O parayı huzuruna götürüp “O parayı huzuruna götürüp “Ey makbulümüz olan! Şimdilik bu kadarcığı al ve bizi mazur gör. 2165
پیش او بر کای تو ما را اختیار ** این قدر بستان کنون معذور دار
Bu kadarcık para sana ancak ibrişim (kirşi) parasıdır. Harcet, bitince yine buraya gel” de.
این قدر از بهر ابریشم بها ** خرج کن چون خرج شد اینجا بیا
Bunun üzerine Ömer, sesin heybetinden sıçrayıp kalkarak bu hizmet için belini bağladı.
پس عمر ز آن هیبت آواز جست ** تا میان را بهر این خدمت ببست
Koltuğu altında para kesesi olduğu halde koşarak çalgıcıyı arayıp taramak için mezarlığa yüz tuttu.
سوی گورستان عمر بنهاد رو ** در بغل همیان دوان در جستجو
Mezarlığın etrafını bir hayli döndü, dolaştı; orada o ihtiyardan başka kimseyi göremedi.
گرد گورستان دوانه شد بسی ** غیر آن پیر او ندید آن جا کسی
“Bu olmasa gerek” deyip bir kere daha koştu. Nihayet yoruldu, fakat yine o ihtiyardan başkasını göremedi. 2170
گفت این نبود دگر باره دوید ** مانده گشت و غیر آن پیر او ندید
Kendi kendisine “Hak, bana dedi ki: bizim sâf, makbul ve mübarek kulumuz var;
گفت حق فرمود ما را بندهای است ** صافی و شایسته و فرخندهای است
İhtiyar bir çalgıcı, nasıl olur da Tanrı haslarından olur? Ey gizli sır, ne hoşsun sen, hoş ve garip!”
پیر چنگی کی بود خاص خدا ** حبذا ای سر پنهان حبذا
Ava çıkan aslanın dönüp dolaşması gibi bir kere daha mezarlık etrafını dolaştı.
بار دیگر گرد گورستان بگشت ** همچو آن شیر شکاری گرد دشت
Orada o ihtiyardan başka kimsenin olmadığını iyice anlayınca “ karanlıklar içinde parlak gönüller çoktur” dedi.
چون یقین گشتش که غیر پیر نیست ** گفت در ظلمت دل روشن بسی است
Gelip edebe fazlasıyla riayet ederek oraya oturdu. Bu sırada Ömer aksırdı, ihtiyar uyanıp sıçradı. 2175
آمد او با صد ادب آن جا نشست ** بر عمر عطسه فتاد و پیر جست
Ömer’i görünce şaşırdı, kaldı. Gitmek istedi, fakat titremeğe başladı.
مر عمر را دید و ماند اندر شگفت ** عزم رفتن کرد و لرزیدن گرفت
İçinden dedi ki: “Yarabbi senin elinden elemân! Şimdi de çalgıcı ihtiyarcağıza muhtesip geldi, çattı.”
گفت در باطن خدایا از تو داد ** محتسب بر پیرکی چنگی فتاد
Ömer, o ihtiyarın yüzüne bakıp da onu utanmış çehresini sararmış görünce,
چون نظر اندر رخ آن پیر کرد ** دید او را شرمسار و روی زرد
“Benden korkma, ürkme; çünkü sana Hak’tan müjdeler getirdim.
پس عمر گفتش مترس از من مرم ** کت بشارتها ز حق آوردهام
Tanrı, senin huylarını o derece methetti ki nihayet Ömer’i, senin cemaline âşık etti. 2180
چند یزدان مدحت خوی تو کرد ** تا عمر را عاشق روی تو کرد
Otur şöyle önüme; uzaklaşmağa kalkışma. Kulağına devlet ve ikbal âleminden bazı sırlar söyleyeyim.
پیش من بنشین و مهجوری مساز ** تا به گوشت گویم از اقبال راز
Tanrı sana selâm söylüyor; halini, hatırını soruyor. Hadsiz hesapsız zahmetlerden, kederlerden, ne haldesin? Buyuruyor.
حق سلامت میکند میپرسدت ** چونی از رنج و غمان بیحدت
Şimdilik şu birkaç dinarı ibrişim parası olarak al, harca da bitince yine buraya gel!
نک قراضهی چند ابریشم بها ** خرج کن این را و باز اینجا بیا
İhtiyâr, bunu işitince kendini yerden yere vurup ellerini ısırmağa, elbisesini yırtmaya başladı.
پیر لرزان گشت چون این را شنید ** دست میخایید و بر خود میتپید
“Ey naziri olmayan Tanrı! Ziyade utancından zavallı ihtiyar su kesildi” diye bağırmağa koyuldu. 2185
بانگ میزد کای خدای بینظیر ** بس که از شرم آب شد بیچاره پیر
Bir hayli ağlayıp eleme düştü. Nihayet çengi yere çalıp parça parça etti.
چون بسی بگریست و از حد رفت درد ** چنگ را زد بر زمین و خرد کرد
Dedi ki: “Ey benimle Rabbimin arasında perde olan, ey beni ana yoldan azdırıp sapıtan!
گفت ای بوده حجابم از اله ** ای مرا تو راه زن از شاه راه
Ey yetmiş yıldır kanımı emen, kemal sahibine karşı yüzümü kara eden!
ای بخورده خون من هفتاد سال ** ای ز تو رویم سیه پیش کمال
İhsan ve vefa sahibi Tanrı, cefalarla, suçlarla, geçen ömrüme sen acı!
ای خدای با عطای با وفا ** رحم کن بر عمر رفته در جفا
Tanrı bana öyle bir ömür verdi ki o ömrün bir gününün kıymetini bile cihanda kimse bilemez. 2190
داد حق عمری که هر روزی از آن ** کس نداند قیمت آن در جهان
Bense bütün o ömrü, her nefeste zir ve bem perdelerine harç ederek yele verdim.
خرج کردم عمر خود را دمبهدم ** در دمیدم جمله را در زیر و بم
Ah! Arap ve Acem tarzını anmaktan, Irak perdesiyle meşgul olmaktan acı ayrılık zamanı hatırımdan çıktı.
آه کز یاد ره و پردهی عراق ** رفت از یادم دم تلخ فراق
Eyvallah olsun ki Kûçek makamının tazeliği yüzünden gönlümün ekini kurudu, gönlüm öldü.
وای کز تری زیر افکند خرد ** خشک شد کشت دل من دل بمرد
Eyvahlar olsun bu yirmi dört makamın sesinden ki kervan geçti, gündüz de bitti!
وای کز آواز این بیست و چهار ** کاروان بگذشت و بیگه شد نهار
Ey, Tanrı, bu feryat edenin elinden feryat! Hiç kimseden değil, bu medet isteyen medet! Şikâyetim en çok kendimden... 2195
ای خدا فریاد زین فریادخواه ** داد خواهم نه ز کس زین داد خواه
Kimseden medet yok. Yalnız ve ancak bana, benden yakın olandan medet var.
داد خود از کس نیابم جز مگر ** ز آن که او از من به من نزدیکتر
Çünkü bana bu varlık, her an ondan gelmekte... Varlığım mahvolunca da ancak onu görürüm, başkasını değil.”
کاین منی از وی رسد دم دم مرا ** پس و را بینم چو این شد کم مرا
Birisi sana para verse, altın saysa sen ona bakarsın, kendine değil; bu da ona benzer.
همچو آن کاو با تو باشد زر شمر ** سوی او داری نه سوی خود نظر
Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun- ihtiyar çalgıcının nazarını varlık âlemi olan istiğrak âlemine çevirmesi
گردانیدن عمر نظر او را از مقام گریه که هستی است به مقام استغراق که نیستی است
Bunun üzerine Ömer, çalgıcıya dedi ki: “Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna delâlet eder.
پس عمر گفتش که این زاری تو ** هست هم آثار هشیاری تو
Yok olanın yolu, başka yoldur; çünkü aklı başında olmak da başka bir günahtır. 2200
راه فانی گشته راهی دیگر است ** ز آن که هشیاری گناهی دیگر است
Aklı başında oluş, geçmişleri hatırlamaktan ileri gelir. Geçmişin de Tanrı’ya perdedir,geleceğin de.
هست هشیاری ز یاد ما مضی ** ماضی و مستقبلت پردهی خدا
Her ikisini de ateşe vur. Bu ikisi yüzünden ne vakte kadar ney gibi boğum boğum olacaksın?
آتش اندر زن به هر دو تا به کی ** پر گره باشی از این هر دو چو نی
Neyde boğum bulundukça sırdaş değildir; dudağın, sesin mahremi olamaz.
تا گره با نی بود هم راز نیست ** همنشین آن لب و آواز نیست
Sen, kendi tarafından tavaf edip durdukça nasıl tavafta olursun, kendinde oldukça nasıl olur da Kâbeye gelmiş sayılırsın?
چون به طوفی خود به طوفی مرتدی ** چون به خانه آمدی هم با خودی
Haberlerin haber vericiden bihaberdir; tövben günahından beterdir. 2205
ای خبرهات از خبر ده بیخبر ** توبهی تو از گناه تو بتر
Ey geçen hallerden tövbe etmek isteyen! Bu tövbe etmekten ne vakit tövbe edeceksin, söyle! Gâh zir nağmesini kıble edinirsin; gâh ağlayıp inlemeyi öper durursun.”
ای تو از حال گذشته توبه جو ** کی کنی توبه از این توبه بگو
Faruk, sırlara ayna olunca ihtiyar çalgıcının canı da cisminde uyandı.
گاه بانگ زیر را قبله کنی ** گاه گریهی زار را قبله زنی
Artık can gibi, ağlamadan gülmeden kurtuldu. Canı gitti, bambaşka bir canla dirildi.
چون که فاروق آینهی اسرار شد ** جان پیر از اندرون بیدار شد
O zaman gönlüne öyle bir hayret geldi ki yerden de dışarda kaldı, gökten
همچو جان بیگریه و بیخنده شد ** جانش رفت و جان دیگر زنده شد
de ( bütün âlemi unuttu). 2210
حیرتی آمد درونش آن زمان ** که برون شد از زمین و آسمان
Ona arayıp tarama hududu ardında öyle bir arayıcılık düştü ki ben bilmiyorum; sen biliyorsan söyle!
جستجویی از ورای جستجو ** من نمیدانم تو میدانی بگو
Halden de öte, kaalden de ileri şöyle bir hale, öyle bir kaale erişti; ululuk sahibi Tanrı’nın cemaline dalıp kaldı.
حال و قالی از ورای حال و قال ** غرقه گشته در جمال ذو الجلال
Ama tek bir kurtuluş imkânı bulunsun... Yahut denizden başka onu bir tanıyan, gören olsun... Hayır bu çeşit dalış değil.
غرقهای نه که خلاصی باشدش ** یا بجز دریا کسی بشناسدش
Bu sözler, her an zuhura gelmeseydi, durmadan zuhur ediş, bu sözlerin söylenmesine sebep olmasaydı aklı cüzi, külle ait sözler söylemezdi.
عقل جزو از کل گویا نیستی ** گر تقاضا بر تقاضا نیستی