıcının hikâyesine kulak ver. Çalgıcı, beklemekten bunalınca.
باز گرد و حال مطرب گوش دار ** ز آن که عاجز گشت مطرب ز انتظار
Ömer’e yine ses geldi! “Ey Ömer, kulumuzu ihtiyaçtan kurtar!
بانگ آمد مر عمر را کای عمر ** بندهی ما را ز حاجت باز خر
Has, muhterem bir kulumuz var; mezarlığa kadar gitmek zahmetini ihtiyar et.
بندهای داریم خاص و محترم ** سوی گورستان تو رنجه کن قدم
Ey Ömer, kalk. Beytülmâlden yedi yüz dinar al, hepsini onun avucuna say!
ای عمر برجه ز بیت المال عام ** هفت صد دینار در کف نه تمام
O parayı huzuruna götürüp “O parayı huzuruna götürüp “Ey makbulümüz olan! Şimdilik bu kadarcığı al ve bizi mazur gör.2165
پیش او بر کای تو ما را اختیار ** این قدر بستان کنون معذور دار
Bu kadarcık para sana ancak ibrişim (kirşi) parasıdır. Harcet, bitince yine buraya gel” de.
این قدر از بهر ابریشم بها ** خرج کن چون خرج شد اینجا بیا
Bunun üzerine Ömer, sesin heybetinden sıçrayıp kalkarak bu hizmet için belini bağladı.
پس عمر ز آن هیبت آواز جست ** تا میان را بهر این خدمت ببست
Koltuğu altında para kesesi olduğu halde koşarak çalgıcıyı arayıp taramak için mezarlığa yüz tuttu.
سوی گورستان عمر بنهاد رو ** در بغل همیان دوان در جستجو
Mezarlığın etrafını bir hayli döndü, dolaştı; orada o ihtiyardan başka kimseyi göremedi.
گرد گورستان دوانه شد بسی ** غیر آن پیر او ندید آن جا کسی
“Bu olmasa gerek” deyip bir kere daha koştu. Nihayet yoruldu, fakat yine o ihtiyardan başkasını göremedi.2170
گفت این نبود دگر باره دوید ** مانده گشت و غیر آن پیر او ندید
Kendi kendisine “Hak, bana dedi ki: bizim sâf, makbul ve mübarek kulumuz var;
گفت حق فرمود ما را بندهای است ** صافی و شایسته و فرخندهای است
İhtiyar bir çalgıcı, nasıl olur da Tanrı haslarından olur? Ey gizli sır, ne hoşsun sen, hoş ve garip!”
پیر چنگی کی بود خاص خدا ** حبذا ای سر پنهان حبذا
Ava çıkan aslanın dönüp dolaşması gibi bir kere daha mezarlık etrafını dolaştı.
بار دیگر گرد گورستان بگشت ** همچو آن شیر شکاری گرد دشت
Orada o ihtiyardan başka kimsenin olmadığını iyice anlayınca “ karanlıklar içinde parlak gönüller çoktur” dedi.
چون یقین گشتش که غیر پیر نیست ** گفت در ظلمت دل روشن بسی است
Gelip edebe fazlasıyla riayet ederek oraya oturdu. Bu sırada Ömer aksırdı, ihtiyar uyanıp sıçradı.2175
آمد او با صد ادب آن جا نشست ** بر عمر عطسه فتاد و پیر جست
Ömer’i görünce şaşırdı, kaldı. Gitmek istedi, fakat titremeğe başladı.
مر عمر را دید و ماند اندر شگفت ** عزم رفتن کرد و لرزیدن گرفت
İçinden dedi ki: “Yarabbi senin elinden elemân! Şimdi de çalgıcı ihtiyarcağıza muhtesip geldi, çattı.”
گفت در باطن خدایا از تو داد ** محتسب بر پیرکی چنگی فتاد
Ömer, o ihtiyarın yüzüne bakıp da onu utanmış çehresini sararmış görünce,
چون نظر اندر رخ آن پیر کرد ** دید او را شرمسار و روی زرد
“Benden korkma, ürkme; çünkü sana Hak’tan müjdeler getirdim.
پس عمر گفتش مترس از من مرم ** کت بشارتها ز حق آوردهام
Tanrı, senin huylarını o derece methetti ki nihayet Ömer’i, senin cemaline âşık etti.2180
چند یزدان مدحت خوی تو کرد ** تا عمر را عاشق روی تو کرد
Otur şöyle önüme; uzaklaşmağa kalkışma. Kulağına devlet ve ikbal âleminden bazı sırlar söyleyeyim.
پیش من بنشین و مهجوری مساز ** تا به گوشت گویم از اقبال راز
Tanrı sana selâm söylüyor; halini, hatırını soruyor. Hadsiz hesapsız zahmetlerden, kederlerden, ne haldesin? Buyuruyor.
حق سلامت میکند میپرسدت ** چونی از رنج و غمان بیحدت
Şimdilik şu birkaç dinarı ibrişim parası olarak al, harca da bitince yine buraya gel!
نک قراضهی چند ابریشم بها ** خرج کن این را و باز اینجا بیا
İhtiyâr, bunu işitince kendini yerden yere vurup ellerini ısırmağa, elbisesini yırtmaya başladı.
پیر لرزان گشت چون این را شنید ** دست میخایید و بر خود میتپید
“Ey naziri olmayan Tanrı! Ziyade utancından zavallı ihtiyar su kesildi” diye bağırmağa koyuldu.2185
بانگ میزد کای خدای بینظیر ** بس که از شرم آب شد بیچاره پیر