English    Türkçe    فارسی   

1
2359-2408

  • Yılan tutsam bile dişini söker, bu suretle onu başı ezilmekten kurtarırım.
  • Çünkü o diş, onun can düşmanıdır; ben, düşmanı da bu suretle kendime dost ederim. 2360
  • Ben asla tamahtan afsun okumam. Ben bu tamahı baş aşağı etmişimdir.
  • Tanrı göstermesin... Benim halka karşı tamahım yok. Gönlümde kanaatten bir âlem var.
  • Sen armut ağacı tepesinden böyle görüyorsun. Aşağı in de sende o şüphe kalmasın.
  • Biraz dönersen başın dönmeğe başlar; evi dönüyor görürsün... Halbuki dönen sensin!
  • Herkesin hareketi, görüşü, bulunduğu makama göredir. Herkes, âleme kendi görüş dairesinden bakar. Mavi cam, güneşi mavi gösterir; kızıl cam kızıl. Camların rengi olmazsa beyaz olurlar. Beyaz cam, öbür camların hepsinden daha doğru gösterir, hepsinin de başı, imamı odur.
  • Ebucehil, Ahmed’i görüp “Beni Hâşim’den çirkin bir çehre zuhur etti” dedi. 2365
  • Ahmet ona dedi ki: “ Haddini tecavüz ettinse de doğru söyledin.”
  • Sıddîk görüp “Ey güneş! Ne doğudasın, ne batıdan. Lâtif bir surette parla, âlemi nurlandır” dedi.
  • Ahmet dedi ki: “Ey aziz, ey değersiz dünyadan kurtulan! Doğru söyledin.”
  • Orada bulunanlar “ Ey halkın ulusu, ikisi birbirine zıt söz söyledi, sen ikisine de doğru söyledin, dedin... “Neden?” diye sordular.
  • Peygamber “Ben Tanrı eliyle cilâlanmış bir aynayım. Türk, Hintli nasılsalar, bende o sûreti görürler” dedi. 2370
  • Kadın! Eğer beni tamahkâr görüyorsan bu kadınca arayıştan yüksel!
  • Kanaate dair söz söylemek, tamaha benzer ama hakikatte rahmettir. O nimetin bulunduğu yerde tamah ne gezer?
  • Sen de bir iki günceğiz yoksulluğu sına da yoksulluktaki iki misli zenginliği gör.
  • Yoksulluğa sabret, bu gamı, gussayı bırak. Çünkü ululuk sahibi Tanrı’nın yüceliği yoksulluktur.
  • Sirke satmada kanaat yüzünden bal denizine gark olmuş binlerce can gör. 2375
  • Yoksulluk acılığı çeken yüz binlerce cana bak... Gül gibi gülbeşekere karışmış, o lezzetle lezzetlenmişler.
  • Ah yazık; sende kavrayacak kabiliyet olsaydı da, canımdan gönül şem’ası zuhur etseydi!
  • Bu söz can memesinde süttür. Emen olmadıkça güzelce akmıyor.
  • Dinleyen susuz ve arayıcı olursa vâzeden ölü bile olsa söyler.
  • Dinleyen yeni gelmiş ve usanmamış olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. 2380
  • Kapımdan içeri namahrem girince harem halkı, perde arkasına girer, gizlenir.
  • Zararsız ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki peçeleri açarlar.
  • Bütün güzel, hoş ve yaraşan şeyler, gören göz için yapılır.
  • Çengin zir ve bem nağmeleri, nasıl olurda sağır kulak için terennüm edilir?
  • Tanrı, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadı? Koku duyan için yarattı; koku almayan için değil. 2385
  • Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir.
  • Bu yeri yerdekiler için yaratmış, göğü de göktekilerin yurdu yapmıştır.
  • Aşağılık kişi yükseğin düşmanıdır. Her şeyin müşterisi meydana çıkar.
  • Ey kapalı örtünüp bürünmüş kadın, sen hiç kör için süslendin mi?
  • Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım? 2390
  • Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!
  • Ben, iyiyle, kötüyle, kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak şöyle dursun; gönlüm barışlardan bile ürkmekte.
  • Susacaksan ne âlâ; yoksa öyle bir iş yaparım ki şu anda hemen kalkar, evimi, barkımı bırakır, giderim.”
  • Kadının yola gelip söylediklerinden istiğfar eylemesi
  • Kadın onu titiz ve hiddetli görünce ağlamaya başladı. Zaten ağlamak, kadının tuzağıdır.
  • “Ben, senden bunu mu umardım? Senden başka ümidim vardı” dedi. 2395
  • Kadın yokluk yoluna girip dedi ki: “Ben senin karın değil, ayağının toprağıyım.
  • Cismim, canım, nem varsa senindir; hüküm de senin, ferman da!
  • Yoksulluk yüzünden sabrım tükendiyse bu da kendim için değil, senin için.
  • Sen, bana dertli zamanlarda deva oldun; muhtaç olmanı istemiyorum.
  • Canın için, bu kendim için değil. Bu ağlayış bu inleyiş hep senin için. 2400
  • Ben, Tanrı hakkı için varlığımı her nefeste huzurunda feda etmek isterim.
  • Canım sana kurban olsun... Ne olurdu ruhun bana vâkıf olsaydı.
  • Fakat sen hakkımda böyle kötü zanna düşünce candan da usandım, tenden de.
  • Ey canımın rahatı! Sen bana böyle aykırı olunca altına da toprak saçtım, gümüşe de( artık ikisi de gözümde değil).
  • Canımda da sen varsın, gönlümde de sen. Öyle olduğu halde bu kadarcık bir şeyden dolayı benden ayrılmaya kalkışıyorsun. 2405
  • Kudret senin elinde, ayrılabilirsin; fakat senin bu niyetine karşılık candan özürler dilemekteyim.
  • O zamanları hatırla ki ben put gibi güzeldim, sen de karşımda puta tapan şamana benzerdin.
  • Bu kul sana tâbidir; gönlü, senin dileğine göre aydınlanmış, yanmıştır. Neyi “pişir, hazırla” dersen hemen “pişti, yandı bile” derim.