Kocası dedi ki: “Daha ne vakte kadar gelir ve mahsul arayıp duracaksın; zaten ömrümüzden ne kaldı ki? Çoğu geçip gitti.
شوی گفتش چند جویی دخل و کشت ** خود چه ماند از عمر افزونتر گذشت
Akıllı kişi, artığa, eksiğe bakmaz; çünkü ikisi de sel gibi geçer.
عاقل اندر بیش و نقصان ننگرد ** ز آن که هر دو همچو سیلی بگذرد
Sel ister sâf olsun, ister bulanık... Mademki baki değildir, ondan bahsetme?2290
خواه صاف و خواه سیل تیره رو ** چون نمیپاید دمی از وی مگو
Bu âlemde binlerce canlı, sıkıntısız, hoş bir halde yaşamakta, geçinip gitmektedir.
اندر این عالم هزاران جانور ** میزید خوش عیش بیزیر و زبر
Üveyk kuşu, geceki rızkı henüz meydanda olmadığı halde ağaçta Tanrıya şükreder.
شکر میگوید خدا را فاخته ** بر درخت و برگ شب ناساخته
Bülbül “Ey duaya icabet eden Tanrı, rızık hususunda itimadımız sana” diye Tanrıya hamdeyler.
حمد میگوید خدا را عندلیب ** کاعتماد رزق بر تست ای مجیب
Doğan, rızkını padişahın elinden umduğundan bütün pis şeylerden ümidini kesmiştir.
باز دست شاه را کرده نوید ** از همه مردار ببریده امید
Böylece sivrisinekten tut da file kadar bütün mahlûkat Tanrı ailesidir; Hak da ne güzel aile reisi.2295
همچنین از پشهگیری تا به پیل ** شد عیال الله و حق نعم المعیل
Gönlümüzdeki bütün bu gamlar, heva ve hevesimizin, varlığımızın tozundan, dumanından meydana gelir.
این همه غمها که اندر سینههاست ** از بخار و گرد بود و باد ماست
Bu kökümüzü söken gamlar, ömrümüzün orağına benzer. Bu böyle oldu kuruntuları da vesveselerimizdir.
این غمان بیخ کن چون داس ماست ** این چنین شد و آن چنان وسواس ماست
Bil ki her hastalık ölümden bir parçadır. Çaresi varsa, ölümün bir cüz’ünü kendinden kov!
دان که هر رنجی ز مردن پارهای است ** جزو مرگ از خود بران گر چارهای است
Ölümün bir cüz’ünden bile kaçamadığın halde onun hepsini başından aşağıya dökecekler, bunu iyice bil!
چون ز جزو مرگ نتوانی گریخت ** دان که کلش بر سرت خواهند ریخت
Ölümün cüz’ü olan hastalık sana taht geliyorsa bil ki Tanrı küllü, yani ölümü de sana tatlılaştırır.2300
جزو مرگ ار گشت شیرین مر ترا ** دان که شیرین میکند کل را خدا
Hastalıklar, ölümden elçi olarak gelmektedir; ey boşboğaz, ölümün elçisinden yüz çevirme!
دردها از مرگ میآید رسول ** از رسولش رو مگردان ای فضول
Tatlı yaşayan, sonunda acı öldü. Ten kaydında olan canını kurtaramadı.
هر که شیرین میزید او تلخ مرد ** هر که او تن را پرستد جان نبرد
Koyunları kırdan sürer getirirler; hangisi daha besli ise onu keserler.
گوسفندان را ز صحرا میکشند ** آن که فربه تر مر آن را میکشند
Gece geçti, sabah oldu. Sen ne vakte kadar bu altın masalını yeni baştan söyleyip duracaksın?
شب گذشت و صبح آمد ای تمر ** چند گیری این فسانهی زر ز سر
Gençken daha kanaatliydin; şimdi altın istiyorsun, halbuki sen önceden altındın.2305
تو جوان بودی و قانعتر بدی ** زر طلب گشتی خود اول زر بدی
Üzümlerle dolu bir asmaydın; nasıl oldu da kesada uğradın; üzümün tam olacakken bozulup gittin?
رز بدی پر میوه چون کاسد شدی ** وقت میوه پختنت فاسد شدی
Meyvanın günden güne daha tatlı olması lâzım.İp eğirenler gibi gerisin geriye gitmenin lüzumu yok!
میوهات باید که شیرینتر شود ** چون رسن تابان نه واپستر رود
Sen bizim eşimizsin; işlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olmaları lâzımdır.
جفت مایی جفت باید هم صفت ** تا بر آید کارها با مصلحت
Eşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir bak!
جفت باید بر مثال همدگر ** در دو جفت کفش و موزه در نگر
Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse ikisi de işine yaramaz.2310
گر یکی کفش از دو تنگ آید بپا ** هر دو جفتش کار ناید مر ترا
Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? Ormandaki aslana kurdun çift olduğunu hiç gördün mü?
جفت در یک خرد و آن دیگر بزرگ ** جفت شیر بیشه دیدی هیچ گرگ
Bir gözü bomboş, öbürü tıka basa dolu olsa hurç, devenin üstünde doğru duramaz.
راست ناید بر شتر جفت جوال ** آن یکی خالی و این پر مال مال
Ben sağlam bir yürekle kanaat yolunda gidiyorum; sen neye kınama yolunu tutuyorsun?”
من روم سوی قناعت دل قوی ** تو چرا سوی شناعت میروی
Kanaatkâr adam ihlâsla, yüreği yanarak sabaha kadar karısına bu yolda sözler söyledi.
مرد قانع از سر اخلاص و سوز ** زین نسق میگفت با زن تا به روز
Bedevi karısının, kocasına “ Lime tekulûne mâ lâ tef’alûn denmiştir.Haddinden fazla söz söyleme. Bu sözler doğru olmakla beraber bu tevekkül makamı, senin makamın değildir. Makamından ve işinden yukarı söz söylemek, sana ziyan verir. “ Kebüre makten indallah “ hükmü zuhur eder, diye nasihat vermesi
نصیحت کردن زن مر شوی را که سخن افزون از قدم و از مقام خود مگو لم تقولون ما لا تفعلونکه این سخنها اگر چه راست است این مقام توکل ترا نیست و این سخن گفتن فوق مقام و معاملهی خود زیان دارد و کبر مقتا عند الله باشد
Kadın ona haykırdı: “Ey namustan gayri bir şeyi olmayan, artık bundan fazla senin afsununu istemem.2315
زن بر او زد بانگ کای ناموس کیش ** من فسون تو نخواهم خورد بیش
Yürü git. Gayri bu davadan bahsetme; kibir ve azamete dair saçma sapan şeyler söyleyip durma!
ترهات از دعوی و دعوت مگو ** رو سخن از کبر وز نخوت مگو
Ne vakte kadar bu tumturaklı sözler, bu işler güçler? Kendi halini, kendi işini gör de utan!
چند حرف طمطراق و کار و بار ** کار و حال خود ببین و شرم دار
Kibir çirkindir ama dilencilerden olursa daha çirkin. Soğuk gün ortalık kar... Bir de elbise ıslak olursa...
کبر زشت و از گدایان زشتتر ** روز سرد و برف و آن گه جامه تر
Ey örümcek ağı gibi evi olan! Ne vakte kadar dava, çalım; Ne vakte kadar kibir, azamet!
چند دعوی و دم و باد و بروت ** ای ترا خانه چو بیت العنکبوت
Sen kanaatten ne vakit canını nurlandırdın ki? Kanaatten ancak bir ad öğrendin.2320
از قناعت کی تو جان افروختی ** از قناعتها تو نام آموختی
Peygamber “Kanaat nedir? Hazinedir” dedi. Sen hazineyi mihnet ve meşakkatten ayırt edemiyorsun.
گفت پیغمبر قناعت چیست گنج ** گنج را تو وا نمیدانی ز رنج
Bu kanaat daimî bir hazineden başka bir hazineden başka bir şey değildir. Ey gönüle gam ve elem veren artık beyhude sözlere dalma!
این قناعت نیست جز گنج روان ** تو مزن لاف ای غم و رنج روان
Yürü bana “Eşim” deme, az koltukla. Ben insafın eşiyim, hilenin değil.
تو مخوانم جفت، کمتر زن بغل ** جفت انصافم نیم جفت دغل
Neden padişahtan, beyden dem urup durmaktasın? Yoksulluktan havada sivrisineği bile avlamaktasın.
چون قدم با میر و با بگ میزنی ** چون ملخ را در هوا رگ میزنی
Bir kemik parçası için köpeklerle dalaşmakta, içi boş ney gibi inleyip durmaktasın.2325
با سگان زین استخوان در چالشی ** چون نی اشکم تهی در نالشی
Bana öyle horlukla kötü kötü bakma ki damarlarının içinde dolaşan sırları söylemeyeyim.
سوی من منگر به خواری سست سست ** تا نگویم آن چه در رگهای تست
Kendi aklını benden fazla görüyorsun; Ya şu az akıllı olan beni nasıl gördün? ( Büsbütün aşağı değil mi?)
عقل خود را از من افزون دیدهای ** مر من کم عقل را چون دیدهای
Çirkin kurt gibi üstümüze atlama. Senin gibi insanı utandıracak akla sahip olmaktansa akılsızlık daha iyi!
همچو گرگ غافل اندر ما مجه ** ای ز ننگ عقل تو بیعقل به
Aklın, insanlara ayak kösteği olunca o akıl, akıl değildir, yılan ve akreptir.
چون که عقل تو عقیلهی مردم است ** آن نه عقل است آن که مار و کژدم است
Senin hile ve zulmünün hasmı Allah olsun; hile elin bize uzanmasın!2330
خصم ظلم و مکر تو الله باد ** فضل و عقل تو ز ما کوتاه باد
Ne şaşılacak şey ki sen hem yılansın, hem afsuncu... Ey Arap, sen yılansın, hem de çirkin yılan!
هم تو ماری هم فسونگر ای عجب ** مارگیر و ماری ای ننگ عرب
Eğer karga kendi çirkinliğini anlasaydı, derdinden kar gibi erirdi.
زاغ اگر زشتی خود بشناختی ** همچو برف از درد و غم بگداختی
Afsuncu düşman gibi, yılana afsun okur, yılan da onu afsunlar.
مرد افسونگر بخواند چون عدو ** او فسون بر مار و مار افسون بر او
Yılanın afsunu, yılancıya tuzak olmasaydı yılanın afsununa aldanır, onunla meşgul olur muydu?
گر نبودی دام او افسون مار ** کی فسون مار را گشتی شکار
Afsuncu, kazanç hırsına düşünce yılanın kendisini afsunladığını anlamaz.2335
مرد افسونگر ز حرص کسب و کار ** در نیابد آن زمان افسون مار
Yılan “ Ey afsuncu, kendine gel. Kendi hünerini gördün, bir de benim afsunumu gör!
مار گوید ای فسونگر هین و هین ** آن خود دیدی فسون من ببین
Sen beni Hak’kın adıyla afsunladın, bu suretle de beni halka rüsvay etmek istedin.
تو به نام حق فریبی مر مرا ** تا کنی رسوای شور و شر مرا